Cenaze namazı nasıl kılınır? Cenaze namazında hangi dualar okunur? Cenaze namazında okunacak dualar ile ilgili hadisler.

Şâfilere göre cenâze namazının tarifi şöyledir:

CENAZE NAMAZI NASIL KILINIR?

Cenaze namazı kılan birey, namaz müddetince dört tekbir alır.

Birinci tekbiri alınca eûzu besmele çeker ve Fâtiha sûresini okur. İkinci tekbirden sonradan “Allahümme salli alâ Muhammed’in ve alâ âli Muhammed” diye Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e salavât getirir. Tamamını okuyarak “kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrahîm inneke hamîdün mecîd” demesi daha iyi olur. Halkın birçoğunun yaptığı gibi “innallâhe ve melâiketehû yusallûne ale’n-Nebiyy yâ eyyühellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslimâ” âyetini okumaz. Zira bu ayeti okumakla kalır da Hz. Peygamber’e salavât getirmezse, namazı sahih olmaz. Üçüncü tekbirden daha sonra ölüye ve bütün Müslümanlara -inşallah birazcık sonradan zikredeceğimiz- hadislerdeki dualardan biri ile dua eder. daha sonra dördüncü tekbiri alır ve dua okur. Şu dua, burada okuyacağı duaların en güzellerindendir: “Allahım! Bunun sevabından bizi yoksunluk. Ondan sonra bizi fitneye düşürme!. Bizi ve onu bağışla!”

İbn Ebû Evfâ hadisini alarak dördüncü tekbirden sonra yapılacak duayı -halkın çoğunun âdeti hılâfına- uzatmak Şâfiler’in tercih ettiği bir uygulamadır. (Hanefîler’e göre birinci tekbirden daha sonra Fâtiha okunmaz ve dördüncü tekbirden daha sonra da herhangi bir dua yapılmaz.)

CENAZE NAMAZINDA OKUNACAK DUALAR İLE İGİLİ HADİSLER

Üçüncü tekbirden daha sonra okunmak üzere Hz. Peygamber’den nakledilen bazı (me’sûr) dualar şunlardır:

Cenaze Namazında Okunacak Dualar

Ebû Abdurrahman Avf İbni Mâlik radıyallahu anh’den söylenti edildiğine göre şöyle demiştir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir cenaze namazı kıldı. Onun şöyle dua ettiğini duydum ve ezberledim:

Allah’ım! Onu bağışla, ona rahmet et, onu cefa ve sıkıntılardan koru. Kusurlarını affet. Cennetten nasibini ihsan et, gireceği yeri(kabrini) genişlet! Onu su ile, karla ve buzla yıka. Beyaz giysileri kirden (ve pisten) temizler gibi onu günahlarından arındır. Kendi evinden daha hoş bir ev, ailesinden daha hayırlı bir aile, eşinden daha uğurlu bir benzeyen ver. Onu cennete koy, kabir ve cehennem azabından koru.”

İbni Avf diyor ancak, bu hoş duaları duyunca “keşke ölen ben olsaydım” diye içimden geçirdim. (Müslim, Cenâiz 85. Hem bk. Tirmizî, Cenâiz 38; İbni Mâce, Cenâiz 23)

Ebû Hüreyre, Ebû Katâde ve Ebû İbrahim el-Eşhelî’nin sahâbî olan babasından radıyallahu anhüm söylenti edildiğine tarafından Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir cenaze namazı kıldı ve şöyle dua etti:

Allah’ım! Dirilerimizi ve ölülerimizi, küçüklerimizi ve büyüklerimizi, erkeklerimizi ve kadınlarımızı, burada bulunanlarımızı ve bulunmayanlarımızı bağışla! Allah’ım! Bizden hayatta bırakacaklarını İslâm üzre yaşat. Öldüreceklerini iman ile öldür. Bizi bu cenazede bulunmanın sevabından yoksunluk ve ondan sonra bizi fitneye düşürme!” (Tirmizî, Cenâiz 38 (Eşhelî ve Ebû Hüreyre’den); Ebû Dâvûd, Cenâiz 56 (Ebû Hüreyre ve Ebû Katâde’den). Keza bk. Nesâî, Cenâiz 77; İbni Mâce, Cenâiz 23)

Hâkim’e kadar, Ebû Hüreyre’nin rivayeti, Buhârî ve Müslim’in şartlarına kadar “sahih”tir. Tirmizî, Buhârî’nin “bu hadisin rivayetlerinin en sahihi Eşhelî’ninkidir” dediğini nakletmiştir. Yeniden Buhârî “Cenâze duaları konusundaki rivayetlerin en sahihi Avf İbni Mâlik’in hadisidir” demiştir.

