Hz. Osman (r.a.) kimdir? Hz. Osman (r.a.) ne vakit ve nerede doğmuştur? Hz. Osman (r.a.) nasıl Müslüman olmuştur? Hz. Osman’ın (r.a.) şahsiyeti nasıldır? Hz. Osman’a (r.a.) niçin “Zinnureyn” denmiştir? Hz. Osman (r.a.) nasıl ölmüştür? Hz. Osman’ın (r.a.) hayatı.

İlk Müslümanlardan, Hulefâ-yi Râşidîn’in üçüncüsü, Peygamberimizin (s.a.v.) damadı, sahabilerin önde gelenlerinden Hz. Osman’ın (r.a.) (Osman bin Affan) kısaca hayatı.

HZ. OSMAN’IN (R.A.) KISACA YAŞAMSAL

Osman ibn-i Affân (r.a) ashâb-ı kirâmın önde gelenlerinden olup, ilk Müslümanların dördüncüsü ve Hulefâ-yi Râşidîn’in de üçüncüsüdür. Fil Vak’ası’ndan altı sene sonra ya da 574 senesinde Mekke’de dünyaya gelmiştir. Soyu Abdi Menâf’ta Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’le birleşir.[1] Kureyş kabilesine mensup olup Emevî soyundandır. Annesi Ervâ bint-i Küreyz, Allah Rasûlü’nün halası Beyzâ’nın kızıdır.

Hz. Osman (r.a), îman ettiğinde o kadar fazla bıkkınlık ve çilelere katlandı. Amcası Hakem ibn-i Ebi’l-Âs onu sımsıkı bağlayarak hapsetti ve eski dinine dönmezse asla serbest bırakmayacağını söyledi. Osman (r.a) dininden kesinlikle dönmeyeceğini bildirince, kararlılığını gören amcası onu bağımsızlık bıraktı.[2]

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) ve yanında yer alan Müslümanlar İslâm’ı açıkladıkları süre, Mekke’de İslâm’ı duymayan kimse kalmadı. Hz. Ebûbekir, Saîd ibn-i Zeyd ve Hz. Osman (r.a) gibi sahâbîler, insanları İslâm’a gizli gizli dâvet ve özendirme etmeye koyuldular. daha sonra Hz. Ömer, Hz. Hamza ve Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a) gibi sahâbîler de dobra dobra dâvet etmeye başladılar.[3]

Peygamberimize Güvey Oluşu

Hz. Osman (r.a) Müslüman olunca, Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz kızı Rukıye’yi onunla evlendirdi. Bu evlilikten ilk çocuğu Abdullah dünyaya geldi. Câhiliye döneminde Ebû Amr künyesiyle çağrılan Osman (r.a) artık bundan daha sonra Ebû Abdullah künyesini aldı. Sonradan kızı Leylâ doğunca da Ebû Leylâ künyesiyle zikredildi.

Üç Hicret Sahibi Müslüman

Hz. Osman (r.a) iki defâ Habeşistan’a, sonra da Medine’ye hicret etti.

Hz. Osman (r.a), ikinci kere hicret ettiğinde Habeşistan’da bir müddet kaldı, sonradan Mekke’ye geri döndü. Rasûlullah (s.a.v), Medine’ye hicret etmekle emrolunduğunda, Hz. Osman diğer müslümanlarla birlikte Medine’ye hicret etti. O, Medine’ye ulaştığında Allah Rasûlü’nün şâiri Hassân ibn-i Sâbit’in kardeşi Evs’e misâfir olmuştu. Bundan nedeniyle Hassân, onu çok severdi.[4]

Allah Rasûlü (s.a.v) onu Mekke’de Abdurrahman ibn-i Avf ile kardeş yaptı. Hicretten sonra Medîne-i Münevvere’de gerçekleştirilen kardeşlik akdinde ise Evs ibn-i Sâbit (r.a) ile kardeş îlân edildi.[5]

