Abese Suresi 2. ayeti ne anlatıyor? Abese Suresi 2. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Abese Suresi 2. Ayetinin Arapçası:

اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ

Abese Suresi 2. Ayetinin Meali (Anlamı):

Yanında o âmâ geldi diye.

Abese Suresi 2. Ayetinin Tefsiri:

İslâmı tebliğde uyarı edilmesi gereken esasların fazla tesirli bir üslupla beyân edildiği bu âyet-i kerîmelerin iniş sebebi olarak şöyle bir hâdise nakledilir:

Bir gün Allah Resûlü (s.a.s.), Kureyş’in bazı ileri gelenlerine İslâm’ı anlatmaktaydı. O sırada, yanında daha önceleri müslüman olmuş bulunan kör sahâbî Abdullâh b. Ümm-i Mektûm (r.a.) geldi. Peygamberimiz (s.a.s.)’e, Allah’ın kendisine bildirdiği hakîkatlerden bazı şeyler öğrenmek istediğini söyledi. Ama görüşmekte olduğu Kureyş ileri gelenlerini iknâ ile meşgul bulunan Efendimiz, onunla gerektiği şekilde ilgilenemedi. İbn Ümm-i Mektûm’un, talebini ısrarla her yerde etmesi sebebiyle de yüzünü azıcık ekşitti. Bunun üstüne burada sözü edilen itâb-ı ilâhîye mâruz kaldı. Bu âyetin inişinden sonra Resûl-i Ekrem (s.a.s.) İbn Ümmi Mektûm’a böylece çok övgü ve ikramlarda bulunmuştur. Keza kendisine rastladığı zaman da:

“Merhabâ ey, kendisi hakkında Rabbimin beni itâb ettiği kimse!” buyururdu. (Tirmizî, Tefsir 73; Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 471)

Âyetlerin akışından ve bahsi geçen nüzûl sebebinden, Peygamberimiz (s.a.s.)’in İslâm’ı bildiri ederken dikkatten kaçırdığı önemli bir husus hakkında ikaz edildiği kavranabilir. O da, beyanat ettiği muhatabın durumudur. Bu bakımdan ahali iki gruba ayrılır. Bir kısmı içten yolu bulabilmek için çalışır, gayret gösterir, koştururlar. Sapıklığa düşmemek için Allah’tan korkarlar. Dolayısıyla hidâyeti bulmak için koşa koşa gelirler. Bir kısmı ise kendilerini Allah’a ve Peygamber’e muhtaç görmezler. Onun için tebliğciyi dinlemeye tenezzül etmezler. Güya içten yolu bulmaya ihtiyaçları yokmuş gibi apaçık inatçı bir tavır alırlar. Bu konuda en küçük bir açlık taşımazlar. Bu sebeple tebliğci, maksimum alakayı iman etmek için hazırlanmış ve hevesli bulunan kimselere göstermelidir. İsteksiz ve aldırışsız olanlara ise fazla zaman ve mesai harcamamalıdır.

İkinci olarak İslâm tebliğcisi, toplumun ileri gelenleri daveti kabul ettikleri takdirde İslâm’ın daha tez yayılacağı gibi bir düşünceye kapılabilir. Bu fikir doğru değildir. Çünkü kendini ihtiyaçsız görenler yok, Allah’tan korkan kimseler bir davetçi için daha mühimdir. Bu kimseler zâhiren yoksul olabilirler. Toplumda laf sahibi olmayabilirler. Görünüşte İslâm davetinin yayılmasına o kadar faydalı olamayacakları zannedilebilir. Ama tüm bunlara rağmen Allah’a davet edenler için en ehemmiyetli kimseler bunlardır. (bk. Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, VII, 39) Çünkü İslâm’ın gayesi insanları ıslah ederek, onları kurtuluşa eriştirmektir. Reel şu ancak, fakat böyle İslâm’a teşne insanlar kendilerine bildiri yapıldığında hemencecik tebliği kabul etmektedirler. Kendini ihtiyaçsız gören kibirlilere gelince, her ne dek zâhiren toplum içinde bir ağırlıkları varsa da, İslâm tebliğcisinin onların peşinden koşmasına lüzum yoktur. Çünkü onların İslâm’ı kabule hevesli olmadıkları hallerinden bellidir. Fakat, İslâm’ı kabul etmedikleri takdirde, ana hasar edenlerin kendileri olduğunu da bilmelidirler:

Abese Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Abese Suresi 2. ayetinin meal karşılaştırması ve öteki ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/abese-suresi-2-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html