Anne-babaya ve akrabaya nasıl davranmalıyız? Anne-babaya karşısında gelmenin ve akrabalarla ilişkiyi kesmenin hükmü nedir? Anne-babaya ters düşmek ve akrabalarla illişkiyi kesmek ile ilgili ayet ve hadisler.

Anne-babaya karşısında gelmenin ve akraba ile ilgiyi kesmenin haram olduğu hakkında ayet ve hadisler.

ANNE-BABAYA KARŞI ULAŞMAK VE ARABALARLA İLİŞKİYİ KESMEK İLE İLGİLİ AYETLER

Akrabalarla İlişkiyi Kesmek ile İlgili Ayetler

“(Ey münâfıklar!) İş başına geçecek olursanız, yeryüzünde bozgunculuk dışlamak ve akraba ile ilgiyi kesmek sizden beklenmez mi? İşte Allah’ın lânetlediği, kulaklarını sağır ve gözlerini kör ettiği kimseler bunlardır.” (Muhammed sûresi, 22-23)

Âyet-i kerîme münafıkların en belirgin özelliklerinden birinin, iş başına geçtikleri vakit yeryüzünde bozgunculuk çıkarıp ortalığı karıştırmak olduğunu söylüyor. Onlar Câhiliye devrinde yağmacılıkla, talan ve vurgunla yuvaları yıkıp perişan ederlerdi. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömmekten çekinmezlerdi.

İkinci kayda değer özellikleri ise akraba ile ilgiyi kesmek, onları arayıp sormamak, yardımlarına koşmamaktı. Akrabalar arasında tatsızlık çıkarırlar, birbiriyle çekişip dururlardı.

İşte Allah Teâlâ böyle yapan kimseleri lânetlemiştir. Onların kulaklarını sağır ettiği için ilâhî sözü duyup anlamazlar. Gözlerini kör ettiği için gerçekleri göremezler. Onlar işte böylesine akılsızca yapılan kimselerdir.

Demekki akrabayı arayıp sormamak, onları ziyaret edip gönüllerini almamak, elden gelen yardımı yapmamak mü’minlerin yok münafıkların özelliğidir. Peygamber Efendimiz’in muhtelif hadislerinde belirttiğine tarafından akrabayı ziyarete gitmek Allah Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazanmaya, cennete girmeye ve ömrün uzamasına vesile olur. Akraba ile ilgiyi kesmek ise Allah Teâlâ’nın rahmetinden uzaklaşmaya ve cehennemi boylamaya sebep olur.

“Onlar Allah’a laf verdikten sonradan verdikleri sözü bozarlar, Allah’ın gözetilmesini emrettiği kimselerle ilgiyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte onlar lânete uğramışlardır; cehennem de onlar içindir.” (Rad sûresi, 25)

Allah Teâlâ insanları daha dünyaya getirmeden önce kendilerinden bir söz almıştı. Bu sözleşmeye tarafından O’nu rableri kabul edecekler ve ona katiyen aleyhinde gelmeyeceklerdi. Lakin insanların bir kısmı sözlerinde durmayıp vefasızlık ettiler. Verdiği sözden sözünden dönmek, akraba ile ilgiyi kesmek ve yeryüzünde fesat dışlamak münafıklara özgü davranışlardır.

Âyet-i kerîmenin konumuzla ilgili yanı şudur: Akrabalık haklarını gözetmeyi şahsen Allah Teâlâ emrettiği için bir mü’min akrabasıyla ilgisini kesemez. Onları ihmâl edip unutamaz. Kendilerine katiyen fenalık yapamaz. Böylesi vefasızlık ama münafıklardan beklenir.