Hadisleri Nasıl Anlamalıyız?

Görüldüğü gibi müellifimiz Nevevî, Şâfi mezhebine göre cenaze namazını tarif ettikten sonradan özellikle üçüncü tekbirin peşinden Hz. Peygamber’in yaptığı dualarla ilgili iki rivayeti nakletmiştir.

Öncelikle göze çarpan edelim fakat Hanefîler’e tarafından, cenaze namazında birinci tekbirden sonra sübhâneke duası okunmak suretiyle Cenâb-ı Hakk’a senâ edilir (oysa Fâtiha sûresi okunmaz); ikinci tekbirden daha sonra salli-bârik duaları okunarak salevât getirilir. Üçüncü tekbirden sonra iki öbür örneğini yukarıdaki iki rivayette gördüğümüz dualardan biri, daha ziyade ikincisi okunur. Dördüncü tekbirden daha sonra ise, bir şey okunmadan selâm verilir. Kesinlikle bu değişik uygulamalar, burada yer almayan bir takım rivayetlere dayanmaktadır. Her mezhep kendine göre daha sağlam bulduğu rivayetleri başlıca almıştır.

Cenaze namazının dört tekbir ile kılınması konusunda mezhepler aralarında hiç bir ihtilâf söz konusu değildir. Yalnızca, birinci tekbirden daha sonra Fâtiha okuyup okumamak ve bir de dördüncü tekbirden daha sonra dua edip etmemekte çeşitlilik bulunmaktadır. Bu da neticeye etki etmemektedir.

Bu iki rivâyette görüldüğü gibi Resûl-i Ekrem Efendimiz, cenaze namazı kıldığı zaman, ölü için lüzum öteki dünyadaki hayatı ve gerekse geride bıraktıkları bakımından büyük tartı arzeden dileklerde bulunurdu. Hem, cenazeye iştirak eden etmeyen öbür müslümanlar için de dua ederdi. Onun bu uygulaması, bununla beraber yaşayanlara bir tebliğ ve öğüttür.

Ölen bir Müslüman için hatalarının bağışlanması, günahlarının affedilmesi, yeni yurdunda ilâhî ikram ve ihsanlara kavuşturulması, cennetle müşerref kılınması, cefa edilmemesi, dünyada bıraktığı maddî ve beşerî imkân ve değerlerden daha iyileriyle ödüllendirilmesi konusunda dua ve niyazda bulunmak, nasıl olursa olsun ona ve yakınlarına yapılabilecek en büyük iyilik ve ikramdır. Birinci hadiste Peygamber Efendimiz bu iyilik ve ikrâmı nasıl yapacağımızı bize öğretmiştir. Özellikle bu duayı yapan Hz. Peygamber olunca, râvi Avf İbni Mâlik’in “Keşke, ölen ben olsaydım” temennisine katılmamak mümkün mü?

İkinci hadiste de Sevgili Peygamberimiz ayrıca ölen keza de yaşayanlar için fevkalâde tartı taşıyan dileklerde bulunmaktadır. Bağışlanma isteğini, İslâm üzere yaşamak, imanla ölmek gibi iki dilekle tamamlamaktadır. Müslümanlar için hayatın ne kavrayış geldiğini bu nedenle bir kere daha hatırlatmaktadır: Hayatı Müslümanca yaşamak, dünyayı mü’min olarak ayrılmak... Herhangi bir vefat olayında yapılacak iş, bu iki konuda Rabbimiz’den yardım dilemektir.

“Bizi onun sevabından mahrum etme ve bizi ondan daha sonra fitneye düşürme” dileğinin anlamına gelince; bilindiği gibi bu bölümün başından beri bir Müslüman öldüğü süre mezara konuluncaya değin onunla ilgilenmenin ayrı ayrı sevap olduğu anlatılmaktaydı; işte bu hizmetlerin sevabından mahrum kalmamayı ve daha sonraki günlerde, değişik sebeplerle de olsa doğru yoldan ayrılmamayı dilemektir. Özellikle zamanımızda görüldüğü gibi, ölenin bıraktıklarını paylaşmak yüzünden yakınları arasında çıkan anlaşmazlık, yargı ve adaletten sapmak, çeşitli haksızlıklar yapmak Allah’a sığınılacak birer fitne ve imtihan olsa gerektir.

