Duygu Bay - PembeNar Özel

Hepimizin ara sıra içine çekildiği sorular bunlar. İkili ilişkilerin, bayan-erkek dünyasının sırrına az önce erişilemedi, deneye yanıla mümkününü bulduğumuz bu yolculukta Psikiyatrist Dr. Bahar Tezcan yeni kitabı Terapi Odasında  İyileşen İlişkiler ile tam da bu sorulara cevap veriyor. “Bize iç dünyasını açanlara mahremiyet borçluyuz. Kitapta kurgu olmayan tek karakter Psikiyatr, yani benim,” diyor. Haydi başlayalım…

Yeni kitabınız Terapi Odasında İyileşen İlişkiler raflarda yerini aldı. Vakalarınızın kurgu olduğunu belirtiyorsunuz. Ama hepimiz biliriz ki tüm kurgular ilhamını gündelik hayattan alır. Sizin karakterlerinize bir AVM’de, toplu taşımada ya da bir kafede rastlama olasılığımız var mı?

Evet, vakalarım kurgu fakat hayatın içindeler. Yani hakiki kabul ettiğimiz bu dünyanın her yerinde, bu hikayeler ve benzerleri bir gün bir yerlerde yaşanmıştır ve yaşanacaktır. İnsana dair bütün psikolojik süreçler her zaman vaka öykülerinin ve edebiyatın konusu olmuştur. Kurgu olduğunu özellikle belirtme sebebim, bu hikayelerdeki karakterleri yazarken bana terapi sebebiyle başvuran kişilerin hayat öykülerini kullanmadığımın altını çizebilmekti. Çünkü hastalarımızın hikayelerini anlatma davranışının etik ve yasal olduğunu düşünmüyorum. Bize iç dünyasını ve sırlarını açanlara mahremiyet borçluyuz.

Tanık olduğumuz birincil ilişki prototipi anne ve babamızla kurduğumuz ilişki. Gelecek ilişkilerin formüllerinin burada yattığını söylüyorsunuz. Geçmişten azade olmak muhtemel yok mi? Peki bunları nasıl çözeceğiz?

Geçmiş, ne azat edilmeyi beklediğimiz bir hapishanedir ne de şimdiyi ve geleceği şekillendirmemize bir engeldir. Geçmiş, ama üstüne basıp yukarı çıkacağımız bir merdivenin ilk basamağıdır. Yani onu red ederek ya da onunla savaşarak yok, orada bize neler olduğunu kavrayarak, yüzleşerek yola devam edebiliriz. böylece fazla kıymetli bir bilgi bankasıdır. İlişkilerimizin birincil modeli olan anne-baba-çocuk ilişiklerinde nasıl bir rol üstlendiğimizi kavramak sonraki ilişkilerimizde seçtiğimiz roller için bir kalıp oluşturur. Orada birincil öğrendiğimiz sevme ve sevilme dili, bağlanma yetenekleri biz onları anlayıp çözümleyene dek sinsice hayatımızı yönetir. Orada olanlara mertçe görmek, anlamlandırmak çok mühimdir. Ve bir suçlu aramak yerine, mağdur hissetmeden, mevcut ilişki modellerimizi şekillendirmenin sorumluluğunu elde etmek çözüm haritamızın ana yolları olabilir.

İlk kitabınızda “Beni Göreceksin” adlı vakanızda, narsist bir erkekle ilişkide çakılan bir kadını oturtuyorsunuz koltuğa. Bu doğrusu fazla rastlanır bir misal, niçin kadınlar olarak her zaman şiddet ve kendiyle problemlerini çözememiş erkeklere kapılırız?

İkinci kitabımda da aynı bir vakaya yer verdim. Çünkü epeyce yaygın rastlanan bir ilişki modeli maalesef. Bundan Başka sadece kadınlar değil erkekler de güç kişiliklere çekim hissedebiliyor. Zoru seçen birey, zora alışılmış olduğu için buna yönelir. İlişkilerin çatışmalı olduğu bir aileden geliyordur, sağlıklı sevgiyi öğrenememiştir, sorunlu kişilikler ona bilinen gelir ve bilinen olan hikayelerde bulunmak insana kendini güvende hissettirir. Kendini sevmeyi ve saymayı öğrenememiş olan birey başkasından bunları beklemesi gerektiğini hesaba katamaz. İnsanın yaralandığı yerden gidebilmesi için önce bu yarayı yargı etmediğine inanması gerekir.