Anne-Babaya Karşı Gelmek ile İlgili Ayet

“Rabbin şöyle emretti: Sadece Allah’a ibadet edeceksiniz. Anne ve babanıza iyi davranacaksınız. Onlardan biri veya her ikisi senin yanına yaşlanırsa, sakın onlara “of!” bile deme! Onları azar! Onlara saygıyla hitap et! Onlara acınacak şey ederek tevâzu kanadlarını aç da, “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl şefkatle büyüttülerse, sen de onlara pek merhamet et, de!” (İsrâ sûresi, 23-24)

Bir önceki konuda bu âyet-i kerîme tekrar geçmiş ve orada şöyle açıklanmıştı:

Çoğu âyet-i kerîmede Allah’a ibadet emrinin anında peşinden belli başlı ve babaya itaatin gelmesi çok mânalıdır. Bunu şöyle anlamak yerinde olur:

Sen yüzüne konan bir sineği bile kovamayacak kadar güçsüzken, annen ile babanda, Allah’ın yetiştirip büyütme, merhamet edip koruma sıfatları kendini gösterdi. Öyleyse sen öncelikle Allah’ın birliğini kabul edecek, onun peşinden de esas ve babana iyilik ve itaat edeceksin. Onlar senin yanında yaşlanacak olursa, hoşuna gitmeyecek bir hareket yaptıklarında sakın onları azar; gönüllerini kırma! çok eskiden sen de hoşa gitmeyen işler yaptığında, annen ve baban seni anlayışla karşılardı. Hemen onlar yaşlandı. Senin çocukluk günlerinde yaptıklarına aynı garip hareketler yapabilirler; yersiz bulacağın sözler söyleyebilirler. Sen de onlara benzer şekilde kavrayış göster; şefkatli ve merhametli ol! Bununla da kalma, onlara acınacak şey etmesi, günahlarını bağışlaması için Cenâb-ı Hakk’a dua edip yalvar!

ANNE-BABAYA KARŞI ULAŞMAK VE ARABALARLA İLİŞKİYİ KESMEK İLE İLGİLİ HADİSLER

“Büyük Günahların En Ağırını Size Haber Vereyim mi?” Hadisi

Ebû Bekre Nüfey İbni Hâris radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- “Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?” diye üç defa sordu. Biz de:

- Evet, yâ Resûlallah, dedik. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:

- “Allah’a şirk koşmak, anne-babaya itaatsizlik etmek” buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve “İyi dinleyin, bundan başka yalan söylemek ve yalancı şâhitlik yerine getirmek” buyurdu. Bu sözü defalarca tekrarladı. Daha fazla üzülmesini istemediğimiz için keşke sussa, diye istek ettik. (Buhârî, Şehâdât 10, Edeb 6, İsti’zân 35, İstitâbe 1; Müslim, Îmân 143. Ayrıca bk. Tirmizî, Şehâdât 3, Birr 4, Tefsîru sûre (4) 5)

Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Günahlar büyük ve küçük günah edinmek üzere iki kısma ayrılmaktadır. Kur’an’da ya da hadiste ağır korkutma, lânet ve ceza öngörülen suçlar büyük günah kabul edilmektedir. Hadisimizde büyük günahlardan üçü sayılmıştır. Bunlar: Allah’a müşterek koşmak, anne-babaya itaatsizlik etmek, yalan söyleme ve palavracı şâhitlik yapmaktır.

Bir sonraki hadiste bunlara haksız yere adam öldürmek ve yalan yere yemin etmek suçları ilâve edilmiştir.

Altında insanı helâk eden yedi suç adıyla büyü yapmak, fâiz yemek, babasız malı yemek, savaştan firar etmek ve namuslu kadınlara iftira etmek suçlarının bunlara ilâve edildiği görülecektir. Nitekim Sünen-i Nesâî’deki muhtasar bir rivayette görüldüğü üzere Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem büyük günahların hangileri olduğunu soran bir sahâbîye, bunların yedi tâne olduğunu söylemiştir. (Tahrîm 3)

Peygamber Efendimiz bazı buyrukları, basit öğrenilmesi için gruplar hâlinde saymıştır. Büyük günahları da muhtelif hadîs-i şerîflerde ikili, üçlü, dörtlü kümeler içinde bildirmiştir. Tanınmış muhaddis Zeynüddin el-Irâkî Peygamber Efendimiz’in ve ashâb-ı kirâmın büyük günah diye saydıkları suçların kırk kadar olduğunu söylemektedir.

