Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu, 27 Şubat 2013 tarihinde Topçu Kışlası yapımına onya vermişti. Bunun üzerine Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği, iptal istemiyle İstanbul 6. İdare Mahkemesi’ne dava açmış, ancak mahkeme 21 Şubat 2014’te talebi reddetmişti. Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği, son olarak mahkeme kararının bozulması için Danıştay’a başvurmuştu.

Danıştay 14’üncü dairesinin kararı başvurunun reddi yönünde çıktı. Karar 6 Mayıs’ta Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği’ne tebliğ edildi.

Danıştay'da oy çokluğuyla alınan kararda şu ifadelere yer verildi: “Mahkeme kararı ve dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına karar verildi.”

Danıştay'ın bu açıklamasına karşılık "Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği" şu şekilde açıklama yaptı;

‘KIŞLA PROJESİ İLELEBET RAFA KALDIRILSIN, GEZİMİZ DAİM OLSUN’
Taksim Gezi Parkı üzerine Topçu Kışlası’nın yeniden inşasıyla ilgili avan projenin uygun bulunduğuna ilişkin 27/02/2013 günlü, 139 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu kararının iptali istemiyle Derneğimiz tarafından açılan davanın reddi yönünde İstanbul 6. İdare Mahkemesince verilen 21/02/2014 günlü, 2013/956 E., 2014/277 K. sayılı kararın bozulması için yapmış olduğumuz başvuru, Danıştay 14. Dairesi’nce reddedilerek, davanın reddi yönündeki kararın onanmasına karar verilmiş ve işbu ret kararı 06.05.2016 tarihinde tarafımıza tebliğ edilmiştir.

Karar, “İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. Yukarıda tarih ve sayısı belirtilen Mahkeme kararı ve dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın  ONANMASINA, temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihinden  itibaren 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 28/01/2016 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi”  şeklindedir.

Karara karşı, tarafımızca süresi içinde karar düzeltme talebinde bulunulacaktır.
Çünkü,

1.) Öncelikle, “Mahkeme kararı ve dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından” şeklinde bir beyanın gerekçe olarak kabulü mümkün değildir.

Hukuka göre gerekçe, hükmün sonuç bölümünün mantıksal dayanağı olup, mahkemenin muhakeme süresince yaptığı tüm araştırma ve değerlendirmelerinin gerekçede açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Zira, bir hüküm ancak gerekçesi ölçüsünde inandırıcı olabilir. Mahkeme bir olayı gerçekleşmiş olarak kabul ediyorsa bu sonuca hangi nedenlerle, niçin vardığını, böyle bir kanaate ulaşmasında hangi delillerin etkili olduğunu, duruşmada ileri sürülen başka delillerin kanaatinde neden etkili olmadığını, iddia ve savunmada ileri sürülen noktalar hakkındaki düşüncelerinin ne olduğunu hükmün gerekçe bölümünde göstermelidir.

Ancak Danıştay’ın kararı bu unsurların hiçbirisini içermemektedir. Yani gerekçesi yoktur. Karar usul ve esas yönünden temyiz edilmişse de savlarımızın ve taleplerimizin ne sebeple reddedildiğiyle ilgili kararda bir açıklık, hatta beyan yoktur.

2.) Danıştay kararına konulan ve davamızda ileri sürdüğümüz savlarla örtüşen muhalefet şerhi önemlidir ve dikkate alınması gerekmektedir.

Muhalefet şerhinde açık şekilde belirtildiği üzere“yenileme projeleri, koruma amaçlı imar planlarına aykırı olamazlar; bu planlarla bir bütünlük oluşturmaları zorunludur.” Buna göre, açmış olduğumuz davanın ve temyiz taleplerimizin, Taksim Meydanı yayalaştırma projesine yönelik 1/5000 ölçekli koruma nazım imar planı ile 1/1000 ölçekli koruma amaçlı uygulama imar planı hakkında açılmış davalar neticelenmeden reddi planlama ilkelerine de aykırıdır. Öncelikle bu konuda açılmış davaların neticelerinin beklenmesi gerekmektedir.

