Sahabenin “Cennet bahçeleri nerelerdir, yâ Rasûlâllah?” sorusuna Peygamberimizin verdiği yanıt.

Yaşanan hayatın med-cezirleri aralarında dengeyi kaybetmemek, azgın dalgalar arasında rotayı şaşırmamak, paniklemeden, bunalıma düşmeden, kendimizi salıvermeden sâhil-i selâmete çıkmak için irademizi pekiştirmeye ve yola odaklanmaya ihtiyacımız vardır. Bu ise çoğu vakit tek başına gerçekleştirilemeyecek değin zordur. Yol arkadaşlarına ve özellikle usta rehberlere sahip olmamızı gerektirir. İşte böylesi kimselerle beraber olma haline “sohbet” diyoruz. Zira sohbet “beraber almak” demektir.

İnsan, ünsiyet edici özelliğiyle keza etki eden ayrıca de etki altında kalan bir varlıktır. Hemcinslerimizle beraberliğimizde farkında olsak da olmasak da ortak alışverişler olur. “Haller sirayet edicidir” sözünün anlamı budur. Muhabbet ve ülfetin eşlik ettiği uzun süren beraberliklerde, zamanla sîret ve sûretler birbirine benzeşir ve hatta aynîleşme gerçekleşir. Beraberliğin bu sırrı sebebiyledir fakat Nakşî terbiye ocağında “Sohbet terbiyenin en önemli esası” kabul edilmiştir.

Usûlüne ve edebine uygun bir şekilde icra edilen sohbet meclislerinde ilim, irfan, muhabbet ve ülfet vardır. Bunlar, işin görünen tarafındaki nimetlerdir. Soyut tarafında ise meleklerin iştiraki, ilâhî rahmetin kuşatması ve gönüllere inen ve oradaki her türlü huzursuzluğu silip süpüren “sekînet” vardır. Bu sırra Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dikkat çekici ederler:

“Bir grup, Kitâbullah'ı okuyup ondan ders olmak üzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka üzerlerine sekînet iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında yer alan yüce cemaatte anar.” (Müslim, Zikir 38, 2699; Ebû Dâvud, Salât 349, 1455; Tirmizî, Kırâ'at 3, 2946)

SOHBETE NEDEN KUR’LAHZA-I KERİM KIRAATİYLE BAŞLANIR?

Sohbet niyetiyle oluşturulan beraberliklere Kur’ân-ı Kerim kıraatiyle başlanmasının bir hikmeti de bu hadis-i şerifte müjdelenen nimetlere erişmek olsa gerektir. Sohbete katılan kimselerin meleklerin manevî kanatları aşağıda olduğuna inanarak, ilâhî rahmete ve sekînete gönlünü açması, istifade ve istifazada öbür ihsanlarla buluşmasına vesile olacaktır.

Sohbetlerin yapı ve ihyaya vesile olması, iştirak edenlerin niyetleri ve halleriyle doğru orantılıdır. Sohbete katılanların elbette tamamı aynı nitelikte ve güzellikte olmayabilir. Çoğunluğun içinde bambaşka niyetlerle yer alan azınlık kesinlikle eriyecektir. “Güzellikler çirkinlikleri siler süpürür” âyet-i kerimesinde de dikkat çekici edildiği gibi sâlih ve sadıklar meclisinde bulunanlar “şakî” kalmazlar. Sohbetlerde bazen bir kişinin derinliği, hâlinin güzelliği ve Hakk’a karşısında gönlündeki tazimi, diğerlerine de sirayet edebilecektir. Nitelik niceliği tekrar tekrar etkiler. Tek bir birey, yerine göre bir ümmettir. Zira sayıca eksik da olsa o kadar hal sahipleri vardır ki Güneş gibi tektir fakat mecliste yer alan diğer kimseler onun civarda dönen gönüllü gezegenlere dönüşürler. Güneş’in civarda gezegen almak da kaybetmek değil, kazanmaktır. Ara Sıra bu güneşler sohbette baş köşede ve ara sıra de eşikte olabilirler.

Dünyevî bir fayda beklentisine düşmeden, safiyeti bozacak nefsânî fısıltılara pirim vermeden, yalnızca o beraberlikte tecelli edecek rahmet, feyz ve berekete talip olarak ve en önemlisi de Hakk’ın rızasına ve muhabbetine erme maksadıyla yapılan sohbetler, gönüllerde neşe, heyecan, hüsn-i gaye ve kulluk azmi doğuracaktır. Verimli yağmura muhatap olan topraklar nasıl yeşerir ve cennet bahçeleri misali güzelleşirse, böylesi sohbetlere lütfedilen rahmet damlaları ile de katılanların gönül toprakları canlanır ve orada yer alan istidat ve yetenek tohumları dal budak salarak yüreklerde sürekli bir bahar havası oluşturur.

CENNET BAHÇELERİ NERELERDİR?