Hz. Osman (r.a), hanımı Rukıye (r.a) ağır hasta olduğu için, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in izniyle Bedir Gazvesi’ne katılmamıştı. Hz. Rukıye (r.a), ordu Bedir’de bulunduğu esnâda vefat etmiş, zaferin müjdesi Medine’ye ulaştığı gün toprağa verilmişti. Fiili olarak Bedir’de bulunmamış olmakla birlikte Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), Hz. Osman’ı Bedir’e katılanlardan saydı ve ganimetten ona da pay ayırdı.[6]

Hz. Osman (r.a), Bedir hâriç, tüm savaşlara katıldı. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), Zatü’r-Rikâ ve Gatafan seferlerinde onu Medine’de yerine temsilci olarak bıraktı.[7]

İki Nur Sahibi

Birinci hanımı Rukıye (r.a) vefat edince, Allah Rasûlü (s.a.v) onu öteki kızı Hz. Ümmü Gülsüm (r.a) ile evlendirdi. İnsanlık tarihi baştan başa Hz. Osman’dan başka hiç kimse bir peygamberin iki kızıyla da evlenmemiştir. Bu sebeple Hz. Osman’a, “iki nur sahibi” mânâsına Zinnûreyn lakabı verilmiştir. Hicretin 9. senesinde Ümmü Gülsüm (r.a) da vefat etti.[8]

Mekke devrinde Habeşistan’a hicret eden Osman (r.a), Medine dönemi her tarafında kesintisiz Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’le birlikte olmaya çaba etti.

Hz. Osman (r.a), zengin bir tâcir, çok iyi ve zarîf bir cemiyet adamı idi. Medine’de Müslümanların ihtiyaç içinde bulundukları her durumda onlara takviye eder, özellikle ordu techîzinde hiç bir fedâkârlıktan sakınmazdı. Bu sebeple onun zenginliği medhedilmiş ve başkalarına misal gösterilmiştir.

Hz. Osman, iffet ve hayâ yönünden de örnek bir şahsiyettir. Allah Rasûlü (s.a.v), meleklerin bile ondan hayâ ettiğini haber vermiştir.[9]

Hz. Ebûbekir (r.a) halife seçilince Osman (r.a) ona bey’beygir etti. Hz. Ebûbekir, halifeliği baştan başa onunla defalarca istişarede bulunurdu. Hz. Ebûbekir’in vefatından evvel, Hz. Ömer’i halife tâyin ettiğini gösteren belgeyi Hz. Osman (r.a) kaleme aldı. Ebûbekir (r.a), Hz. Osman’ın yazdıklarını ona her yerde okuttuktan daha sonra mühürletti. Osman (r.a), yanında Hz. Ömer ve Üseyd bin Saîd olduğu hâlde dışarı çıktı ve oradakilere “Bu kâğıtta adı yazılan kimseye bey’beygir ediyor musunuz” diye sordu. Onlar da “evet” diyerek bunu kabul ettiler.[10]

Hz. Ömer (r.a), son haccında Allah Rasûlü’nün hanımlarının da hacca gitmelerine izin verdi. Yanla­rında da Hz. Osman ile Abdurrahman ibn-i Avf’ı gönderdi. Osman (r.a) nadiren:

“Dikkat edin, kimse hanımlara yaklaşmasın ve bakmasın!” diye nidâ ediyordu. Mü’minlerin anneleri ise, develerin üstündeki hevdeclerde idiler.[11]

HZ. OSMAN (R.A.) DÖNEMİ

Hz. Osman (r.a), 23/644 senesinde halife seçildikten daha sonra, Hz. Ömer’in yolunu izleyerek siyasetini devam ettirdi. Onun vaktinde ordudaki asker sayısı daha da arttı ve fethedilen topraklar genişledi. Ilk Kez Sâsânî İmparatorluğu’nun son eyaleti Ermeniye elde etmek üzere, Kuzey Afrika kıyıları ve Anadolu’nun bir bölümü İslâm devletinin hudutları içine dâhil edildi.