Hadislerden Öğrendiklerimiz

Cenaze namazında dua okumak Hz. Peygamber’in sünnetiyle sabittir. Cenaze namazında sesli olarak dua edilebilir. Çünkü râvi, Hz. Peygamberin okuduğu duayı duyduğunu ifade etmektedir. Cenaze namazında bütün Müslümanlar için dua edilir.

“Cenaze Namazı Kıldığınız Zaman, Ölen Kimseye İhlâsla Dua Ediniz!” Hadisi

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den söylenti edildiğine kadar, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim” demiştir:

“Cenaze namazı kıldığınız süre, ölen kimseye ihlâsla dua ediniz!” (Ebû Dâvûd, Cenâiz 56)

Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Daha önce cenaze namazında okunacak iki dua örneğini gördük. Burada, cenaze namazı kılındığı zaman, hiçbir ayırım yapmadan ölen için içtenlikle dua edilmesi gerektiğini görmekteyiz. Bunlar Peygamber Efendimiz’in keza yaptığı keza de bize öğüt ettiği birer sünnettir. Oysa burada bir nokta daha uyarı çekmektedir. O da, ölen kimsenin iyi veya fena olduğuna bakılmadan onun bağışlanması için samimi olarak dua etmektir. Günahkâr kimselerin duaya herkesten daha pozitif ihtiyacı vardır. Aslına bakılırsa iyi veya kötü herkesin duaya ihtiyacı vardır. Ölüm eden herkesin, cemaatin önüne getirilmesinin sebebi de budur.

Esasen vefat olayı aleyhinde samimi faydalanmak, ölen Müslüman için duygulu bir gönülle dua etmek, şüphesiz ölen kadar o duayı yapan diri için de yararlı ve lüzumludur.

Hadîs–i şerîfteki “ahlisû lehü’d-duâ” ifadesini, “duayı ölene görev edin, sadece onun için dua edin” biçiminde iyi anlamak muhtemel görünmekle beraber, daha önce okuduğumuz hadislerde görüldüğü ve yine biraz sonradan gelecek hadislerde de açıkça görüleceği gibi, duaya bütün Müslümanlar karşılıklı edilmediği için bu ifadeden “duayı ölüye ödev edin” anlamının çıkarılması isabetli değildir. Olur Ya de bu ikazı, “cenaze namazında cenazeyi unutarak sadece diriler için dua etmeyin. Duanızda mutlaka ölüye bir yer ayırın” şeklinde iyi anlamak daha doğrudur.

Hadisten Öğrendiklerimiz

Duada başlıca olan ihlâstır. Cenâze namazında hem ölü keza de diriler için dua edilir. Cenaze namazı kılınan kimse için günahsız, günahkâr ayırımı yapmadan samimiyetle dua etmek gerekir.

Peygamberimizin Cenaze Namazında Okuduğu Dualar

Ebû Hüreyre’den söylenti edildiğine tarafından Nebî sallallahu aleyhi ve sellem cenaze namazında şöyle dua etmiştir:

“Allahım! Bu cenazenin Rabbi sensin, onu sen yarattın, İslâm’a sen hidâyet ettin. Şimdi onun ruhunu da sen aldın. Onun gizlisini-açığını en iyi sen bilirsin. Biz senin huzuruna, ona şefaatçi olarak geldik, onu bağışla!” (Ebû Dâvûd, Cenâiz 56)

Vâsile İbnü’l-Eska radıyallahu anh’den söylenti edildiğine tarafından şöyle demiştir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bize Müslümanlardan birinin cenaze namazını kıldırmıştı. Onun şöyle dua ettiğini duydum:

Allah’ım! Falan oğlu falan sana emanettir ve senin güvencene sahiptir. Artık onu kabir fitnesinden ve cehennem azabından koru. Sen sözünde duran ve hamde lâyık olansın. Allah’ım! Onu bağışla ve ona rahmet et. Kuşkusuz bağışlayan ve merhamet eden sensin..” (Ebû Dâvûd, Cenâiz 56; İbni Mâce, Cenâiz 23)

Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Ölen kimseye samimi olarak dua edilmesini nasihat eden Resûl-i Ekrem Efendimiz’in bu iki hadiste o tavsiyesini kanımca uyguladığını görmekteyiz.