Bazı âlimler büyük günahları müstakil eserlerde toplayıp açıklamışlardır. Misal olarak meşhur âlimlerimizden Zehebî’nin (ö. 748/1347) el-Kebâir ve beyâni’l-mehârim, İbni Hacer el-Heytemî’nin (ö. 974/1566) ez-Zevâcir an iktirâfi’l-kebâir adlı eserlerini sayabiliriz. İbn Hacer el-Heytemî dinin bütün yasaklarını iki ciltten oluşan eserinde ayrı olarak çözümlemek suretiyle büyük günahların 467 tane olduğunu söylemiştir.

Büyük günahların birinci derecede ağırı, şüphesiz Allah Teâlâ’ya ortak (şirk) koşmak, yâni onun gibi bir başka ilah veya ilahlar bulunduğunu ileri sürmektir. Abdullah İbni Mes`ûd hazretleri en büyük günâhın ne olduğunu merak etmiş ve Resûlullah Efendimiz’e:

- Allah katında en büyük günah hangisidir? diye sormuş, Efendimiz de ona verdiği cevapta:

- “Seni yaratmış olduğu hâlde Allah’a şirk koşmandır” buyurmuştur. (Müslim, Îmân 141)

Kur’ân-ı Kerîm insanın yapabileceği en büyük acımasızlık ve haksızlığın Allah’a şirk koşmak olduğunu belirtmiştir. (Lokman sûresi, 13)

İkinci en büyük günah, belli başlı babaya veya onlardan birine âsi olmaktır. Konumuzun başındaki üçüncü âyet-i kerîmede görüldüğü gibi asıl babaya itaat Allah Teâlâ’ya itaatle yanyana zikredilmiş ve “Rabbin şöyle emretti: Sadece Allah’a ibadet edeceksiniz. Başlıca ve babanıza iyi davranacaksınız” buyurulmuştur.

Burada Efendimiz konuyu negatif yönden ele aldığı ve ona itaat yok itaatsizlik açısından baktığı için Allah’a isyân ile belli başlı babaya isyânı yeniden yanyana zikretmiştir. Farz-ı ayn olmayan cihâda gidebilmek için bile başlıca babanın iznini arayan ulu dinimiz, onların günah olmayan her buyruklarını yapmayı emretmekte, istemedikleri şeyden de uzakta durmayı öğüt etmektedir.

İnsanın iyiliği veya kötülüğü, varlığının sebebi olan asıl ya da babasına ya da onlardan birine davranışıyla ortaya çıkar. Esas ve babasına iyilik etmeyen birinden başkalarına nasıl iyilik beklenebilir? Yüzüne konan sineği bile kovalamaya mecâli olmadığı, ihtiyacını ve sıkıntısını bildirmeye zorlama yetiremediği bir devreden itibaren kendisini el bebek gül bebek yetiştiren insanlara fena davranan bir kimse herkese fenalık yapabilir. Anasına ve babasına iyi davranmayan birinden ne vatana ne millete ne de insanlığa bir menfaat kazanç.

Üçüncü en büyük günah yalan söylemek ve yalancı şâhitlik yapmaktır. Yüce Kitab’ımızda yalan söylemekle, Allah’a itaatsizliğin simgesi olan puta taparcasına sevmek bir tutulmuş ve “O hâlde putlara hürmet göstermekten ve yalan sözden sakının” buyurulmuştur. (Hac sûresi, 30) Yalan yere şâhitlik yapılarak bir insanın çiğnenen hakkının büyük veya küçük olması aralarında bir fark yoktur. Yalanı en ağır suçlardan biri yapan husus, birine şuurlu olarak adaletsizlik etmektir. Diğer bir söyleyişle helâli haram, haramı da helâl saymaktır.

İki büyük günahı söyledikten daha sonra sıra üçüncüsüne gelince Resûlullah’ın dayandığı yerden doğrulup oturması, yalancılığın ve yalancı şâhitliğin ne büyük bir haram olduğunu tamamen açıklamak içindir. Çünkü ırk günlük hayatlarında yalana sık sık başvururlar. Daha kötüsü, yalan söylemeyi fazla önemsemezler. Bir Takım ırk ne büyük adaletsizlik ettiklerini bile paldır küldür, hatır için yalancı şâhitlik yapabilirler. Yalanı ve yalancı şâhitliği büyük kabahat yapan hususlardan biri, verdiği zararın yaygın olmasıdır. Şirkin fenalığı çoğunlukla insanla rabbi arasındadır. Yalanda ise şart öyle değildir. Yalan ve palavracı şâhitlik suçunun büyüklüğü, verdiği zararın büyüklüğü ile ölçülür.