Hz. Osman (r.a), hilâfeti devraldığında İslâm fetihleri hızlı bir şekilde devam ediyordu. Osman (r.a), İslâmî tebliğin girmiş olduğu dağılma sürecini benzer şipşak devam ettirmeye çalıştı. Ermenistan, Horasan, Kuzey Afrika, Kıbrıs, Trablus ve Taberistan’ı fethetti, İran’daki ayaklanmaları bastırıp merkezî yönetimin nüfûzunu her tarafta tesis etti.

İslâm ordularının önündeki mâniler kaldırıldıktan sonradan Hz. Osman, komutanlarına hiç zaman kaybetmeden Cebel-i Târık’ı geçerek Endülüs’e girmeleri emrini verdi.

Kıbrıs Seferi

Diğer Taraftan Muâviye (r.a), Hz. Osman’dan müsade alarak, Sûriye sâhillerinde oluşturduğu donanma ile Akdenize açılmış ve Müslümanlar denizlerde de Bizans’a aleyhinde varlık göstermeye başlamışlardı. Bir müddet sonradan Muaviye, donanmasıyla denize açılarak, Kıbrıs Adası’na çıktı. Abdullah ibn-i Sa’d, Mısır’dan onun yardımına gitti. Kıbrıs, takvim yedi bin dinar cizye ile İslâm hâkimiyetini tanımak zorunda kaldı. (Hicrî 28) Bu arz onların Bizans İmparatoruna ödediği meblağ idi.[12]

O günlerle ilgili bir hâtırayı Cübeyr ibn-i Nefîr (r.a) şöyle anlatır:

“Kıbrıs fetholununca, ahâlisi dağıtıldı. Irk birbirine ağlıyor, üzüntü duyuyordu. O esnâda Ebü’d-Derdâ Hazretleri’ni, kimsesiz oturmuş ağlarken gördüm. Ona:

«–Ey Ebü’d-Derdâ! Allah’ın, İslâm’ı ve Müslümanları üstün kıldığı bir günde seni böylesine ağlatan nedir?» diye sordum. Şu cevâbı verdi:

“–Yazıklar olsun sana ey Cübeyr!.. İnsanlar Allâh’ın emrini terkedince, O’nun katında ne kadar da değersizleşiyorlar. Bunlar bir zaman, iktidar ve mal-mülk sahibi, dinç-kaslı kişilerdi. Allâh’ın emirlerini terk ettikleri zaman, işte gördüğün bu duruma düştüler.” (İbnü’l-Esir, el-Kâmil, III, 96-97; Ebû Nuaym, Hilye, I, 216-217)

Ashâb-ı kirâmın, mağlûb ettikleri düşmanları hakkındaki bu müşfikâne duyguları ne değin ibretlidir. Gözleri, onların malında mülkünde değil, gönüllerinin Allah’a yönelmesinde…

Zâtü’s Sevârî Deniz Zaferi

Hz. Osman devrinde Bizans’a karşı kazanılan en aydınlık ve belirlenmiş zaferlerden birisi hiç kuşkusuz Zâtü’s-Sevârî deniz savaşıdır. Abdullah ibn-i Sa’d’ın komutasındaki İslâm donanması, İskenderiye açıklarında Bizans İmparatoru Konstantin komutasındaki büyük donanmayla karşı karşıya geldi. Bizanslıların gemi sayısı hakkında bahşedilen bilgiler, beş yüz ile sekiz yüz arasında değişmektedir. İslâm donanmasının sahip olduğu gemi sayısı ise ikiyüz civarındaydı. Yapılan savaşta Bizanslılar büyük bir mağlûbiyete uğratıldı. Konstantin, Sicilya Adası’na sığınmak zorunda kaldı. Sicilya ahâlîsi İmparator’un zulmünden usanmış olduklarından Kostantin’i öldürdüler.[13]

Hicretin 32. senesinde Muâviye (r.a) gemilerini İstanbul’a dek yolladı.

