Değerinde ve itibarın ölçüsü nedir? “Bu sonuncu adam, öbür gibi dünya dolusu adamdan daha hayırlıdır” hadisini nasıl anlamalıyız?

Ebü’l-Abbas Sehl İbni Sad es-Sâidî radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir gün Hz. Peygamber’in yanından bir adam geçti. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem yanına oturan kimseye:

- “Şu adam hakkında ne dersin?” diye sordu. O da:

- Bu zât ileri gelen hatırlı kişilerden biridir. Vallahi böyle bir adam bir kıza tâlip olsa evlendirilmeye, birine arabuluculuk yapsa sözü dinlenmeye lâyıktır, diye yanıt verdi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir şey söylemedi.

Daha Sonra oradan biri daha geçti. Peygamber aleyhisselâm yine yanına oturana:

- “Ya bu adam hakkında ne dersin?” diye sordu. Bu kez o zât:

- Yâ Resûlallah! Bu adam yoksul Müslümanlardan biridir. Bir kıza tâlip olsa, istediği kız verilmez. Birine aracılık etse, isteği kabul edilmez. Konuşmaya kalksa, sözü dinlenmez, dedi.

Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- “Bu sonuncu adam, öteki gibi dünya dolusu adamdan daha hayırlıdır.” (Buhârî, Nikâh 15, Rikak 16. Hadis Müslim’de yoktur. Keza bk. İbni Mâce, Zühd 5)

Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Bu hadîs-i şerîfte itibarlı ve hatırlı olmanın zenginlik ve fakirlikle ilgisi ele alınmakta ve insanların değerinde ölçülerinden biri sergilenmektedir. Çoğu kimseye kadar değer ve itibarın ölçüsü, varlık ve zenginliktir.

Şunu öncelikle belirtelim ancak bu hadiste Efendimiz’in sorularına cevap veren kimsenin yaptığı gibi, zenginin fakirden üstün olduğunu, bir genelleştirme yaparak söylemek doğru değildir. Çünkü zenginlik ve yoksulluk Allah Teâlâ’nın bizi denemek için kullandığı birer imtihan aracıdır. Sahip oldukları maddî imkân nedeniyle zenginlerin Allah’a şükredip etmemesi nasıl bir imtihan ise, fakirlerin yoksulluğa sabredip etmemesi de benzer derecede ve aynı ağırlıkta bir imtihandır. Herkesin bir imtihana tâbi tutulduğu Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılmaktadır:

“Biz yeryüzündeki her şeyi yer için bir süsleme yaptık ki insanları deneyelim. Bakalım hangisi en hoş işleri yapacak.” (Kehf sûresi, 7)

“Bir test olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz.” (Enbiyâ sûresi, 35)

Seslenmek ancak hayır ve şer, zenginlik ve sefalet birer imtihan aracıdır. Peygamber Efendimiz’in “hem fakirlik fitnesinin, ayrıca zenginlik fitnesinin şerrinden Allah’a sığınması” (Buhârî, Daavât 45), her ikisinin de birer imtihan arabulucu olduğunu kesinlikle göstermektedir.

Resûl-i Muhterem Efendimiz muhtelif hadislerinde, yerli uygun kullanılmak şartıyla maddî zenginliğin iyiliğini belirtmiştir:

Amr İbni Âs’a “İyi bir kimsenin elinde iyiye kullanılan mülk ne iyidir” buyurmuştur. (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 197, 202)

Sab İbni Ebû Vakkâs’a:

“Mirasçılarını varlıklı teslim etmek, onları yoksul bırakıp da halka avuç açtırmaktan hayırlıdır” buyurmuştur. (Buhârî, Cenâiz 36, Vesâyâ 2, Nefekât 1, Merdâ 16, Daavât 43, Ferâiz 6; Müslim, Vasıyyet 5).

Ebû Zer el-Gıfârî’ye:

“Varlıklılar kıyamet gününde fakir kalacaktır. Ancak Allah Teâlâ’nın verdiği malı dört bir yanlamasına dağıtan ve o malla iyi işler yapanlar fakir kalmayacaklardır” buyurmuştur. (Buhârî, Rikak 13)

Zenginliğin lehinde daha diğer hadîs-i şerîfler de vardır.

Resûl-i Ekrem Efendimiz maddî zenginlikten çok mânevî zenginliği tavsiye etmiş ve bunu:

“Zenginlik mülk mülk ile değildir. Ana zenginlik gönül zenginliğidir” diye açıklama buyurmuştur. (Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 120) Gönlü varlıklı olmayan kimse, maddî bakımdan ne dek varlıklı olursa olsun, onun hiçbir değeri yoktur. Böyle bir gönül fakirinin elindeki servet, onu Allah’a yaklaştırmak yerine, gittikçe uzaklaştırır. Böylesi mânevî fakirlerden ve onlar gibi olmaktan Allah’a sığınmak gerekir.