Peygamber Efendimiz’in büyük günahları saymaya başlamadan önce üç defa “Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?” diye sorması, söyleyeceği sözün önemine ve dolayısıyla bu günahların ne derece ağır olduğuna ashâbının dikkatini sürüklemek içindir.

Hadisimizin sonundaki bir ifadeden ashâb-ı kirâmın Resûl-i Ekrem Efendimiz’i ne değin çok sevdiğini görmekteyiz. Onun yalandan ve palavracı şâhitlikten sakındırırken mübarek nefesini tüketmesine pek üzülmüşler ve bu sebeple keşke sussa da kendini daha fazla yormasa diye temenni etmişlerdir.

Hadisten Öğrendiklerimiz

Günahlar büyüklü küçüklüdür. Günahın büyüklüğü, verdiği zararın büyüklüğü ile ölçülür. Büyük günahların en ağırı Allah’a şirk koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek ve kandırmak, yalancı şâhitlik yapmaktır. Peygamber Efendimiz ümmetine olan şefkati sebebiyle onları günahlardan sakındırmak için kendisini âdetâ paralamıştır. Ashâb-ı kirâm Peygamber Efendimiz’i çok sevdikleri için onun üzülmesine gönülleri razı olmazdı.

Büyük Günahlar ile İlgili Hadis

Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan söylenti edildiğine tarafından Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:

“Büyük günahlar şunlardır: Allah’a iki taraflı koşmak, belli başlı babaya itaatsizlik etmek, haksız yere adam öldürmek ve yalan yere ant içmek.” (Buhârî, Eymân ve’n-nüzûr 16, Diyât 2, İstitâbetü’l-mürteddîn 1. Keza bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (4) 6; Nesâî, Tahrîm 3, Kasâme 48)

Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Bu hadiste dört büyük günahtan sözedilmektedir. Bunlardan birincil ikisi olan Allah’a iki taraflı koşmak ve belli başlı babaya itaatsizlik etmek suçları, bir önceki hadiste de birincil iki sırada yer almıştı. Bu iki büyük günahın ilk olarak ve yanyana zikredilmesinin sebebi şudur:

Allah Teâlâ insanı ölümden sonradan başlayacak sonsuz bir hayatı ve orada gözlerin görmediği bitmez tükenmez nimetleri kazansın diye yaratmıştır. İnsanı yaratmak için de belli başlı ile babayı birer vâsıta kılmıştır. Aramak fakat insan, yoktan vâredilmesine sebep olan varlıklara aleyhinde minnet borçludur. Bu minneti unutup onlara nankörlük etmesi ise iki büyük günahtır.

“Haksız yere adam öldürmek”, sebep olduğu fenalıklar bakımından şirkten derhal sonradan gelen bir günah olarak kabul edilmiştir. Allah Teâlâ’nın belirttiğine göre (Mâide sûresi, 32) haksız yere cana kıyan kimse, tüm insanları öldürmüş sayılır. Bir De Allah’ın verdiği canı, hiçbir yetkisi olmadığı hâlde almaya kalkmıştır. Zira cana kıyanın canına kıyılması gerektiğine dair hüküm verme yetkisi, yeryüzünde bozgunculuk yapanı öldürme hakkı şahıslara yok, devlete verilmiştir.

“Yalan yere yemin etmek”, tıpkı kandırmak ve yalancı şâhitlik gerçekleştirmek gibi büyük günahlardan biridir. Hadisin râvilerinden ünlü muhaddis Şa`bî’nin (ö. 103/721) açıkladığına tarafından yalan yere yemin, bir müslümanın malını haksız yolla elde etmek için yapılan yemindir. Böylesi hileli ant insanı önce günaha daldırdığı, arkasında da cehenneme soktuğu için “yemîn-i gamûs” diye adlandırılmıştır.

Hadisimizde insanın önce Rabbine, sonradan en yakını olan belli başlı babasına, sonradan da insanlara karşı kulluk, evlatlık ve insanlık görevlerini yapmamaktan kaynaklanan suçlar sıralanmıştır.

