İnsanlığa gönderilen en çok iyi karakter Peygamber Efendimizin (s.a.v.) alemlere rahmet gönderilişinden anlamamız gerekenler nelerdir?

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, insanlığın önünde bir “Sirâc-ı Münîr”, yani karanlıkları aydınlatan bir ebediyet kandili.

O -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ilâhî kudretin insanlıkta tecellî eden bir sanat hârikası... İnsanlığa armağan edilmiş en mükemmel fiilî ayırıcı özellik ve emsalsiz misal karakter...

Âyet-i kerîmenin ifâdesiyle; “âlemlere rahmet olarak gönderilmiş” bir peygamber… (bkz. el-Enbiyâ, 107)

Yani Cenâb-ı Adalet O’nu; canlı-cansız tüm varlıklara; taşa ve toprağa, ırmağa ve denize, yerlere ve göklere, zamana ve mekâna, bilhassa da insanoğluna rahmet olarak lûtfetti.

ENBİYA SURESİ 107. AYETİN TEFSİRİ

"Rasûlüm! Biz, seni bütün varlıklar için fakat özgün bir rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ Sûresi 107)

Allah Resûlü (s.a.s.)’in peygamber olarak gönderilmesi, Allah Teâlâ’nın, âlemlere özellikle us sahibi varlıklara olan ölümsüz merhametinin bir neticesidir. Bu âyet-i kerîme, Mekke müşriklerinin, Peygamberi bir bela ve felâket olarak kabul etmeleri ve: “Bu adam aramıza ayrılık tohumları ekti; yakınları, akrabaları birbirinden ayırdı” demeleri üzerine nâzil olmuş, böyle düşünmekle onların hataya düştüklerini, gerçekten onun bir rahmet ve bereket olduğunu beyân buyurmuştur. (Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, III, 336)

Resûlullah (s.a.s.) de muhtelif vesilelerle kendisinin mü’min-kâfir herkese ve her şeye rahmet olduğunu haber ermiştir. Bir vesileyle kendilerine: “Müşriklere beddua et!” denildiğinde:

“Ben ama rahmet olarak gönderildim, lânetçi olarak gönderilmedim” (Müslim, Birr 87) buyurmuştur.

Diğer bir hadîs-i şeriflerinde de:

“Allahım! Ben de fakat bir beşerim. Dolayısıyla her kime kötü söz söylemiş, lânet etmiş veya değnek vurmuş isem, Allahım sen onu, onun için bir temizlik vesilesi ve rahmet kıl” (Müslim, Birr 89) buyurmuştur.

Resûl-i Ekrem (s.a.s.) kendisini bir kısım isimlerle isimlendirir ve şöyle buyururdu: “Ben Muhammedim, Ahmedim, Mukaffîyim (son gelen, önceki peygamberlerin yoluna ast olan peygamber), Hâşirim (halk benim sancağım altında haşrolunacaklar); tevbe ve rahmet peygamberiyim.” (Müslim, Fezâil 126)

Peygamberimiz (s.a.s.)’in rahmet olması, hem dinî hem de dünyevî edinmek üzere iki boyutlu olarak mütalaa edilebilir. O, dinî bakımdan rahmettir. Çünkü o, insanlık bütün bir câhiliyet, sapıklık ve şaşkınlık içinde bocalarken; insanların bağlanacakları güvenilir hiç bir ilâhî kaynak kalmamışken gönderilmiştir. İnsanları hakka çağırıp onlara mükâfât yollarını açıklamış, Allah’ın hükümlerini göstermiş, helâl ve haram şeyleri haber vermiştir. Bu ise insanların dinleri ve âhiretleri bakımından tam bir rahmet olmuştur. O, dünyevî bakımdan rahmettir. Çünkü halk onun bir uçtan bir uca o kadar fazla zilletlerden ve savaşlardan kurtulmuşlar ve onun dininin bereketi sayesinde yardıma mazhar olmuşlardır. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXII, 230)

Onun mü’min-kâfir bütün herkese rahmet olmasına gelince; Yüce Allah mü’minleri, Peygamberi vasıtasıyla hidâyete erdirecek, ona inanıp getirdikleriyle amel etmeleri nedeniyle onları cennete sokacaktır. Kâfirler ise,  peygamberlerini yalanlamış önceki ümmetlerin başına gelen ânî musibetlerden onun rahmet oluşu baştan sona mahfuz kalmışlar, yerin dibine geçirilmekten ve hayvan sûretine çevrilmekten emîn olmuşlardır. (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XVII, 83)

Efendimiz (a.s.) tüm yaratılmışlara, hayvanlara, bitkilere, dağa taşa rahmetti. Bütün canlılar, onun acıma ummanında şefkat ve merhamete nâil oldular. İnsanca muameleye kavuştular.

