Doğal beslenmeden uzaklaşmanın hayatımıza yansımaları nelerdir? Sağlıklı bir karoser ve gönül için Rasûlullâh’ın ahlâkı olan “Kur’ân ahlâkı”nı ne dek yaşayabildiğimiz hususunda bir nefis muhasebesi yaparak maddî ve mânevî bakımdan sağlıklı bir hayat için tatbik etmemiz tavsiye edilen 12 ayet...

31 Aralık 2019 yılında Çin’in Vuhan şehrinde deniz ürünleri ve canlı hayvan satan bir markette çalışan dört kişide görülen virüs, kısa vakit içerisinde tüm dünyayı tesiri altına aldı. ara sıra uzmanların dahî zihin ayrılığına düştüğü tedavi konusunda toplum nefret edilen şey ve panik içerisinde… Tedbir ve aşılara rağmen art arda gelen ölümler, yarı birazcık durup düşünmemiz gerektiğini izah etmek istemekte... Tıpkı Tevbe Sûresi’nin 126. âyet-i kerîmesinde bildirildiği gibi:

“Görmüyorlar mı, her sene bir ya da iki defa musîbetlerle sınanıyorlar da yine de tevbe etmiyorlar ve ibret almıyorlar!” (et-Tevbe, 126)

Peygamber Efendimiz ise, bütün günümüz zamanlarını göze çarpan ederek şöyle buyurmakta:

“Herc’de (ölümlerin ve fitnelerin arttığı zamanda) ibadet etmek, benim yanıma hicret etmek gibidir.” (Müslim, Fiten, 130; Tirmizî, Fiten, 31)

Âfetlerin ve ölümlerin arttığı zamanlarda ibadetleri çoğaltmak, düşünüp nasûh tevbeleriyle tevbe etmek için, öncelikle yiyip içtiklerimizi, yapıp ettiklerimizi, söyleyip ağzımızdan çıkanları çözümleme ederek başlamalıyız. Nitekim huzur ve zenginliğin artmasıyla birlikte israf edercesine yenilip içilen yiyecekler, mideleri hasta ettiği gibi, kalpleri, duygu, düşünce ve dimağları da körleştirmekte... Doğudaki müslümanın ayağına batan dikenin acısını hissetmesi gereken batıdaki müslümanın, daha mahallesinde oturan yoksul ve hastalardan habersiz bir şekilde ağırlama ve konforuna devam etmesi, bunun acı misallerindendir.

Peygamber Efendimiz’in “İnsanoğlunun midesini (tıka basa) doldurmasından daha tehlikeli bir şey yoktur.”[1] hadîs-i şerîfi, bütün da günümüz sofralarını işaret etmekte...

Idareli refahın verdiği imkânlarla mutfaklar ve dolaplar dolup taşmakta… Anneler ise -âdeta- en tanrısal vazife kasten eş ve çocukları için çeşit çeşit ikramlar hazırlamakta... Mideleri dolduran yiyecekler ise, egoyu ve gücü artırarak “defalarca daha fazlası” için hırslandırmakta insanoğlunu... Toplumun yediden yetmişe tamamında görülen “ben” kaygısı; birçok zaman ana-babayı, akrabayı, yoksulu, fakiri unutturmakta… Bütün da “…nasihati sevmezler!”[2] âyeti kerîmesinde ifade buyrulduğu gibi, günümüz insanı kendisinden başka hiçbir kimseyi ve hiçbir kuralı dinlemeden yaşamaya devam ediyor.

EKSIK YEMEK

Eksik yemenin fazîletlerinin anlatıldığı sohbetler, imkânların yalnızca kısıtlı olduğu zamanlar için geçerli değildir. Tersine, tıpkı Peygamber Efendimiz’in ganimetler bol bol dağıtılırken Ehl-i Beyt’ini bundan mahrum etmesi gibi, pazar ve market alışverişleri yalnız ev ahâlîsi için yok; bizlere itimat edilen yetimler, muhacirler için de yapılmalıdır.