“Başkalaşım, ‘Bir yerlerde yanlışlık var,’ seslenmek yerine, ‘Bir yerlerde hatalı bir şeyler yapıyor olabilirim,’ demekle başlayabilirdi ama.” diyorsunuz kitabınızda. Bozdurmak sizce insanın elinde mi, bu dek kolay ulaşmak muhtemel mü farkındalığa?

Başkalaşım tekrar tekrar mümkün. Bunun ne kadar basit ya da zorlama olacağı yürümeniz gereken yolun uzunluğu ile ve yoldaki engellerle belirlenir. Fakat çok zor olsa bile sonunda kazanacaklarımız buna layık. Bir diğer faktör ise kişinin olaylarla ilgili sorumluluğunu alabilmesi, bunlara kendi katkılarını anlayabilmesidir. Olaylar üstünde kontrol kurabilmek için değiştirebileceğimiz kısımlara odaklanmalıyız. Başkalarının yaptıklarını sadece anlayabiliriz lakin kendi eylemlerimizi değiştirerek hikayeye yön verebilme gücüne de sahibiz.

Bağlanmak öğrenilen bir şey mi? Orta sınıfa mensup erkeklerin yeni kalkanı “ıssız adam sendromu” oldu? Sizce neyi ıskalıyor bağlanmakta bu kişiler?

Senet kurabilen canlı yaşamda kalabildi. Aramak ki evrimsel ve içgüdüsel bir süreç. Fakat bu bağlanmanın sağlıklı ya da patolojik olup olmayacağı kişiye öğretilen bağlanma stili ile ilgili. En esas ve belirleyici öğreti anneden kazanç. Babayla da şekillenir. Dönemin kültürel faktörlerinin de yaşanacak ilişki modellerine etkisi yadsınamaz. Issız adam olduğunu bildiren çoğu kişi belli olun bunu o sırada birlikte olduğu kişiden yürüyüp gitmek için bir bahane olarak kullanıyor oysa bu fazla trajikomik. Ancak bu sendromun hakiki mensupları yani gerçek ıssızlar, bizim kaçıngan bağlananlar olarak nitelediğimiz kişiler. Bu bireyler bir ilişkide yakınlaşma ve bağ kurma başladığında, hatta olasılığı bile olduğunda kendilerini sıkıntılı hissederler ve tez uzaklaşırlar. Yaklaşık Olarak yutulma korkusu yaşarlar. Onlar için uzaklık güven demektir.

Yeni bir ilişki biçimi çıktı çağdaş çağın nimetleriyle birlikte: dijital flört. Artık ahali dağıtılmış aplikasyonlarla hiç tanımadığı insanlarla eşleşip ilişki kuruyor, bir haliyle yalnızca dijital üzerinden kurularak da kalabiliyor. Personalarımızı bir ekranın arkasına hapsetmek bize neden güvenli geliyor sizce?

Yarattığınız kimlik ile bir ilişkiye giriyorsunuz böyle durumlarda. Bir nevi dublör kullanmak gibidir bu. Yaralanacak olan hakiki benliğiniz değil, sahte kimliğinizdir. Bu durumda risk edinmek çok kolay ışık halkası dönüşür. Bu, acı çekmeye karşı bahşedilen en büyük savunmadır.

Partnerler ilişkide birbirlerinin yaralarını sarabilir mi

İkinci kitabınız “Terapi Odasında İyileşen İlişkiler” de Psikiyatr Bahar adında kendinizden yola çıktığınızı düşündüğümüz bir şahsiyet de var ve danışanlarına eşit mesafeden yaklaşıyor ama bir vakada kendi aldatılma hikayesini de paylaşıyor. Kendinizi okura açılmak size neler hissettirdi?

Kitapta kurgu olmayan tek şahsiyet psikiyatrist yani ben. Okurlara açık kalple ve içtenlikle yakınlaşmak, yazdığım her satırı benim için daha manalı kıldı. Aldatma konusunda ise devretmek istediğim mesaj şuydu;  aldatılmış edinmek özgüveninizi sarsmasın, bunun hakkında konuşmaktan utanmayın, herkes aldatılabilir, bu bir eksiğinize aleyhinde verilmiş cevap değildir. Süreç bütün bunlardan daha karmaşıktır aslında evet ama bunu bir benlik meselesi olarak yok bir ilişki sorunu olarak algılayın.