Osman (r.a) vaktinde topraklar fazla genişlemiş ve zenginlik en ince ayrıntısına kadar artmıştı. Maddî imkânların genişlemesiyle bazı ictimâî değişmeler de başladı.

Hz. Osman’ın hilâfeti 12 sene sürdü. Hilâfeti esnâsında yaptığı önemli hizmetlerden biri de, Ebûbekir (r.a) vaktinde toplanıp Mushaf haline getirilmiş olan Kur’ân-ı Kerîm’i tekrar denetleme ettirerek çoğaltıp değişik merkezlere dağıtması oldu.

Önceki halifeler gibi Osman (r.a) da çok hadis rivayet etmemiştir. Onun Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den rivayet ettiği hadis sayısı 146’dır.

HZ. OSMAN (R.A.) NASIL ÖLÜM ETTİ?

Hz. Osman (r.a), âsîler kadar 22 gün muhâsara edildikten sonradan 35 yılında (17 Haziran 656 Cuma günü) Medine’de şehit edildi. Şehîd edilirken Hz. Hasan[14] ve Kelb kabilesinden olan zevcesi Nâile bint-i Ferâfisa yaralandı. Hz. Osman’ın na‘şı, geceleyin hanımı ve birkaç dostça dostu göre, gizli gizli defnedildi.

Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle başlayan dönem, İslâm tarihinde bir dönüm noktası teşkil etmiş, bu tarihten sonra iç karışıklıklar ve fitneler birbirini peşine düşüp takip etmiştir.

HZ. OSMAN’IN (R.A.) ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

Hz. Osman’ın (r.a.) Şemâili

Hz. Osman Zinnûreyn (r.a) orta boylu, iri kemikli, hoş yüzlü, uzun sakallı ve esmer renkli idi. Âlim, fâzıl, bol miktarda ibâdet eden, sâlih, cömert, kerem sahibi, halim selim, son derece nâzik ve mahcûb bir zât idi. İnsanlar kadar son derece sevilip sanılan ve derin saygı duyulan bir şahıstı. Son derece takvâ ve verâ sahibiydi. Tüm yılını oruçlu geçirir ve her sene haccederdi. Hz. Âişe (r.a) vâlidemiz onun hakkında:

“Vallahi o, akrabasını en çok gözeten ve Allah’tan azami korkan bir kişiydi” demiştir. (İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 223)

Hoş hâlleri ve fazîletleri çok, sıfatları , kerâmet sahibi, hoş sohbet ve güzel konuşan şânı yüce bir zât idi.

Osman (r.a), eli açık, iffetli, yumuşak huylu, herkesle anlaşan, hilim ve şecaat sahibi, müsâmahalı ve eli bol idi.

Zâhid, âbid, acıklı, her şeye ibret nazarıyla bakan, sabr-ı cemîl sahibi, çok şükreden, mütevâzı ve hayâ ehli idi. İnfak ve cömertlikle temâyüz etmiş, fukaraya bol bol ihsanlarıyla tanınmıştı. Evde olan her şeyi infak eder, sirke ile zeytinyağı yerdi. Yemeğin azını, amellerin ise büyük ve çoğunu severdi.

Kur’ân kıraati hususunda Allah Rasûlü’nden ilim alanların en üstünüdür. Kendi başına kıldığı namazlarda Kur’ân-ı Kerîm’i bir rekâtta hatmettiği olurdu. Cemaate namaz kıldırırken de uzun sûreler okurdu. Fürâfisa bin Umeyr (r.a) şöyle der:

“Ben Yûsuf Sûresi’ni, Osman ibn-i Affân’ın sabahleyin namazlarındaki kırâatinden öğrendim. Çünkü o, bu sûreyi fazla sık okurdu.” (Muvatta’, Salât, 35)

Hz. Osman’ın (r.a.) Fazîletleri

Osman (r.a), Allah Rasûlü’ne iki kez damat olmuş ve Cennet’le müjdelenmiştir.

