Sözcü Gazetesi'nden Fatma Vurgun'un röportajı...

Corona virüsü nasıl atlattınız? Hangi şikayetleriniz vardı?

Virüsü nereden aldığımı bilmiyorum. Çok az kişiyle görüşüyordum. Kızlarıma bile bulaştırmadım. Tat ve koku kaybı yaşadım. Tomografinin arkasından corona virüsü ciğerimde gördüler. Beni derhal hastaneye yatırmak istediler. Hastalığı hafif değil orta düzeyde geçirdim. Nefes darlığım olmadı, oksijene gereksinim duymadım. Sadece koskocoman halsizlik yaşadım. 8 gün her tarafında geceli gündüzlü uyudum.

HEPİMİZ FAZLA HASAR GÖRDÜK

Çin'den gelen aşıyı olur musunuz?

Bu hastalığa yakalanmamak için tabii ancak aşı olurum. Ama şu lahza vücudum antikor ürettiği için 6 ay zaten aşı olmamam gerekiyor. Bu 6 ay zarfında da bütün aşıları araştıracağım. Bu hastalığa yakalanmaktansa aşı edinmek en dürüst yol.

Salgın sanatçıları idareli olarak nasıl etkiledi?

Covid-19 bütün sanatçıları etkiledi. Ağırlama hayatını fazla etkiledi. İnsanların da zaten bu hastalık korkusuyla böyle topluluk ortamlara, sanatsal etkinliklere gidecek hali kalmadı. Kapalı salonlara girme isteği yok. Eğlenmeyi düşünmüyor halk müziği şu lahza. Bir lahza önce bu virüsün hayatımızdan gitmesini istiyor herkes. Biz, hepimiz çok hasar gördük. Marttan bu yanlamasına çalışmıyorum. Müzisyenler deseniz pek… Bizim yanımızda, ekibimizde olan ahali fazla mağdur durumda. Ben kendi adıma tezgâhtar olmaya çalıştım. Trilyoner değilim fakat hiç olmazsa masraflarımı kısarak kendimi yöneticilik edebiliyorum. Gündelik yaşamış, çalışan bir fazla oyuncu var. Kültür ve Turizm Bakanı tiyatrocularla da buluşma yaptı. bir takım yardımlaşmalar oluyor. Ama derseniz fakat yeterli mi yeterli değil.

DIĞER DÜNYAYA UYANACAĞIZ

Yazıp yönettiğiniz ‘Aşk ve Komedi' oyununu bundan böyle online olarak oynamak nasıl bir duygu?

Oyunu yılbaşı günü ve ardındaki 3 gün online olarak açtım. İnsanların bu dek beğeneceğini düşünmemiştim. Çünkü tiyatro seyirciyle soluk soluğa, göz göze oynanan bir sanat dalı. satışlar oldu. 2 kere üst üste bilet alıp seyreden millet var. Bu beni fazla mutlu etti. Fakat derseniz ancak tiyatro online oluyor mu, olur lakin seyirciyle alınan lezzet, seyirciyle yaşanan sihirsel iki saatin tadını vermez. Bu dönemi böyle devretmek zorundayız ama diğer çare değil. Belki de hayat dijitale dürüst gidiyor. Yeni bir dünya kuruluyor, bu yaşadığımız virüsten sonradan bambaşka bir dünyaya uyanacağız. Mutlaka bir değişim olacak ben ona inanıyorum.

ŞİVESİ BANA YARDIMCI OLDU

Yabancı Damat dizisinde Katina, Akasya Durağı dizisinde Eleni karakterini bence hakiki bir Rum gibi oynamanızdan kaynaklı sizi Rum zanneden birçok birey var…

Evet, benim babaannem Rum olduğu için o aksanı yaptığımı bilen Türker İnanoğlu, Akasya Durağı'nda ve Yabancı Damat'ta bana iki Rum karakteri verdi. Tanıdık Olmayan Damat'taki çok hoş bir karakterdi, çok severek oynadım. Ben genelde komedi oynuyorum lakin Katina'nın dramatik bir yapısı da vardı. Komedi oynayanlar dram oynarlar. Komedi oynamak baskı iştir. Bu rolleri çok severek oynadım fazla beğenildiği için de beni gerçekte Rum zannedenler var lakin ben Müslüman bir anne, babanın kızıyım. Dedem de Müslüman. Zaten Rum olsam adım Despina olurdu. Adım Nilgün, soyadım Belgün. Atatürkçü, cumhuriyetçi bir bayan olarak da Rum, Ermeni bunlar fark etmez hepimiz bu ülkenin insanlarıyız. Ama ben Elhamdülillah Müslümanım. Geçen gün Twitter'da da benim adıma birisi bu konuyla ilgili fazla hoş bir şey yazmış. Ama Rum olduğumu söylemiş orada. Ben Rum kızıyım demiş, Rum kızı olmakta fazla hoş bir şey lakin ben Rum değilim. Şöyle ama babaannem Rum'du lakin dedemle evlenince dedem ondan Müslüman olmasını rica etmiş. Babaannem de Müslüman oldu zaten fakat şivesi hiçbir süre düzelmedi. Ben de babaannemle birlikte olduğum için hep o şivenin oyunculuğumda bana yararı oldu.