3.) Davamızda ve temyiz başvurumuzda ileri sürdüğümüz savlar hukuka uygun ve haklıdır. İdare Mahkemesi eksik incelemeye dayanan, yanlış bir karar vermiştir; iptalini talep ettiğimiz 139 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu kararı hukuka aykırıdır.
Çünkü:

a.) İstanbul II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun, Yüksek kurul tarafından iptal edilen 11.12.2012 tarih ve 883 sayılı kararında özetle:

Gezi Parkı’ndan önce aynı yerde bulunan Topçu Kışlası’nın her ne kadar korunması gereken bir kültür varlığı olarak tescil edilmişse de yeniden ihyasının imkanının bulunmadığını; çünkü, 1939-40 yıllarında yıkılan yapının yerinde, günümüzde 60-70 yıllık kullanım değeri ile tarihe belgelik eden bir nitelik kazanmış ve geçen sürede dönemin şehircilik anlayışına uygun bir kararla İstanbulluların kolektif belleğinde yer etmiş Taksim Gezi Parkı’nın bulunduğunu; Taksim Gezi Parkı’nın da korunması gereken bir kültür varlığı olduğunu; Kışlanın özgün mimarisini oluşturan iç mekan kurgusu, süsleme özellikleri ve elemanları, yapım dönemleri, yapılan müdahaleler ve önceki dönemlere ait izlerle ilgili bilgi ve belgelerin bulunmadığını belirtmiş ve kendisine sunulan restitüsyon projesinin kayıp eser ihya kriterlerine uygun olmadığına, isabetle karar vermiştir.
Bu kararı iptal eden ve bizim mahkemede iptalini talep ettiğimiz Yüksek Kurul kararı ise Kışlanın sırf 1. Grup taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilmiş olması sebebiyle yeniden inşasının uygun olduğuna hükmetmiştir. Oysa, yukarıda andığımız ihya kriterlerindeki eksiklikleri nedeniyle restitüsyon projesinin hayata geçme ihtimalinin hukuken ve fiilen mümkün olmadığı ortadadır. Yüksek Kurul kararı sebep yönünden sakattır.

b.)  Her idari işlemin maksat unsurundan idareden beklenen ve hedeflenen nihai amaç anlaşılır.

MAKSAT YALNIZCA VE SADECE KAMU YARARI OLABİLİR.
Dava dilekçemizde detaylı olarak izah edildiği üzere, bugün, zaman içinde parça parça kemirilerek halktan çalınıp ranta hediye edilen Taksim Gezisi’nin son parçası olan Taksim Gezi Parkı, insanların İstanbul’ un merkezinde, olası bir deprem felaketinde sığınabilecekleri son ve en önemli yeşil alandır. İçinde 70 yaşlarına merdiven dayamış 600’den fazla ağaç bulunmaktadır. İstanbul şehrinin bir kültür alanı, hafıza mekânıdır. İnsanların aidiyet hissettiği, sevdikleriyle paylaştığı, çocuklarına aktarmak isteyebileceği bir yerdir. Park oluşturduğu habitatla birlikte yaşamakta ve yaşatmaktadır.  Burası gitgide kalabalıklaşan şehrin insanına, çocuklarını aynı salıncakta sallayarak ya da aynı bankta, aynı çimlerin üstünde, 70 yıllık ağaçların gölgesinde bulunarak kendisinden çok farklı da olabilecek başka insanlarla karşılaşabilme, aynı zeminde buluşabilme imkânını vermektedir.

Bu gerçek, proje ortaya çıktığı andan itibaren Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi Türkiye Ulusal Komitesi (ICOMOS), Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası, Peyzaj Mimarları Odası, Çevre Mühendisleri Odası, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası gibi konuyla ilgili tüm sivil toplum kuruluşları ve konunun duayeni akademisyenler tarafından da defalarca dile getirilmiş ve projeye karşı 120 binin üzerinde imza toplanmıştır.

Tüm bunlara ilaveten, konuyla ilgili tartışmalar ve hukuki süreç devam etmekteyken, 27 Mayıs 2013 akşamı Parkın arka istinat duvarının yasa dışı bir şekilde yıkılması üzerine başlayan olayların tüm yurda ve hatta dünyaya yayılmış olması gerçeği de parkın yok edilerek yerine bir bina inşa edilmesine halkın rızasının olmadığını, projenin kamu yararına kabul edilmediğini tüm açıklığıyla, net olarak ortaya koymuştur.

Bugün bir kere daha ifade etmek gerekirse, Taksim Gezi Parkı’nı, bu mekanı, bu ağaçları yok ederek üzerine bir bina dikilmesi ve böylelikle telafisi olmayan bir yeşil alan kaybına yol açmak doğaya, bilime, hukuka, ahlaka, vicdana ve kamu yararına aykırıdır.

Hal böyle iken, gerek İdarenin bütün bu gerçekleri görmezden gelerek projede ısrarının, gerekse Yargının almış olduğu gerekçesiz kararların kamu vicdanını yaraladığı ve adalete olan güveni zedelediği ortadadır.
Sonuç olarak, bugün tarafımızca İdareden ve Yargıdan beklenen, bu haksız ve hukuksuz durumlara artık bir son vererek, kamu yararına aykırı, hukuken ve fiilen hayata geçme imkânı bulunmayan kışla projesinin ilelebet rafa kaldırılmasıdır.