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in:

“Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğreteninizdir!”[15] hadîs-i şerîfini rivâyet eden Osman (r.a), Kur’ân-ı Kerîm’e büyük hizmetlerde bulunmuştur. Onun Kur’ân’a fazla önem verip hizmet ettiğini gören halk da bu yolda yürümüş, idârecilerini örnek almışlardır. Nitekim Ebû Abdurrahmân es-Sülemî (r.a), Hz. Osman’ın hilâfet devrinde kıraat hocalığına başlamış ve uzun müddet bu vazîfesine devam etmişti. zaman zaman, Kûfe’de imâmet ve Kur’ân muallimliği yaptığı mescidi kastederek şöyle derdi:

“–Beni şu makâmımda oturmaya sevkeden şey, Allâh Rasûlü’nün: «Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğreteninizdir!» hadîs-i şerîfindeki müjdeye nâil olabilme arzusudur.” (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 21; Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 15)

Hz. Osman’ın en mühim hizmetlerinden biri Kur’ân-ı Kerîm’i çoğaltarak başlıca İslâm merkezlerine göndermesi olmuştur. Yaptığı bu hizmetler nedeniyle “Câmiu’l-Kur’ân: Kur’ân’ı Toplayan” vasfıyla tebcîl edilen Osman (r.a), Kur’ân-ı Kerîm ile çok meşgul olduğu için iki Mushaf eskitmişti. Her sabah kalktıklarında Mushaf-ı Şerîf’i hürmetle öpmeyi âdet hâline getirmişti.[16]

Hz. Osman (r.a), Cuma gecesi Bakara sûresini okumaya başlar, Perşembe gece­si hatmi tamamlardı. Yani haftada bir hatmederdi. Diğer sahabîlerden İbn-i Mes’ûd (r.a) da, Kur’ân-ı Kerîm’i cumadan cumaya bir defa, Ramazan’da da üç günde bir hatmederdi. Muâz (r.a), üç günden daha kısa sürede bitirmeyi güzel görmezdi. Temim ed-Dârî’nin de haftada bir kere hatmettiği rivâyet edilir.

Osman (r.a), hilmi, vakarı ve cömertliği ile meşhûr olmuştu. Hayatı baştan başa o kadar çok infaklarda bulunmuştur. Müslümanların susama çektiği bir devirde Rûme kuyusunu satın alarak vakfetti. Zorlu sefer olan Tebük’e ordu hazırlanırken en büyük maddî yardımı o yaptı…

Osman (r.a), fazîlette önde gelen sahâbilerdendi. İbn-i Ömer (r.a) şöyle der:

“Biz Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) vaktinde insanları derecelendirir ve şöyle sıralardık:

«Ümmet-i Muhammed’in, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den sonra en efdali Ebû Bekir, sonra Ömer, sonra Osman’dır.»

Allah Rasûlü (s.a.v) bu sıralamayı işittikleri hâlde itiraz etmezlerdi.”[17]

Hz. Osman’ın fazîletine işâret eden bir takım âyet-i kerîmeler nâzil olmuştur:

Ünlü müfessirlerden Dahhâk’ın bildirdiğine kadar:

“Allah’a ve Peygamberi’ne îman edenler var ya, işte onlar, Rableri yanında sıddîk (özü sözü dürüst olanlar) ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır...”[18] âyet-i kerimesi, herkesten önce müslüman olan sekiz kişi hakkında nâzil olmuştur. Bunlar da Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hamza, Talha, Zübeyr, Sa’d ve Zeyd (r.a) Hazarâtı’dır.[19]

Hz. Ali (r.a) birgün insanlara hitâb ederken:

“Tarafımızdan kendilerine hoş âkıbet takdir edilmiş olanlara gelince, işte bunlar Cehennem’den uzak tutulurlar.”[20] âyetini kültürlü ve:

“–İşte Osmân, âyette bahsedilen bahtiyarlardandır” demiştir.[21]

Ashâb-ı kirâm aralarında Osman (r.a) dek hoş ve eksiksiz konuşan biri yoktu. Lâkin o, hatâ yapma korkusuyla hadis söylenti etmekten çekinir ve şöyle buyururdu:

“Beni Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den hadis nakletmekten meneden şey, kendisinden çokça hadis ezberleyen ashâbından olmayışım değildir. Lâkin ben O’nun:

«Kim söylemediğim birşeyi benim ağzımdan uydurursa, Ateş’teki yerine hazırlansın!» buyurduklarını işittiğime şâhitlik ederim.” (Heysemî, I, 143)

Osman (r.a) bütün seneyi oruçla geçirirdi. İlk saatlerinde azıcık uyuduktan daha sonra geceleri de sabaha değin ibadet ederdi.[22] Allâh Rasûlü’nün Sünnet’ine içtenlikle yan idi. O’nun izini peyderpey tâkip etmek isterdi.

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in ehl-i beytine son derece tâzim ve hürmet gösterirdi. Meselâ binek üzerindeyken Allah Rasûlü’nün amcası Abbâs (r.a) yanından geçecek olsa, derhal yere iner ve olarak yürümeye başlardı.

Münâkaşa ve kavgayı sevmez, cefa ve haksızlıktan da son derece sakınırdı. Bu yüzden kendisini şehid etmek için gelen kâtillere bile mukâbele etmemiştir.

Abdurrahman ibn-i Mehdî şöyle der:

“Hz. Osman’da iki ahlâk vardı oysa bunlar ne Ebûbekir Sıddîk’ta, ne de Hz. Ömer’de mevcuttu. Birincisi mazlum olarak şehit edilinceye kadar katlanma göstermesi; ikincisi de tüm Müslümanları bir Mushaf-ı Şerif üzerinde toplamasıdır.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 58)

Dipnotlar:

[1] Nesebi şöyledir: Osman ibn-i Affân ibn-i Ebi’l-As b. Ümeyye b. Abdi Şems b. Abdi Menaf b. Kusayy b. Kilâb b. Mürre b. Kâ’b b. Lüey b. Ğâlib el-Kureşî el-Emevî. [2] Suyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 150. [3] İbn Sa’d, I, 200, Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, I, 123. [4] İbn Sa’d, III, 55-56; İbnül-Esîr, Üsdül-ğâbe, III, 585. [5] İbn Sa’d, III, 56. [6] İbnül-Esîr, Üsdül-ğâbe, III, 586; Suyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 148. [7] Suyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 148. [8] Suyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 153. [9] Ahmed, I, 71; VI, 155. [10] İbn Sa’d, III, 200. [11] Bkz. Buhârî, Cezâu’s-Sayd, 26. [12] İbnü’l-Esir, el-Kâmil, III, 96. [13] İbnü’l-Tutsak, el-Kâmil, III, 117-119; H.İ. Hasan, I, 266-267; Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiyâ, I, 457-458. [14] Hâkim, Müstedrek, III, 114/4567. 15 Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân 21. 16 Kettânî, II, 196-197. 17 Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 4, 7; Ebû Dâvûd, Sünnet, 8/4627, 4628; Tirmizî, Menâkıb, 18/3707. 18 el-Hadîd, 19. 19 İbnu’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, VIII, 170. 20 el-Enbiyâ, 101. 21 İbn Ebî Şeybe, Musannef, VII, 492. 22 Ebû Nuaym, Hilye, I, 56.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Hz. Osman’dan 111 Yaşam Ölçüsü, Erkam Yayınları

HZ. OSMAN (R.A.) KİMDİR? - VİDEO

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/hz-osmanin-r-a-hayati.html