Bu hadiste büyük günahlardan yalnızca dördünün sayılmasının dağıtılmış sebepleri olabilir. Bu dört günah, büyük günahların en ağırı olabilir. Şayet de bu hadisin söylendiği yerde bulunan kimselerin durumu, kendilerine özellikle bu günahları hatırlatmayı gerektiriyordu. Öğretim kolaylığı sebebiyle o sırada sadece bunlar söylenmiş olabilir.

Hadisten Öğrendiklerimiz

Allah’a şirk koşmak, asıl babaya itaatsizlik etmek, hileli yere adam öldürmek ve yalan yere yemin etmek en büyük günahlardır. İnsana yakışan, bu tüyler ürperten suçlardan şiddetle kaçınmaktır.

“Bir Kimsenin Kendi Anne-Babasına Sövmesi Büyük Günahlardandır” Hadisi

Yeniden Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahü anhümâ’dan rivayet edildiğine kadar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- “Bir kimsenin kendi anne-babasına sövmesi büyük günahlardandır” buyurmuştu. Ashâb-ı kirâm:

- Yâ Resûlallah! İnsan kendi ana babasına hiç söver mi? deyince:

- “Evet, tutar birinin babasına söver, o da onun babasına söver. Birinin anasına söver, o da onun anasına söver” buyurdu. (Müslim, Îmân 146. Keza bk. Tirmizî, Birr 4)

Başka bir rivayete kadar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- “İnsanın kendi başlıca babasına lânet etmesi en büyük günahlardandır” buyurmuştu. Ashâb-ı kirâm:

- “Yâ Resûlallah! Bir kimse kendi ana babasına nasıl söver?” deyince:

- “Birinin babasına söver, o da onun babasına söver. Adamın anasına söver, o da onun anasına söver” buyurdu. (Buhârî, Edeb 4. Keza bk. Ebû Dâvûd, Edeb 120)

Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Anne-babaya itaatsizlik etmenin en büyük günahlardan olduğu, bundan önceki iki hadiste de zikredildi. Burada ise tekrar itaatsizlik seslenmek olan belli başlı ve babaya sövme ve onlara sövülmeye sebep olma günahları ele alınmaktadır.

Anasına veya babasına başkalarını sövdüren evlatlar çok olmakla beraber, edepsizlik çukurunun dibine indiği için onlara bizzat söven hayırsız evlatlar da vardır. Ebeveynine hakaret edilmesine imkân veren kimselerin bu yaptığı büyük günah sayıldığına tarafından, onlara kanımca söven evlatların suçu şüphesiz en büyük günahlardan biri olur. Ashâb-ı kirâm ana babaya kanımca sövecek evlatların bulunmasına o kadar olanak vermedikleri için, böyle hayırsızlar da olabilir mi diye sordukları vakit, Resûl-i Ekrem Efendimiz bu günahın dolambaçlı olarak yapılan yaygın şeklini hatırlatmıştır.

Birine sövmenin doğuracağı kötülükler, âyet-i kerîmede bir diğer açıdan ele alınmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Allah’tan başkasına tapanlara (ve onların putlarına) sövmeyin. Sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.” (Enâm sûresi, 108)

Ayrıca bu âyet-i kerîme ayrıca de hadisimiz günaha girilmesine imkân hazırlayan yolların kapatılmasını tavsiye etmektedir. İşte bu sebeple her günahı bir yılan gibi görmesi gereken mü’min, günahlardan uzak durduğu gibi, insanı günahlara götüren sebeplerden de uzaktan durmalıdır. Bu prensibi konumuza uygulayarak şöyle diyebiliriz:

İnsan ağız dalaşı ederken birinin yakınına sövdüğü süre, onun da aynı şekilde hakaret edeceğini kesinlik derecesinde bilmeli ve kimseye sövmemelidir.

Hadisten Öğrendiklerimiz

Başlıca ve babaya sövmek koskocoman bir günahtır. Başlıca ve babaya sövülmesine imkân ve fırsat devretmek onlara itaatsizlik etmektir. Başkalarına sövüp hakaret eden kimse, kendi yakınlarına hakaret edilmesine sebep olacağı için bu fena davranıştan vazgeçmelidir. İnsan bir sözü anlamadığı zaman, ashâb-ı kirâmın yaptığı gibi, sorup öğrenmelidir.