Sofralara oturulduğunda Hazret-i Ali’nin kızına söylediği gibi; “İki tatlının (su ve hurmanın) birlikte bulunduğu sofraların, firavun sofralarına benzediği” hatırlanıp eksik ve sade yemeye itina gösterilmelidir. Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Âdemoğlu midesinden daha güvenli olmayan bir kap doldurmamıştır. İnsana kendisini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Belki illâ fazla yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırmalıdır.”[3] hadîs-i şerîfi unutulmamalıdır. Tıpkı İbn-i Sînâ’nın, tıp ilminin “eksik ve tabiî yemekten ibaret” olduğunu bildirdiği gibi…

TEK ÇEŞİT YEMEK YEMEK

Sağlıklı ceset ve hassas kalpler için tabiî ve tek çeşitlilik yemek idealdir. Çağdaş yaşam, bedenî hareketleri azalttığı gibi katkı maddelerini de artırarak genlerimize değin tesirde bulunmakta… Çok değil, yirmi sene öncesinin toplum ve âile yapısıyla günümüz âileleri arasında fersah fersah mesafe bulunmakta... Anne-babaya itaat, öğretmene-hocaya hürmet, büyüklere hürmet aranır oldu.

Üniversite mezunu gençlerimiz ise, her şeyi “en iyi” ve “en çok bilen” bilgelere dönüştü! Anne-babalar eksik, öğretmenler eksik bilen, yaşlılar huysuz konumda görülmekte… Tam da hadîs-i şerîfte geçen, “kölenin efendisini doğurduğu vakit...”[4] gibi, anne-babalar çocuklara itaat etmekte… Bakara Sûresi’nde zikredildiği gibi:

“O imkân elde edince, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helâk etmeye çaba harcar…” (el-Bakara, 205)

GÜZEL AHLÂKLI EDINMEK

Din, yalnızca şahsî birtakım ibadetler ile gönüllü hareketlere hasredildi. Ferdî olarak ve/ya da topluluklar nezdinde herkesin “dürüst” yaptığı ve “ötekini beğenmeyip eleştirdiği” bir müslümanlık anlayışı oluştu. Peygamber Efendimiz’in, “Ben güzel ahlâkı bitirmek üzere gönderildim.”[5], “Kıyamette hoş ahlâktan daha ağır basan amel yoktur.”[6] hadîs-i şerîfleri unutuldu.

MADDÎ VE MÂNEVÎ AÇIDAN SAĞLIKLI BİR HAYAT İÇİN 12 AYET

Dinç bir gövde ve gönül için Rasûlullâh’ın ahlâkı olan “Kur’ân ahlâkı”nı7 ne dek yaşayabildiğimiz hususunda bir lezzetli muhasebesi yaparak maddî ve mânevî bakımdan sağlıklı bir hayat için şu âyetleri tatbike çalışmalıyız:

1- “Şüphesiz Allah, adâleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı yasaklar…” (en-Nahl, 90)

Öncelikle nefisler ve âile hayatı almak üzere, meslek ve sosyal hayatta âdil edinmek, karşılıksız iyilik yapmak, yakınlara her imkân ve zorlukta yardım etmek, hayatımızda ne kadar var?

2- “…Başlıca-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzaktan komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya elinizin altındakilere iyilik edin…” (en-Nisâ, 36)

Pek çok yanlışlar yapan, yanlış, günahkâr(!) anne-babalara; cahillik içinde olan (!) akrabaya, şımarık (!) yetime, arsız (!) yoksula, fena ve şüpheli olan (!) yakın ve uzaktan komşuya Allah rızâsı gözetilerek acaba ne dek iyilik edilmekte? Zira uyarı edilirse âyet-i kerîmede, anne-babanın, yetim ve yoksulun özellikleri anlatılmadan her hâl ve imkânda “Allah rızâsı için” iyilik emredilmekte…

3- “Hoş laf ve af, gerisinde incitme gelen sadakadan daha iyidir…” (el-Bakara, 263)

Başa kakma vb. zaaflarla/hatalarla yapılan iyiliklerin boş yere gittiği, bunlardan daha iyisinin, güzel söz ve affetme olduğu vurgulanmakta...

4- “Rahmân’ın kulları, yeryüzünde ciddiyet ve tevâzu ile yürüyen kimselerdir. Câhiller onlara lâf attıkları zaman «Selâm!» der, geçerler.” (el-Furkân, 63)

Ne denli büyük imkân ve otorite sahibi olunursa olunsun, Rahmân’ın kulları, tevâzu içinde olanlardır. Sosyal hayatta var olan, câhillerle kavga etmek ve onlara hakaretlerde bulunmak, Rahmân’ın has kullarının özelliği değildir.