Nitekim Allah Resûlü (s.a.s.) Ensâr’dan bir kimsenin bahçesine uğramış, orada bir deve görmüştü. Deve, Peygamber Efendimiz’i görür görmez inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Efendimiz, devenin yanına gitti, kulaklarının arkasını şefkatle okşadı. Deve sâkinleşti. Bunun üzerine Rahmet Peygamberi (s.a.s.):

“–Bu deve kimindir?” diye sordu. Medineli bir delikanlı yaklaştı ve:

“–Bu deve benimdir ey Allah’ın Rasûlü!” dedi. Fahr-i Evren Efendimiz:

“–Sana lutfettiği şu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? O senin, kendisini aç bıraktığını ve fazla yorduğunu bana şikâyet ediyor” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd 44/2549)

Fahr-i Evren Efendimiz’in rahmet rahlesinde terbiye gören ümmeti, özellikle ümmet içinde ilim ve irfanıyla temâyüz eden Allah dostları tüm mahlükâta benzer peygamberî rahmet ve merhameti sergilemişlerdir. Nitekim büyük velî Ahmed er-Rufâî (k.s.)’un şu davranışları çağlara ışık tutacak güzel örneklerdir:

Güneşte yürüdüğü zaman, üzerine bir çekirge konsa ve geçip gölgeli bir yerinde dursa, onu o halde bırakırdı. Uçurmazdı. Tâ kendi kendine uçup gidinceye kadar. Sebebini soranlara da şöyle derdi:

“- O bize gölgelenmeye geldi.”

Yine vücudunda herhangi bir yere bir sivrisinek konsa, onu uçurmak istemezdi. Başkasının uçurmasına da imkân vermezdi. Şöyle derdi:

“- Bırakın… Hakk’ın ona taksim ettiği kanı içsin.”

Bir defasında yanına bir kedi geldi. Eteğine yattı ve uyudu. Namaz vakti oldu; kedi uyanmadı. Onu uyandırmamak için eteğini kesti, namaza gitti. Dönüşte kedi kalkmıştı. Kestiği parçayı aldı, yerine dikti…”

Bir uyuz olmuş köpek vardı. Ümmüabîde halkı onu şehrin dışına çıkarmıştı. Büyük velî orada ona bir gölgelik yaptı. Sonradan geldi, şehirden yağ aldı. Götürüp ona yedirdi. Su götürüp içirdi. Bir bezle de zarar görmüş yerlerini siler, temizler, kapatırdı. İyileştikten sonra sıcak su bulup getirdi. Yıkadı, saldı…

Hazret bunları içinden gelerek yapardı. Çünkü Cenâb-ı Yargı ona cümle kurda kuşa bakma emrini vermişti. (Velîler Ansiklopedisi, II, 511-512)

Şunu unutmayalım fakat, gönüllere nüfûz edecek en tesirli dil rahmet dili, kalpleri fethedecek en efsunlu iksir acınacak şey iksiridir. Bu dilden anlamayacak âlemde canlı cansız hiçbir varlık yoktur. Esas mesele böyle şefkat ve merhametle dopdolu, içinde ummanlar gibi acıma kaynayan bir gönle sahip olabilmektir. Nitekim Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’nin kanımca şâhit olup anlattığı şu hâdise fevkalâde ibretlidir:

“Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu hazretlerinin Erenköyde’ki köşkün bahçesini bekleyen bir köpeği vardı. Sadakatle vazifesini yapardı. Sâmî Efendi’yi sabahleyin uğurlar, akşam geldiğinde karşılardı. Bir gün umulmadık bir kaza sebebiyle köpeğin bir ayağı kırıldı. Acı ve ızdırabı son derece şiddetliydi. Sâmî Efendi (k.s.) onun hemencecik hastaneye götürülüp tedavi görmesini istedi. Böylece yaptılar ve kısa zamanda iyileşti. Bu durum üzerine zavallı hayvancağızın aile fertlerine olan bağlılığı kat kat arttı. Sâmî Efendi’yi sabahları tâ tren istasyonuna değin götürmeye, akşamleyin de orada karşılamaya başladı. Birgün bir ikindi vakti bahçede amansız bir havlama sesi duyuldu. Bahçenin köpeği tüm gücüyle havlıyor, adetâ yalvarırcasına sesler çıkarıyordu. Aile halkı merak edip, koşa koşa altında indiler. Gördükleri gösterme doğrusu kalpleri yerinden oynatacak ve yüreklerdeki acınacak şey hislerini şâha kaldıracak cinsten bir manzaraydı. Bahçenin köpeği, hizmet ettiği insanların son derece yufka yürekli halk olduğunu artık adamakıllı öğrendiği için, kendisi gibi ayağı kırık bir köpeği alıp getirmiş, onun da tedavî ettirilmesi için yalvarıyordu… O Kadar de oldu…”

Peygamber Efendimiz'in Rahmet Bakışı

Peygamber Efendimiz'den Acınacak Şey Örnekleri

Rahmet, Mü'minin Gönlüne Yansıyacak

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/alemlere-rahmet-olarak-gonderdik.html