“Akrabasıyla İlgisini Kesen Kimse Cennete Giremez” Hadisi

Ebû Muhammed Cübeyr İbni Mut’ım radıyallahu anh’den rivayet edildiğine tarafından Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Akrabasıyla ilgisini kesen kimse cennete giremez.” (Buhârî, Edeb 11; Müslim, Birr 18, 19. Keza bk. Ebû Dâvûd, Zekât 45; Tirmizî, Birr 10)

Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Hadîs-i şerîfimiz “Kesen cennete giremez” biçiminde rivayet edilmiştir. Bunu “Yol kesen cennete giremez” biçiminde bilmek mümkündür. Ancak hadisin Sahîh-i Müslim’deki iki rivayetinden biri “Akrabasıyla ilgisini kesen cennete giremez” şeklindedir. Çağrıda Bulunmak fakat hadisimiz akrabasıyla ilgiyi kesenleri korkutma etmektedir. Akraba ve hısımlarını unutan kimselere dinimizin nasıl baktığı bu hadiste o kadar güzel anlatılmaktadır. Akrabasını unutanlardan hoşnut olmayan Allah Teâlâ’nın onları cennetine girmeye lâyık görmediği anlaşılmaktadır. Akrabanın önemini ve akrabalık duygusunun yaşatılması gerektiğini çarpıcı bir ifadeyle dile getiren hadisimiz, sadakatsiz akrabaları korkutma etmektedir. Akrabasını ihmâl eden bu hayırsızların, hiç bıkkınlık çekmeden cennete birincil girecek bahtiyarlarla birlikte olamayacakları, bu büyük şereften mahrum kalacakları belirtilmektedir.

Akraba ile ilgiyi kesmek manâlı bir günah olduğu için, bu suçu işleyenler, oysa cezalarını çektikten sonradan cennete girebilecektir.

Akrabasını ihmâl edenlerin cennete hiç girmeyeceğini bildirmek mümkün değildir. Zira imânı olan herkesin, önünde sonunda cennete gireceği kesindir. Ama bir kimse akrabayı tamamen ihmâl etmenin haram olduğunu kasten bunun bir sakıncası bulunmadığına inanıyorsa, işte o kişi cennete gerçekte giremez.  Akrabası ile ilgiyi kesen kimsenin yaptığı işkence ve adaletsizlik nedeniyle cennete girmeyi haketmediğini Peygamber Efendimiz’in şu tüyler ürperten ifadesi belirtmektedir:

“Âhirette cezasını keza vermekle beraber, dünyada Allah Teâlâ’nın şipşak cezalandırmasını azami adalet eden günahlar, zulüm ve akrabasını ihmâl etmektir” (Ebû Dâvûd, Edeb 43; Tirmizî, Kıyâme 57; İbni Mâce, Zühd 23)

Hadisten Öğrendiklerimiz

Allah Teâlâ akrabasını unutanları sevmez. Cennete en önce girmek büyük bir bahtiyarlık olduğu hâlde, akrabasını unutanlar bu saâdetten yoksun kalacaklardır. Akraba ile ilgiyi kesmenin hiçbir günahı yok diyenler, cennete hiç giremeyeceklerdir.

Anne-Babaya Karşı Çıkmak ile İlgili Hadis

Ebû Îsâ Mugîre İbni Şu’be radıyallahu anh’den söylenti edildiğine kadar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ size anne-babaya itaatsizlik etmeyi, verilmesi gerekeni vermeyip almaya hakkı olmayan şeyi istemeyi ve kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi haram kılmış; söylenti yapmayı, çok soru sormayı ve malı tutumsuzluk etmeyi de mekruh kılmıştır.” (Buhârî, İstikrâz 19, Edeb 6, Zekât 53; Müslim, Akdıye 10-14)

Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Resûl-i Ekrem Efendimiz bu hadis-i şerifte üçü haram, üçü mekruh almak üzere altı meseleden sözetmiştir. Önce haram olan meseleleri açıklayalım.