5- “…İyilik ve takvâ üzere yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allâh’a karşısında gelmekten sakının. Çünkü Allâh’ın cezası fazla şiddetlidir.” (el-Mâide, 2)

Allâh’a karşı olmak, yalnızca îman ve şirk hususlarında geçerli değildir. Kur’ân-ı Kerîm’de bulunan âyet-i kerîmelerin tümü Allâh’ın emirleridir. Ve bunların tanesi itaatsizlik, Allâh’ın emrine karşı gelmektir. Allâh’ın men ettiği şekilde günah ve düşmanlık doyurmak hususu dahî…

6- “Ey îman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır. Onlardan sakının. Lakin affeder, güzel görüp vazgeçer ve bağışlarsanız, belirsizlik değil ancak Allah çok bağışlayan, fazla acıma edendir.” (et-Tegâbün, 14)

Âlemlerin Rabbi, zâlim, nankör, câhil ve harîs olarak tanıttığı insanın, eş ve çocuklarının elbette akrabaya birtakım düşmanlıklarının olabileceğini, onların da hata ve günahlara düşebileceğini; lakin hoş görüp affedildiği takdirde Allâh’ın çok bağışlayıcı ve merhamet edici olduğunu bildirmekte…

7- “…Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla istişare et. Kararını verdiğin süre da bundan böyle Allâh’a tevekkül et. Kuşkusuz Allah tevekkül edenleri sever.”  (Âl-i İmrân, 159)

Âlemlerin Rabbi, yarattığı kulunun dâimâ hata yapan ve kendisine karşı da hata yapılan bir varlık olduğunu bildirmekte; insanların da tıpatıp Ulu Zât’ının yaptığı gibi, hata yapanları her defasında af fazileti göstermesini ve bu hususta kendisine tevekkül etmesini istemekte…

8- “Ey îman edenler! Kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şâhidler olarak adâleti ayakta tutun. Onlar ister zengin olsun, ister yoksul olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Adâletten dönüp hevâ ve tutkularınıza uymayın…” (en-Nisâ, 135)

“Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve ahali arasında hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emrediyor…” (en-Nisâ, 58)

Nefisleri kesintisiz murâkabe altında tutarak her şart ve imkânda adâleti ayakta tutmak!..

9- “Ey îman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın..” (el-Hucurât, 12)

Şayet en basit düşülen ve sevaplarımızı kaybettiren bir davranıştır “zan”… Icabında özel karneler hazırlayıp zanda bulunmamayı ders olarak niyetlenmek gerekir.

10- “Ancak (bunlar) Allâh’ın ahdini onu kesin olarak tasdik ettikten sonra bozarlar, Allâh’ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Kayba uğrayanlar işte bunlardır.” (el-Bakara, 27)

11- “Ey îman edenler!.. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. Îmandan sonradan fâsıklık ne fena bir nâmdır. Kim de tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.” (el-Hucurât, 11)

12- “Rabbinizden mağfiret dileyin, sonradan O’na tevbe edin...” (Hûd, 3)

Nitekim ademoğlu zayıftır, âcizdir, nankördür, harîstir, zâlimdir. Hataya her lahza düşebilir. Israrla mağfiret dileyip tevbe etmek, maksimum yapılması gereken vazifemizdir, vesselâm...

Dipnotlar:

1 Bkz. Tirmizî, Zühd, 47.

2 el-A’râf, 79.

3 Tirmizî, Zühd, 47; İbn-i Mâce, Et’ime, 50.

4 Bkz. Müslim, Îmân, 1, 5; Buhârî, Îmân, 37.

5 İmâm-ı Mâlik, Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8.

6 Tirmizî, Birr, 62.

7 Müslim, Namaz, 746; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 163.

Kaynak: Seher KÜÇÜK, Şebnem Dergisi, 2021-Aralık, Rakam:201

Sahabenin Helal Haram Hassasiyeti

Pak ve Helal Rızık Ayeti

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/dogal-beslenmeden-uzaklasmanin-hayatimiza-yansimalari.html