Allah Resûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem ve ashabı bir sohbet meclisinde oturuyorlarken, Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem:

“Cennet bahçelerine uğradığınız vakit istifade ediniz.” buyurdular. Sahabeler:

“Cennet bahçeleri nerelerdir, yâ Rasûlâllah?” diye sordular. Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem:

“Oralar, ilim/zikir meclisleridir.” buyurarak yanıt verdi. (Tirmizî, Deavât, 82/3510)

Evet, cennet bahçesi olan meclislerin keskin vasfı ilim ve zikirdir. Öteki bir ifadeyle kitabullah ve Rasûlullah vasıtasıyla Hakk’ın kullarına açıklama ettiği hakikatlerin o mecliste paylaşılması ve Hakk’ın hatırlanmasıdır. İlimsiz ve zikirsiz meclisler kastettiğimiz sohbet meclisi olmaktan uzaktır. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Herhangi bir topluluk oturdukları meclisten Allah’ı zikretmeden kalkarlarsa, merkep leşi yanından kalkmış gibi olurlar. O meclis de onlar için bir pişmanlık olur.”  (Ebû Dâvûd, Edeb 25)

Gönüllerin diri ve heyecanların sönüp gitmemesi için imanlı gönüllerin ara sıra bir araya gelmeleri bir zarurettir. Ashâb-ı kiramın zaman zaman birbirlerine “Haydi gelin de bir hemen olan da olsa imanımızı bitmiş hatırlayalım” davetleri son derece uyarıcıdır. Bu yönüyle her müminin devam etmesi gereken bir ilim ve irfan halkasına ihtiyacı vardır. Kişi ya böyle bir halka oluşturmalı ya da var olan bir halkaya iştirak etmelidir. Huysuz halde birçok zaman gereksiz meşgaleler, insan ve cin şeytanlarının vesveseleri ve nefsin kuruntuları gönülleri işgal eder ve hayat bir hiç uğruna heba edilmiş olur.

İlim ve irfan ehli bile “benim böylesi birlikteliklere/sohbetlere ihtiyacım yok” diyerek yalnızlığa kendini mahkûm edecek olursa zamanla donuklaşacak, sönükleşecek ve uzaklaşacaktır. En azından kulluk yolculuğunda ülfet, muhabbet ve beraberlikten neşet eden şevk ve şetaret kaybolacaktır. Birçok hakikati misallerle ve benzetmelerle anlatan Hz. Mevlânâ beraberliğin büyük bir nimet oluşuna şöyle dikkat çeker:

“Şeytan kurttur, sen de Yûsuf’a benziyorsun, sakın Yakub’un eteğini vazgeçme. Kurt, çoğu vakit, sürüden ayrılıp yalnız başına giden kuzucağızı kapar… İnsan yolsuz, arkadaşsız kalırsa, öyle sıkılır, darlığa düşer. Bu yol tehlikelerle doludur. Bu yol insanın canıyla, başıyla oynayacağı yoldur. Her meşelikte, her sazlıkta yufka yüreklileri ürkütecek, geri çevirecek bir felaket vardır. Din yolu, her fena yaradılışlının gideceği yol değildir. Bu yüzden de o yol tehlikelerle dopdolu bir yoldur. Bu korkulu yoldaki imtihanlar, denemeler, unu kepekten ayıran elek gibi, yüreklileri yüreksizlerden ayırt eder. Öyle düşünelim fakat; sen ihtiyatla hareket ettin de kurt sana rastlamadı, seni kapmadı. Lakin topluluk olmadıkça, o ruhanî neşeyi bulamazsın ama. Yalnız başına bir yolda neşelendirici keyifli giden kişinin duyduğu mutluluk, dostlarla, arkadaşlarla giderse, yüz misli artar. Her işi yavaştan bölge, hantal tabiatlı eşek bile, arkadaş ile beraber bulununca neşelenir, çevikleşir, kuvvet bulur. Kervandan ayrılıp yalnız başına yol almaya kalkışan eşeğe, o yol yüz misli uzar, onu yorar. O çölü, o ovayı yalnız başına aşıncaya kadar, modullanır, ne kadar sopa yer. O eşek sana der ki: ‘Bu sözü iyi dinle, eşek değilsen, böyle yalnız başına yola düşme! Yolu gözeterek yalnız başına hoş hoş yürüyüp dışarı giden, değişkenlik yok oysa, arkadaşlarla dostlarla daha hoş gider, daha güzel yol alır.’ Bu Yargı yolunda her peygamber, mucize gösterdi, arkadaşlar aradı. Duvarların yardımı, desteği olmasaydı, evler, ambarlar ayakta durabilir miydi? Her duvar, öbür duvarlardan öbür olsa, tavan, havada direksiz, dayanaksız nasıl durabilirdi?”

Hulasa iyilik ve takvada başarılı olmanın yolu beraberlikten ve yardımlaşmaktan geçer. İşte sohbet arkadaşlığı böyle bir yol arkadaşlığıdır. “Sadıklarla beraber olun” emrine adaptasyon ibadetidir.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 427

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/dunyadaki-cennet-bahceleri.html