Birinci hadiste Hz. Peygamber, Allah Teâlâ’nın kulu üzerindeki tasarruflarını ve mutlak hâkimiyetini dile getirdikten daha sonra, “Bizler onun için senden takviye dilemeye geldik, onu bağışla!” diye duasını bitirmektedir. Görüldüğü gibi Resûl-i Ekrem Efendimiz burada, ölü için Allah Teâlâ’dan bir tek şey istemekte, bağışlanmasını dilemektedir. Bu da kul için kayda değer olan şeyin Allah’ın bağışlamasına kavuşmak olduğunu, bağışlandıktan sonra kaygılanacak hiçbir şeyin kalmadığını açıklama eder. Keza, kulların âhirette mutlu olabilmelerinin, ebedî nimetlere kavuşabilmelerinin ama Allah Teâlâ’nın ihsan ve ikramına ast olduğunu da gösterir. Bu sebeple kimse kendi ameliyle yakasını kurtaracağını sanmamalıdır.

Hadisteki “Derhal onun ruhunu da sen aldın” cümlesi akla takılabilir. Ruhları alma işinin Allah’a nisbet edilmesi reel anlamdadır. Zira bir âyet-i kerîmede “Allah, nefislerin vefat zamanı gelince canlarını alır.” (Zümer sûresi, 42) buyurulmaktadır. Can alma işinin meleklere nisbet edilmesi mecazî anlamdadır. Nitekim “De fakat sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra da rabbinize döndürüleceksiniz.” (Secde sûresi, 11) âyetinde bu koşul açık açık görülmektedir.

İkinci hadiste de az daha benzer gerçekler daha özlü ifadelerle dile getirilmiştir. “Falan oğlu falan senin korumanda ve en ince ayrıntısına kadar senin hâkimiyetinin geçerli olduğu âhiret sahasındadır. Kabir ve cehennem azabından onu koru!” Bu hadisteki habli civârik ifadesi, bir çeşit güvennâme, anlaşma veya pasaport anlamındadır. Bildirildiğine göre önceden Arap kabileleri arasında dolaşabilmek için her kabilenin reisinden ahidnâme yani kendisine dokunulmamasını isteyen bir vesika alınırdı. İşte bu vesikaya “hablü’l-civâr” denirmiş. Hz. Peygamber, bu ifadesinde “Bu kimse, senin dokunulmazlık berâtına, Kur’an’a ve iman sözleşmene sahiptir” çağırmak istemiştir.

Yeniden bu hadiste geçen ehlü’l-vefâ ve’l-hamd, (Ebû Davûd’daki rivayette “ehlü’l-vefâ ve’l-adalet” şeklindedir) ifadesi de, Allah Teâlâ’nın ahdine sâdık ve her türlü övgüye lâyık olduğunu, verdiği emânı geri almayıp gereğini yerine getirdiğini, iyi davrananları mükâfatlandırdığını, hakkı ve haklıyı her zaman gözettiğini anlatmaktadır. Yani bu sözleriyle Hz. Peygamber, Allah’a olan güvenini belirtmekte ve sonunda da ölmüş olan müslümanın bağışlanmasını dilemektedir. Bu tarz bir nitelendirme “Huve ehlü’t-takvâ ve ehlü’l-mağfireh (sakınılmaya bedel olan da bağış sahibi de O’dur” (Müddessir sûresi, 56) âyetindeki tavsife yerinde bir nitelendirmedir.

Bu tür ifadeler, bununla beraber bizlere dua üslûbunu öğretmektedir. Duada önce, istenecek olan şeye uygun nitelikleriyle Allah’ı hatırasına yapmak, O’na olan inanç ve güveni spesifize etmek, sonra da isteğini söylemek gerekmektedir. Bu, dua edeni isteğine kavuşturacak yoldur. Zira Allah, “Kulum beni nasıl düşünürse ben ona pek tecellî ederim” (bk. Buhârî, Tevhîd 15, 35; Müslim, Tevbe 1, Zikir 2, 19) buyurmaktadır.