Cümbür Cemaat dünyaya imtihan edilmeye getirildiğine kadar, insanın gayesi bu imtihanı galip gelmek olmalıdır. Bunun yolu da dünyaya gönül bağlamamak, dünya malının esiri olmamak ve ona gönlünü kaptırmamaktır.

Peygamber Efendimiz’in dünyaya bağlanmama konusundaki bu kabil buyruklarına bakarak onun fakirliği zenginliğe tercih ettiği sanılmamalıdır. Maddî fakirliği Resûl-i Ekrem Efendimiz hiçbir vakit özlem etmemiştir. Tam tersine “her şeyi unutturan sefalet ile insanı azdıran zenginlik” karşı kurnaz olmayı nasihat etmiştir. (Tirmizî, Zühd 3) Zira Allah’ı unutturup ayaklanma ettiren sefalet ile insanı azdırıp günah bataklığına düşüren zenginlik aynı derecede tehlikelidir.

 Sünen-i Tirmizî’de geçen:

“Allah’ım beni miskin olarak dirilt, ağırkanlı olarak öldür” hadisine bakarak Hz. Peygamber’in fakirliği zenginliğe tercih ettiğini sananlar olmuştur. Bu kanaat yanlıştır. Zaten ona nisbet edilen bu hadis de zayıftır. (Fethü’l-bârî, XI, 279, Rikak 16) Hayatının ilk dönemlerinde yoksul olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, İslâmiyet’in süratle yayılıp düşmanlarını birer birer dize getirmesi üzerine varlıklı olmuştur. Fakat o zenginliği mal biriktirmek değil, elindeki serveti muhtaçlara dağıtmak şeklinde anlamış, böylece yapmış, sâde ve mütevâzi bir yaşam sürmeyi seçim etmiştir. “Allah’ım! Muhammed ailesine, ama yetecek kadar rızık ver!” diye dua etmiştir. (Buhârî, Rikak 17; Müslim, Zühd 19) Onun yumuşak baktığı sefalet, işte böyle bir fakirliktir. Yoksul olmayı, ona buna avuç açmayı hiçbir süre istememiş, böyle olmaktan Allah’a sığınmıştır. Elinde olan maddî imkânı Allah’ın gösterdiği yerlere harcayan, ailesinin ihtiyaçlarına yetecek kadar dünyalığa râzı olan kimse, ideal bir yaşam tarzına sahiptir. Hz. Peygamber’in yaptığı da budur.

Bütün varlıkların Allah’a yoksul olması anlamında bir yoksulluk daha vardır. Böylesi yokluk, yaratılmışların  ayrılmaz birer özelliğidir. Bu durum Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle belirtilir:

“Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise, kimseye ihtiyacı bulunmayan ve övülmeye lâyık olandır.” (Fâtır sûresi, 15)

Sonuç Olarak şunu söyleyelim:

İlk plânda zengini fakire ya da fakiri zengine seçmek mümkün değildir. Konuya genel olarak bakıldığında, malını Allah yolunda harcayan zengini, daha çok sevap kazanacağı için fakire üstün yetişmek gerekecektir. Fakat mutasavvıfların çoğunluğu, yokluklara göğüs germek suretiyle nefsini fena hâllerden arıtan sabırlı fakiri zengine tercih etmişlerdir. Tokgözlü bir fakirin cimri bir zenginden kat kat üstün olduğunda şüphe yoktur. Ama dünya varlığının kendisini şımartmadığı bir zengin, yaptığı hayırların yanısıra, fena hâllerden arınmak için de üstün çaba sarfetmişse, onun daha üstün olacağı şüphesizdir.

Hadisten Öğrendiklerimiz

Yoksul oldukları gerekçesiyle fakirleri hafife almak doğru değildir. Allah’ın rızasını kazanmış bir fakir, Allah yolundan uzak duran milyarlarca zenginden daha üstündür. Bir insanın değeri, soyu sopuyla, sahip olduğu makam ve mevki ile ölçülemez. İnsanı kıymetli kılan, Allah’a karşısında beslediği üstün saygıdır, takvâdır. Evlenirken erkekte ve kadında dindarlık aranmalıdır. Geçici olan maddî zenginlik önemli değildir.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/bu-sonuncu-adam-oteki-gibi-dunya-dolusu-adamdan-daha-hayirlidir-hadisi.html