Sizi başlıca her zaman şen görüyoruz. Ama içinizde nasıl birisiniz? Kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Ben sahiden çok neşe saçan bir insanım. Bütün arkadaşlarım ve benimle olanlar bilirler. Neşeli olmam asla sahte yok. Benim annem de böyle bir kadındı. İyi ancak ona benzemişim. Lakin başkaca fazla prensipleri olan, kuralları olan bir kadınım. İş hayatında da çocuklarımı yetiştirirken de otoriterdim. Halen de bir otoriterliğim vardır lakin bu fena anlamda yok. Herkesin birbirine saygılı olması anlamında. Beni de babam böyle yetiştirdi çünkü. Onun dıştan kızlarım da mesela arkadaşlarıyla buluşmak yerine benimle buluşmayı seçim ederler çünkü beni daha eğlenceli bulurlar. Alışılagelmiş bir insanım emrindeki fakat üzüldüğüm, sıkıldığım, kızdığım fazla şey, haksızlıklar olabiliyor. Ama yaşadığınız o haksızlıklar karşısında tekrar tekrar dimdik durmuşumdur, kendimi savunmuşumdur. Kimseye muhtaç olmadan kimsesiz da bir başarı hikayesi olmadan kendimi buralara dek getirmişimdir. Arkamda beni destekleyen hiçbir yapımcı olmadı. Tek başıma buralara değin dimdik geldiğim için şayet de otoriter tarafım olmuştur. Ben Nilgün Belgün'ü, son derece bardağın anlamsız göre fazla dolu tarafını gören bardak boşaldıkça kendini dolduran, özgüveni olan, bir tavrı tarzı olan, kimseyi taklit etmeyen, kendi kişiliğiyle dimdik yürüyen Atatürkçü, Cumhuriyetçi bir bayan olarak görüyorum.

Akademisyen Aylin Sözer'in öldürülmesinin arkasında daima kanayan yaramız kadın cinayetlerini bir defa daha gündeme getirdi. Ne düşünüyorsunuz?

Kadın cinayetlerinin kabul edilebilir bir yanı yok. Önüne geleni istediğin gibi kesip biçip öldüremezsin. Bunun fazla ağır cezaları olmalı. Bir insanı öldürmek nasıl bir vahşilik? Katiller, ellerini kollarını sallayarak ‘Yok eski sevgilimdi', ‘Yok kravat taktım, iyi hal gösterdim' gibi bahanelerle kurtulmamalılar bu işten. Bunun vebali fazla ağır olmalı.

Türkiye'nin en büyük sorunu nedir?

En büyük sorunu kadın cinayetleri ve hayvanlara yapılan eziyetler. Bunlar medeni bir ülkede olmaması gereken davranışlar. Bir hayvana zulmetmek hangi akla hangi vicdana sığar? Bunlar büyük sorunlar. Daha Alçak yapılarda mutlaka bunu yapan insanların psikolojik sorunları olduğunu düşünüyorum. Bunun çözümü de fazla ağırlaştırılmış cezalar. Mutlaka adaletin temin ettiği en ağır cezaların verilmesini istiyorum.

Ülkemizde ayrımcılık var mı?

Ben insanları partilere, tuttukları takımlara kadar ayrıştırılmasından hoşlanmıyorum. Bir ülkede hepimiz kardeşçe, sevgiyle beraber olmazsak o ülkede huzur olmaz. Bu ayrımcılıktan hoşlanmıyorum. Benim her partiden, her takımdan arkadaşım var. Ben arkadaşlarımı, dostlarımı iyiliklerine, vicdanlarına kadar seçerim. Onun dışarıya her şey bağımsızlık, demokratik fikridir, seçimidir. Son zamanlarda benim gördüğüm bütün dünyada sanıyorum böyle, sevgisizlik egemen. Madde daha ağır bastı. Maddeye olan zaaflar daha fazla olduğu için halk sevgiyi, barışı, güzel duyguları unuttu. Bizi biz yapan o güzel duygular, kalbimiz, sevgimiz, vicdanımız. Bizi insan yapan bunları her yerde hatırlayalım.

Kaynak: www.sacitaslan.com