Aldatma demişken, yüzyıllardır çözülemeyen bir konu aldanma. Doğrudan Doğruya sormak icabında niçin aldatırız?

Aldatmanın her gün üzerinde konuşulan yüzlerce nedeni vardır. Fakat kendimce başlıca mesele nedenlere odaklanmak değildir. Çünkü aldatmanın bahanesi olmaz. Sadakat her şeyden önce bir kasıt ve değerinde meselesidir. İlişkide ya da kişiliğinizde yaşadığınız sorunlara çözüm olarak aldatmayı seçmenizin sebebi hayatı böyle kaçarak yaşamayı öğrenmiş olmanızla ilgilidir. Ama kaçmak hiçbir şeyi çözmez, yalnızca soruna katkıda bulunur. Aldatmamak üzerine bir bedel benimsemek ise ne kadar cesur olduğunuzla ilgilidir.

“Geçmiş onu anladığınız, size neler olup bittiğini fark ettiğinizde geçmişte kalıyor” diyorsunuz. Geçmişi nasıl anlayacağız?

Yaşadıklarımıza muhakkak bir mesafe alarak ve neredeyse bir roman kurgusuna ait karakterler dizgesi okur gibi bütün yaşanmış sahneleri okumaya çalışarak. Anımsayarak, üstünde düşünerek, olası olduğunca yansız, sebep netice süreçleri hakkında bağlantılar kurarak, neyin niçin ve nasıl yaşandığının izlerini sürerek. Lakin tüm bunlar için zihninizi kitaplarla eğiterek ve psikolojik düşünme yeteneğinizi geliştirerek. Zorlandığınız ve anlamlandıramadığınız noktada ise psikoterapi yardımı almaktan çekinmeyerek. Hatırlamamak beceri değil, içinden geçtiğimiz her anıyı da sırtlanıp yola sürdürmek başlıca kudret.

Terapi koltuğunda bu defa erkekler de var. Erkekler sorunlarını açarken daha mı ağzı sıkı oluyorlar?

Geleneksel erkeklik yasaları, erkeklere duygu ve düşüncelerini açığa vurmaması gerektiğini dayatarak onlara fazla zarar verdi. Duygular güçsüz kişilikle bağdaştırıldı. Ağlamaklı erkek utandırıldı. İlişki sorunları hakkında konuşan erkek küçümsendi. Erkeklerin dünya meselelerine dair kafa yorması gerektiği, ilişkilerin ama kadınların meselesi olduğu söylendi. Güya insan ilişkilerinden arınmış bir dünya meselesi varmış gibi. Bunca şartlanmanın altında kaç erkek çekinmeden iç dünyasını bir terapiste açabilirdi ancak. Lakin neyse ama bu tuzaklardan kurtulan, bilimin kullanım alanı olan psikoterapiye güvenen ve ilişkiler dahil her konuda konuşan erkeklerin sayısı bundan böyle oldukça pozitif. Erkeklerle uzun yıllardır bireysel psikoterapi yürütüyorum. Bu bana cinsiyetlere dair tüm mitlerden uzaklaşmamızı, erkeklerin de kadınların da çok esas bir meselede buluştuklarını gösterdi. Cümbür Cemaat gerçekten sevmek, sevilmek, itimat etmek, bağ kurmak, onaylanmak istiyordu.

Okurlarınıza son olarak neler söylemek istersiniz?

Kitap kâğıda dökmek büyük bir emek, duygu, heves ve sabır meselesi. Bir kitaba gelmek, özümseyerek okumak ve zaman karışıklığa itmek da öyle. Umarım okurlar bu sabrı ve emeği verme cömertliğinde bulunurlar. Umarım kitabı bitirdiklerinde insan doğasının kompleks yapısına dair aydınlanır, ilişkilerin boğulunacak değil, yüzmeyi öğrenilecek sular olduğunu kavrarlar ve yeni sorular üretebilme cesaretini hissederler.

 

 

Kaynak: www.milliyet.com.tr