1915 yılıydı.

Avustralya'nın New South Wales eyaletindeki Broken Hill kasabasından geçen trene alev açıldı, beş kişi hayatını
kaybetti.

Güzergahtaki kayalıklarda derhal askeri işlem yapıldı, masum sivillere alev açan iki saldırgan öldürüldü.

Ertesi günkü Avustralya gazetelerinde fotokopi gibi tıpkı aynı cümleler vardı, “Türkler Avustralya'ya saldırdı, Türkler katliam yaptı” manşetleri atmışlardı!

Çünkü, saldırganların çantasından Türk bayrağı çıkmıştı.

Hem, birinin cebinde mektup vardı, o mektupta her şeyi itiraf ediyordu, “padişahın emriyle Avustralya'ya savaş açtıkları” yazıyordu.

Halk galeyana geldi.

İntikam alınacak Türk bulamadıkları için, Osmanlı'nın müttefiki olan Alman göçmenlerin yaşadığı kasabaları bastılar, evleri ateşe verdiler.

Ve, topluca askere yazıldılar!

Tesadüfe bakın ancak, yalnızca bir ay önce Britanya imparatorluğu Osmanlı'ya savaş duyuru etmişti. Lakin… Avustralya'da gerekli askerlik olmadığı için yeterince gönüllü bulamamıştı.

Bütün bu atmosferde iki Türk kavgacı şırrak diye trene ateş açıp, günahsız sivilleri katledince, gönüllülük kavramı “vatan borcu”na dönüşmüştü.

Avustralyalı gençlerle birlikte “kuzen”leri Yeni Zelandalı gençler, gemilere doluştu, Türklere hesap sormak için Çanakkale'ye geldi.

Halbuki…

O saldırganlar Türk filan değildi.

Yıllar daha sonra bu mevzuyu kurcalayan Broken Hill tarih kurumu üyesi Gordon Densie ortaya çıkardı. (Anadolu Ajansı haber yaptı.)

Saldırganlar, göçmen Afgan'dı.

Biri imamdı, biri deveciydi.

İmam olanı el altından kasaplık yapıyordu, Kasaplar Birliği'ne üye olmadan firari kesim yaptığı için, hakkında dava açılmıştı, bu davaya kin güdüyordu.

“Padişahın atak emri”ni itiraf eden mektup da palavraydı.

İmamın belindeki kuşağından çıkan mektupta, aslında “belediye denetçisi beni suçladı, yalvardım yakardım, dinlemedi, kimseye düşmanlığımız değil, yalnızca denetçiye kinim var, onu öldürmek istedim” yazıyordu!

Hecin Süvarisi desen, madenlerde yük taşıyordu, en iyi müşterisi Almanlardı, Birinci Dünya Savaşı'nın çanları çalmaya başlayınca, madenler kapanmış, deveci işini kaybetmiş, üç beş kuruş için seyyar dondurmacılığa başlamıştı, işşiz kalmasına sebep olanlara kin güdüyordu, imam arkadaşının aklına uymuş, saldırı planına dahil olarak, değer ödetmeye kalkmıştı.

Bu bedensel gerçeklere rağmen, Avustralya halkına yalan söylendi.

“Türkler saldırdı” etiketi yapıştırıldı.

Çatışma bölgesine Türk Bayrağı monte edildi.

İki yıl geçti geçmedi, “yangın çıktı” dediler, tren saldırısına dair bütün belgeler, askeri yazışmalar, hastane kayıtları kül oldu!

Saldırganlar son model askeri tüfekler kullanmıştı. Açlıktan nefesi kokan imamla hecin süvarisi, polisin elinde bile bulunmayan o pahalı askeri tüfekleri nasıl satın almıştı? Kimden almıştı? Mermileri bittiği halde, niçin canlı olarak yok de, ölü ele geçirildiler? Muamma olarak kaldı.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Kaynak: www.sacitaslan.com URL: https://www.sacitaslan.com/yilmaz-ozdil-yazdi-aynali-carsi-haberi-538846