“Zamana andolsun oysa insan hiç kuşkusuz hüsran içindedir. Oysa, inanıp faydalı iş işleyenler, birbirlerine hakkı öğüt edenler ve sabrı öğüt edenler bunun dışındadır” ayetini nasıl anlamalıyız?

Cenab-ı Yargı şöyle buyuruyor:

“Zamana and olsun fakat insan hiç kuşkusuz hüsran içindedir. Ancak, inanıp faydalı meslek işleyenler, birbirlerine hakkı nasihat edenler ve sabrı öğüt edenler bunun dışındadır.” (Asr sûresi, 1-3)

Asr sûresi, Kur’ân-ı Kerîm’in en kısa sûrelerinden biridir. Müfessirler, lafız itibariyle kısa olan bu sûre ile ilgili uzun tefsirler yapmayı yeğlemişlerdir. Onların birtakım tercihlerine burada temas etmeyeceğiz.

Sûre-i celîlede, insanların çoğunun, her asırda, her zamanda ve özellikle son zamanda, yani Resûl-i Ekrem Efendimiz’in gelişinden kıyamete dek geçecek zamanda, bir hüsran içinde olacağı haber verilir. Ama hüsranda olmayanlar da vardır; bunlar inanan, sâlih amel işleyen, birbirlerine hakkı tavsiye eden, sabrı nasihat eden kimselerdir.

HÜSRAN NE DEMEKTİR?

Hüsrân, kazanacak yerde zarar etmek, sermayeyi zarar etmek, ne-ticede iflâs edip yoksunluk içinde kalmak anlamına gelir.

İnsanın sermayesi ömrüdür. Ömür ise her gün, her saat, her an ve her nefes tükenip gitmektedir. Bu dışarı giden ömür, insanın kendi mülkü de değildir. Allah’ın mülkü olup onun namına güzel kullanarak, kârından faydalanması için insana sayılı ve ekonomik olarak verilmiş ödünç bir sermaye gibidir. İnsanın reel saadeti, âhireti sevmekte, dünya lezzetle-rine, elem ve kederlerine değerinde vermemek ve bunlara bağlanıp kalmamaktadır. Fakat insanların çoğu yaratılışı gereği, dünya ile meşgul ve onu istemeye aşırı derecede düşkündür. Bundan dolayı da hüsrandadırlar. Ama şu vasıfları taşıyanlar hüsranda yok, kârdadırlar:

HÜSRANA DÜŞMEYECEK DÖRT KİMSE

İman edenler: Bunlar, Allah’a hakkıyla inanıp, indirdiğini tasdik eden, ona ihlâs ile ibadet ve taate laf verenlerdir. Sâlih ameller işleyenler: İmanları yalnızca gönüllerinde ve dillerinde kalmayıp tüm hislerine, akıllarına ve varlıklarına işleyerek iradelerine sahip olan, yaptıkları işleri iman ve itikadlarına, Allah’ın rızasına ve indirdiği ahkâma uygun bir şekilde yapanlardır. Birbirlerine hakkı öğüt edenler: Bütün kararlılıkları ve gayretleri hakka yönelik, imanları, amelleri, sözleri hep haktan yandan olanlardır. Onun için bunlar insanlara riyâkârlık, münafıklık yapmazlar. Başkalarına hasar vermez, insanlarla ilişkilerini kesmezler. Başkalarına yaltaklanmaz, dalkavukluk etmezler. Hep hakka dâvet eder, iyiliği emir, kötülükten nehiy vazifesini yerine getirirler. İnsanları hayra çağırır ve dinin tavsiye olduğu gerçeğini bir an bile unutmazlar. Birbirlerine sabrı öğüt edenler: İman edip gereğini yapmak, sâlih ameller derin etki bırakmak, hakkı öğüt görevini yerine getirmek hiç de kolay değildir. Bunun için zamanın belalarına, nefislerin yönelişlerine, hayır yerine getirmek, adalet yolda gitmek için karşılaşılacak eziyetlere, zorluklara katlanmak gerekecektir. Bunlar oysa sabırla mümkündür. Dayanıklılık, nefsin iyi bir meslek gerçekleştirmek ya da fenalıklardan sakınmak için acıya, güçlüklere göğüs gerebilme kuvvetidir. Tahammül, ya cefa ve kederlere, acı ve üzüntülere aleyhinde gösterilen tahammül cinsinden olur; veya dünyalık lezzetlere ve şehvetlere aleyhinde direnme cinsinden olur. Tüm bunlar birer iyilik ve hayırdır.

Lafız olarak kısa, fakat mahiyeti fazla geniş olan bu sûrenin burada zikredilmesinin sebebi özetle bu sayılanlardır. İmam Şâfi bu sûreyle ilgili olarak:

“İnsanların tamamı veya çoğunluğu, bu sureyi düşünme hususunda gaflettedirler” demiştir.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/insan-hic-suphesiz-husran-icindedir-ayeti.html