“Belli Başlı babaya itaatsizlik” Allah Teâlâ’nın haram kıldığı üç şeyden biridir. Sözle veya davranışla ana ya da babayı üzmek, gönüllerini kırmak dinimizde büyük günahlardan biri sayılmıştır. Bir Takım hadislerde kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın belli başlı ve babasına itaatsizlik eden kimselerin yüzlerine bakmayacağı belirtilmiştir. (Nesâî, Zekât 69) Anne veya baba dinin emirlerine uymaması için evlâdına zorlama yapıyorsa, bu konudaki sözleri muhakkak dinlenmez. Hadisteki açıklama “Allah Teâlâ size analara itaatsizlik etmeyi haram kıldı” şeklinde olmakla beraber, bundan annelerle birlikte babaların da kastedildiği bellidir. Ebeveyne saygı ve itaatten söz edilen bazı hadislerde sadece babanın adı geçer. Burada özellikle annelerin zikredilmesi, bir takım hayırsız evlatların onların fazla sevgi ve şefkatini kötüye kullanması nedeniyle olmalıdır. üstelik anneler bünye itibariyle babalardan daha zayıftır. Ne eyvah oysa bu durum bir takım saygısız çocukları onlara karşısında daha küstahça davranmaya sevk etmektedir.

“Verilmesi gerekeni vermeyip almaya hakkı olmayan şeyi isteme” ifadesinin mânasını Ahmed İbni Hanbel’e sormuşlar, o da “elindeki malı Allah rızası için yoksullara vermemek, buna karşılık elini uzatıp başkalarından arzu etmek” anlamına geldiğini söylemiştir. Bu ifade borcunu vermemek, buna karşılık başkalarından borç arzu etmek anlamına da kazanç. Hadîs-i şerîf cimriliği ve ihtiyacı olmadığı hâlde dilenmeyi yasaklamaktadır. Özetle ayrıntıları ile belirtmek icabında, parasını bir yerlere vermesi gerektiği hâlde vermemeyi, almaya hakkı olmayan şeyi de istemeyi Allah Teâlâ haram kılmıştır.

“Kız çocuklarını diri diri toprağa gömme” âdeti, Câhiliye devri dediğimiz İslâm öncesi Arap toplumunda yaygındı. Kızları geçim sıkıntısını bahâne ederek veya ileride fena yola düşer de beni topluma karşısında utandırır diyerek ortadan kaldırırlardı. Bazan doğumu yaklaşan bir kadın çöle gitgide artarak bir çukurda doğum yapar, çocuk erkek olursa alıp getirir, kız olursa çukura gömüverirdi. Bazıları da kız çocuğu azıcık büyüyünce gezdirme bahânesiyle onu alıp çöle götürür, bir kuyuya itip gelirdi. (Geniş veri için bk. M. Yaşar Kandemir, Örneklerle İslâm Ahlâkı, s. 63-67)

Kur’ân-ı Kerîm’in muhtelif âyetlerinde bu çirkin âdete bağlantı edilmekte, kızı dünyaya gelen Arab’ın üzüntüsü tanımlama edilmektedir. Bu âyetlerden biri şöyledir:

“Onlardan birine bir kızının dünyaya geldiği müjdelendiği süre yüzü kızarır, hiddetinden köpürür. Kendisine bahşedilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenmeye çalışır. Kız çocuğunu utana utana tutsun mu? Yahut toprağa mı gömsün diye düşünür durur. Onlar ne kötü hüküm veriyorlar.” (Nahl sûresi, 58-59)

Derhal de mekruh olan üç meseleyi açıklayalım. “Rivayet” denince gereksiz, amaçsız ve yararsız konuşmalar anı gelmektedir. Falan şöyle şöyle dedi, filan da ona şu karşılığı verdi şeklindeki faydasız konuşmaların tekrarlanması, bir insanın özel hayatına dair konuların sohbet mevzuu yapılması birer dedikodudur. Böylesi konuşmaların günah ve çirkin olmasının asıl sebebi, hiçbir araştırmaya dayanmayan asılsız bilgilerin tekrarlanıp durmasıdır. “Her duyduğunu söylemek, insana yalan olarak yeter” hadîs-i şerîfi, dedikodunun niçin günah olduğunu göstermektedir. bununla birlikte dedikodunun daha da koyulaşarak haram olan gıybet ve kovuculuğun sınırlarına dayanması ve büyük bir günaha dönüşmesi söz konusudur.

