Kab bin Eşref’in öldürülmesinden sonradan Ebu Rafi’nin öldürülme sebebi nedir?

Ebu Rafi’ye Sellâm ibn-i Ebi’l-Hukayk da denir. Yahûdî olan Ebû Râfi Hayber’de muhkem bir kalede ikâmet ederdi. Zührî: “Ebû Râfi’in öldürülmesi, Kab bin Eşref’in öldürülmesinden sonra oldu” demiştir.

EBU RAFİ’NİN ÖLDÜRÜLMESİ HADİSESİ

Berâ bin Âzib (r.a) şöyle buyurur:

Rasûlullah (s.a.v) Ensâr’dan birtakım kimseleri Yahûdî Ebû Râfi’e gönderdiler. Abdullah ibn-i Atîk (r.a)’i onlar üzerine emîr tâyin ettiler. Ebû Râ­fi’, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e ezâ eder ve O’nun aleyhindeki hareketlere destek ederdi. Hicaz topraklarında kendisine ait muhkem bir kalede otururdu. Abdullah ibn-i Atîk (r.a) ile arkadaşları kaleye yaklaştıklarında Güneş batmıştı. İnsanlar, yaylım hayvanlarıyla meradan dönmüşlerdi. Abdullah ibn-i Atîk (r.a) arkadaşlarına:

“‒Siz yerinizde oturunuz, ben gidip kalenin kapıcılarına tanınmadan çaktırmadan geçmeye çalışayım, inşallah bir şekilde içeri girebilirim!” dedi.

Kaleye doğru yürüyüp kapıya yaklaştı. Tanınmamak için elbisesini başına sarıp gereklilik gideriyormuş gibi yaptı. (Karanlık basmış) bütün halk müziği kaleye girmişti, kapıcı ona:

“‒Ey Allah’ın kulu, kaleye girmek istiyorsan hemen gir, zira kapıyı kilitleyeceğim!” dedi.

Abdullah ibn-i Atîk (r.a) hâdisenin devâmını şöyle anlatır:

Ben de hemencecik içeri girip (merkep ahırına) saklandım. İnsanla­r içeri girince kapıcı kapıyı kilitledi ve anahtarları bir di­reğe astı. Kalkıp derhal anahtarları aldım ve kapının kilidini açtım. Gece olduğunda dostları Ebû Râfi’in yanında toplanıp soh­bet ederlerdi. O üstteki kattaki odasında idi. Dostları yanından dağılınca, he­men yanında çıktım. Açtığım her kapıyı içeriden kilitliyordum. Kendi kendime, “İnsanlar beni fark ederse, onu öldürünceye kadar bana ulaşamasınlar!” diyordum. Bu şekilde yanında vardım. O, karanlık bir odada, âile­sinin aralarında idi ve odanın neresinde olduğunu bilmiyordum:

“‒Ebû Râfi’!” diye seslendim.

“‒Kim o?” dedi.

Hemen sesin geldiği tarafa yönelip kılıcımla ona vur­dum. Ama ne yapacağımı bilemez vaziyette olduğum için bir iş yapamadım. Ebû Râfi’ haykır­dı. Ben hemen odadan dışarı çıktım ve kısa bir süre bekleyip yardımına koşuyormuş gibi yeniden yanında girdim:

“‒Bu ses de ne ey Ebû Râfi?” dedim.

“‒Yazıklar olsun senin anana! Evde bir adam var, eksik evvel bana kılıç vurdu” dedi.

Ona bir darbe daha vurdum, en ince ayrıntısına kadar yaraladım. Fakat yeniden öldüremedim. Daha Sonra kılıcın bariz ucu­nu onun karnına bastırdım, kılıç sırtından çıktı. Bu sefer onu öldürdüğümü anladım ve anında kapıları birer birer açmaya baş­ladım. Kale merdiveninin tâ son basamağına var­mıştım. Burada yere ulaştığımı sanarak ayağımı yere attım. (Meğer daha sona gelmemiş olduğumdan) mehtâblı bir gecede düştüm ve bacağım kırıldı. Hemencecik onu sarıkla sar­dım ve gidip kapının önüne oturdum: “Onu öldürüp öldürmediğimi en ince ayrıntısına kadar öğrenmeden dışarı çıkmayacağım!” dedim.

Horoz ötmeye başlayınca haberci sûrun üstüne çıkıp:

“‒Hicaz ahâlîsinin tâciri Ebû Râfi öldürüldü!” di­ye îlân etti.

Bunun üstüne tek ayakla sekerek arkadaşlarımın yanına vardım. Onlara:

“‒Acele edin, derhal uzaklaşalım, Allah Teâlâ Ebû Râfi’yi öldürdü” dedim.

Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in huzûr-i âlîlerine varıp olanları kendilerine anlattım. Bana:

“‒Uzat ayağını!” buyurdular.

Ben de ayağımı uzattım. Mübârek elleriyle ayağımı sıvazladılar, sözde hiç kırılmamış gibi oldu. (Buhârî, Meğâzî, 16)

Abdullah ibn-i Atîk (r.a)’in arkadaşları Abdullah ibn-i Utbe el-Ensârî, Mesut ibn-i Sinân ve Abdullah ibn-i Üneys’tir.

Bu varlıklı yahûdî, Hendek Gazâsı’nda Medine etrafındaki kabileleri toplamıştı. Gatafân gibi Arap kabilelerine çoğu destek­da bulunarak onları Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in aleyhine harekete sevk etmiştir.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/ebu-rafi-olayi.html