Hadislerden Öğrendiklerimiz

Cenaze namazında sadece ölen kimse için dua edilebileceği gibi, bu duaya bütün müslümanlar da dahil edilebilir. Hz. Peygamber, cenaze namazını kıldığı müslümanların bağışlanması için dua ederdi. Peygamber Efendimiz’in dualarını ve o dualarda Allah Teâlâ için kullandığı ifadeleri misal almalı ve onun gibi dua etmeye çalışmalıdır.

Cenaze Namazında Dört Tekbirden Daha Sonra Dua

Abdullah İbni Ebû Evfâ radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre o, kızının cenaze namazında dört kez tekbir aldı. Dördüncü tekbirden sonradan, iki tekbir aralarında durduğu dek durup kızının bağışlanmasını diledi ve ona dua etti. Daha Sonra da “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapardı” dedi.

Bir diğer rivayette şu ifadeler yer almaktadır: “Dört tekbir aldıktan daha sonra böylece bekledi fakat biz onun beşinci kez tekbir alacağını sandık. Sonradan sağına ve soluna selâm verdi. Namazdan sonra; “Bu yaptığın nedir?” dedik. O da bize, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yaptığını gördüğüm şeye bir ek yapmış değilim” veya “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapardı” diye yanıt verdi. (Hâkim, el-Müstedrek, I, 360 (Hâkim, “hadis sahihtir” der) Keza bk. İbni Mâce, Cenâiz 24)

Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Müellifimiz Nevevî, başlangıçta verdiği cenaze namazı tarifine yerinde bulduğu bu rivayeti, Şâfiler’in konuya dair görüşlerini tasdik ve tasvip etmek üzere zikretmiş olmalıdır. Sahâbe tatbikatını, dördüncü tekbirden sonra dua yapılmasına delil göstermektedir. Tabiî başlıca kanıt, sahâbînin bu davranışını Hz. Peygamber’den gördüğünü belirtmesidir. Ama, zikri geçen cenaze namazına iştirak edenlerin, bu davranışı hayretle karşılamaları (İbni Mâce’deki rivayete tarafından sübhanallah diyerek imamı uyarmaya çalışmaları) ve tabiî namazın bitiminde “bu da ne oluyor?” diye sormaları, Şâfiler’in görüşünü ciddî biçimde tartışılır kılmaktadır.

Nevevî merhum bu rivayeti Hâkim’in Müstedrek’inden almış ve her nedense Kütüb-i Sitte içinde sadece İbni Mâce’nin Sünen’inde bulunmasına karşın ona işâret etmemiştir. Hadisin râvîlerinden İbrahim İbni Müslim el-Hecerî, Süfyan İbni Üyeyne, Yahya İbni Mâin, Nesâî ve başka bazı münekkitlerce “zayıf” kabul edilmiştir. Zehebî de Hâkim’in “sahih” demesine iştirak etmemekte el-Hecerî’nin cılız bir râvi sayıldığını belirtmektedir.

Ancak bu rivayette Abdullah İbni Ebû Evfâ’nın, “Resûlullah da böyle yapardı” veya “Resûlullah’ın yaptığını görmediğim bir şeyi ilâve edeceğimi mi sandınız?” şeklindeki sözleri, sahâbîlerin, her işlerinde Hz. Peygamber’i misal aldıklarını göstermesi bakımından çok önemlidir. Onların ölçüleri, Hz. Peygamber’in sünnetiydi. Savunmaları ve açıklamaları hep sünnetten kanıt göstermek biçiminde gerçekleşirdi. Gösterdikleri delillerin değerlendirilmesi veya tartışılması farklı bir konudur. Asıl üzerinde durulması gereken Ashâb-ı kirâm’ın, hayatlarını sünnete ayarlamış olmalarıdır. Günümüzde de sünnetin her işimizde ölçü alınmasına, delillerin ve tartışmaların sünnete sarılmak amacına karşın olmasına geçekten çok büyük gereklilik vardır. Zira kimlik ve kişiliğimiz ve müslümanlıktaki kalitemiz sünnete uyma oranımıza bağlıdır.

Hadisten Öğrendiklerimiz

Cenaze namazında dördüncü tekbirden sonra dua edilebilir. Sahâbîler her işlerinde sünnete uymaya ve onu izlemeye son derece uyarı gösterirlerdi. İslâm ümmeti, sünnete uyabildiği ölçüde ümmet olma özelliklerini kanıt edebilir.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları

PEYGAMBERİMİZİN CENAZEDE OKUDUĞU DUA

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/cenaze-namazinda-okunacak-dualar.html