“Fazla soru sormak” kötü bir alışkanlıktır. Bu huy, hem soru sorulan kimseyi rahatsız eder keza de bunu bir alışkanlık hâline getiren kimsenin yersiz konularla uğraşmasına yol açar. Çok soru soran bir takım kimseler, muhataplarını bir nevi sınav etmek isterler. Böylece yararsız tartışmalara ve çekişmelere yol açarlar. İslâmiyet’in birincil dönemlerinde Hz. Peygamber’e fazla soru sormak şu âyet-i kerîmeyle yasaklanmıştı: “Ey imân edenler! Açıklandığı takdirde hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın.” (Mâide sûresi, 101) Çünkü ashâb-ı kirâmın Hz. Peygamber’e sorduğu bir takım gereksiz sorular, bazan Allah Teâlâ’nın onlara, dolayısıyla bütün müslümanlara yeni görevler ve sorumluluklar yüklemesine yol açabiliyordu. Bu sebeple Nebiyy-i Muhterem Efendimiz “Size bildirmediğim hususları bana bırakın, sormayın” emir vermek suretiyle gerekmedikçe soru sormayı yasaklamıştı. Çağırmak fakat boşboğaz sorular, insana faydadan fazla zarar getirmektedir.

Hadisin bu şıkkı “çok soru sorma” biçiminde anlaşıldığı gibi, “insanlardan bir şeyler isteme ve dilenme” anlamına da gelmektedir. Maddî can sıkıntısı çeken kimselerin, ihtiyaçlarını giderecek kadar dilenmesi, dinimizce yerinde görülmüştür. Ama Resûl-i Ekrem Efendimiz mal varlığı toplamak için dilenen kimselerin, gerçekten  kendilerini yanmak üzere ateş koru biriktirdiklerini, insanlara yüz suyu döken bu kimselerin Allah Teâlâ’nın huzuruna iskelet gibi bir suratla varacaklarını belirtmiştir.

“Malı israf etmek”, onu Allah Teâlâ’nın yerinde görmediği şekilde harcamak demektir. Mülk insanın zorunlu ihtiyaçlarını tedarik etmesine ve kimseye el açmadan kolaylık içinde yaşamasına imkân verir. Onu har vurup harman savuranlar, bir müddet daha sonra başkalarına yoksul duruma düşerler. Öteki bir söyleyişle, malı âhiret azığı yaparak Allah yolunda tüketmek iyi bir davranıştır. İhtiyacı olan yakınlarından açmak üzere insan malını dilediği gibi harcayabilir; bu masraf helâldir. Dinin yasakladığı yerlere harcamak ise haramdır.

üstelik canın istediği, nefsin özlem ettiği yerlere yapılan mübah harcamalar vardır. İnsanların hâline ve mülk varlığına göre farklılık arzetmekle beraber, bu kabil harcamalar genel olarak savurganlık sayılmaz. Örf ve gelenekler de bu konuda bir ölçüdür. Çok zengin bir kimsenin bir takım özel zevkleri için yaptığı bir harcama normal karşılandığı hâlde, orta halli birinin aynı konudaki harcaması israf sayılabilir. Şu âyet-i kerîme bu konuda en sağlam ölçüyü getirmektedir:

“Onlar mallarını harcadıkları zaman müsriflik etmezler. Cimrilik de göstermezler. İkisi aralarında orta bir yol tutarlar.” (Furkân sûresi, 67)

Hadisten Öğrendiklerimiz

Şu üç tavır haramdır: Asıl babaya itaatsizlik etmek. Zekât, sadaka gibi verilmesi gereken harcamayı yapmamak ve almaya hakkı olmayan bir şeyi isteyip edinmek. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek. Şu üç davranış mekruhtur: Rivayet etmek. Geveze sorular sormak veya dilenmek. Malı harvurup harman savurmak.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/anne-babaya-karsi-gelmek-ve-akraba-ile-iliskiyi-kesmek-ile-ilgili-hadisler.html