Allah’a hamd ve şükretmenin önemi nedir? Allah’a hamd ve şükretme üzerine ayetler.

Cenab-ı Hakk’a hamd ve şükretmenin önemi ile ilgili ayetler.

HAMD VE ŞÜKRETMEK HAKKINDA AYETLER

“Siz beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; nankörlük etmeyin.” (Bakara sûresi, 152)

***

“Eğer şükrederseniz, nimetlerimi muhakkak artırırım.” (İbrâhim sûresi, 7)

Kulun Rabbine karşısında birincil ve en manâlı vazifesi, O’nun hoş adını dilinden düşürmemek ve  lutfettiği sayısız nimetlerden nedeniyle O’na şükretmektir. Allah Teâlâ yukarıdaki âyet-i kerîmelerde insana işte bu vazifesini hatırlatmakta ve siz beni gerektiği şekilde anıp zikedin ama ben de sizi bana yakışan şekilde anayım, buyurmaktadır. 

İnsan Allah’ı üç şekilde zikreder:

Diliyle, O’nun güzel isimlerini anarak, verdiği her şeye hamdederek, Kur’ân-ı Kerîm’ini okuyarak ve O’na dua ederek zikreder.

Kalbiyle, O’nun varlığını bildiren delilleri düşünüp içindeki şüpheleri atarak, kâinâtın sırlarını anlamaya gayret ederek, Allah’ın her emir ve yasağının hikmetini kabul edip O’na boyun eğerek zikreder. 

Bedeniyle, organlarının her birini Allah’ın buyrukları doğrultusunda yerli yerinde kullanarak zikretmiş olur. O zaman Allah Teâlâ da nimetlerine aleyhinde nankörlük etmeyen, kendisini unutmayan bu şükredici kuluna acınacak şey eder, ona olan nimetlerini daha fazla artırır, dualarını kabul eder, onu sıkıntılardan kurtarır.

Kur’ân-ı Kerîm’in böylece çok âyetinde Allah Teâlâ kurtuluşa ermek için kendisini zikretmemiz gerektiğini hatırlatmakta (Cum’a sûresi, 10), ayakta olsun, otururken olsun, yanımız üstüne yatarken olsun kendisini bol bol zikretmemizi istemekte (Nisâ sûresi, 103); mallarımızın, çocuklarımızın, ticaret ve alış verişlerimizin bizi Allah’ı zikretmekten alıkoymaması gerektiğini bildirmektedir. (Münâfikûn sûresi, 9; Nûr sûresi, 37)

Allah’ı zikretmekle ilgili o kadar fazla buyruğunu okuyacağımız Peygamber Efendimiz de Allah’ı anıp zikreden kimsenin diri, O’nu zikretmeyenin ölü sayılacağını söylemektedir. (Buhârî, Daavât 66; Müslim, Zikir 12)

İkinci âyet-i kerîmede Allah Teâlâ, verdiği nimetler sebebiyle kullarının kendisine şükretmesini istemektedir. Nimeti verene şükür, bir kadir ve değer bilme işidir. Gördüğü iyilikler karşı sessiz kalmak, en azından teşekkür etmemek ise nankörlüktür. Âyetin devamında “Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azâbım fazla şiddetlidir” buyurulmak suretiyle değer bilmemenin kabalığı, çirkinliği ve cezalandırmayı gerektiren bir tutum olduğu ortaya konmaktadır. Aşağı okuyacağımız hadisler, kulun Rabbine hamdetmesinin Cenâb-ı Hakk’ı öyle hoşnut ettiğini ve bu sebeple kuluna daha fazla iyilik ve ikramda bulunduğunu göstermektedir. Âyetteki şükredene nimetlerin artırılması vaadi keza dünya keza de âhiret hayatını kapsamaktadır. Saymakla tükenmeyen iyilikleri nedeniyle Allah’a şükreden bir kimse, elde ettiği nimetlerin daha fazlasına mutlaka kavuşacaktır. İnsan, kendisine sayısız nimetler lutfeden Rabbine şükretmekle kalmamalı, iyiliğini gördüğü insanlara da teşekkür etmelidir. Resûl-i Ekrem Efendimiz Allah’a şükürle insana teşekkür arasındaki yakın ilgiyi şöyle açıklama buyurmuştur: “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmiş olmaz.” (Ebû Dâvûd, Edeb 11; Tirmizî, Birr 31)

“Allah’a hamdolsun, de!” (İsrâ sûresi, 111)

***

“Onların duaları, bütün hamdü senâlar âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur, diye son bulur.” (Yûnus sûresi, 10)

Bu iki âyet-i kerîmede, insanın Cenâb-ı Hakk’a olan hamdü senâ görevi hatırlatılmaktadır. Allah Teâlâ’ya duyulan saygıyı ve minneti hamd sözü değin hoş açıklayan bir başka sözcük yoktur. el-Hamdü lillâh diyerek, her türlü yüceltmenin Allah’a bilerek ve hamdin yalnızca O’nun hakkı olduğunu söyleyen bir kimse, Rabbi’ni derin bir hürmetle anmış olur.  Şurası unutulmamalıdır fakat Allah’a şükretmenin ilk şartı, O’na hamdetmektir. Allah’a hamdetmeyen bir kimse, O’na şükretmemiş sayılır.

İnsan bir işe başlarken olduğu değin, bitirirken de Cenâb-ı Hakk’ı en hoş ad ve vasıflarıyla anıp yâdetmeli, lutuflarından nedeniyle O’na hamdetmelidir. Yukarıdaki âyetlerin sonuncusunda, cennette nice nimetlere kavuşmuş olan bahtiyar kimselerin, bu nimetlerden faydalandıktan daha sonra Cenâb-ı Hakk’a şükranlarını,“Bütün hamdü senâlar âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” diye sunacakları belirtilmektedir. Demekki insanoğlunun görevi Allah Teâlâ’ya baştan ve tekrar tekrar hamdini sunmaktır. Zira O, ebediyyen hamd edilecek yegâne Rab’dır. Ulu Kitâb’ına el-Hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn diye başlaması da, bizi ebedi kudretiyle idaresi altında tutup dilediği şekilde yöneten Rabbimiz’e her fırsatta el-Hamdü lillâh  diyerek bağlılığımızı ve en üstün saygımızı sunmamız gerektiğini göstermektedir.

Hamdin Allah’a bile bile olduğunu ve her şeyin O’nu hamdettiğini gösteren birçok âyet bulunmaktadır. Bunlardan birkaçını hatırlayalım:

“Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur.” (En’âm sûresi, 1)

***

“Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi, tüm âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.” (Câsiye sûresi, 36)

***

“Gök gürültüsü, Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O’nu heybetinden nedeniyle tesbih ederler.” (Ra’d sûresi, 13)

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

GÖZÜN, KULAĞIN, AĞZIN, KALBİN ŞÜKRÜ NASIL YAPILIR?

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/hamd-ve-sukretmek-ile-ilgili-ayetler.html