İnsan ne demektir? Kur’ân-ı Kerîm’de insan kelimesi kaç yerde geçiyor ve insandan nasıl bahsediliyor? Hadislerde insan nasıl zikredilir? Özetle İslam’da insan kavramı.

Arapça ins kelimesinden türetilmiştir. “Beşer, insan topluluğu” anlamına gelen ins, daha ziyade insan türünü ifade etmekte olup bu türün erkek veya kadınsı her ferdine insî/enesî yoksa insân denmektedir.

Kelimenin aslının “hatırlamamak” mânasındaki nesyden insiyân olduğu da ileri sürülmüştür. Böyle düşünenler İbn Abbas’a nisbet edilen, “İnsan ahdini unutması nedeniyle bu ismi almıştır” şeklindeki rivayete dayanırlar. Bu sözcük üns masdarı ile de irtibatlandırılmıştır. “Alışmak, armoni sağlamak” anlamına gelen üns Türkçe’de ünsiyet olarak kullanılmaktadır. Teennüs “insan olmak” mânasına gelirken isti’nâs “samimi olma, barbar hayvanın evcilleşmesi” anlamı taşımaktadır. Nitekim enes vahşetin karşıtıdır. Hem insânü’l-ayn tabirinin “göz bebeği” anlamına gelmesi uyarı çekicidir. (Cevherî, III, 904-906; Lisânü’l-ʿArab, “ins” md.) Râgıb el-İsfahânî ins kelimesini cinnin, üns kelimesini de “ürkmek” anlamındaki nüfûr masdarının karşıtı olarak gösterir. Müellife tarafından insana bu ismin verilmesi, hemcinsleriyle birlikte harmoni halinde yaşayabilmesiyle ilgilidir; insanın “yaratılışı itibariyle sosyal varlık” olarak tanımlanması da bundan ötürüdür. (el-Müfredât, “ins” md.)

KUR’LAHZA’DA İNSAN KELİMESİ KAÇ YERDE GEÇİYOR?

Kur’ân-ı Kerîm’de altmış beş yerde insan, on sekiz yerde ins, bir yerde de insî geçmektedir. Hem bir âyette enâsî, 230 yerde nâs biçiminde çoğul olarak yer almaktadır. Kur’lahza’da insan tüm yönleriyle ele alınmış, konuyla ilgili âyetler onun yaratılışı, mahiyeti ve gayesini bir tamlık içinde temellendirmiştir. İnsan türünün birincil örneği kabul edilen Hz. Âdem’le ilgili olarak zikredilen âyetlere kadar Allah onu “iki eliyle” yaratmış, yani birincil insan özel bir yaratışla varlık alanına çıkarılmıştır. Aslı topraktan olan bu gelecekteki yeryüzünün hükümranına Allah “ruhum” dediği varlık ilkesinden bir soluk üflemiş, ona “isimlerin tamamını” öğreterek bu isimlerin gösterdiği varlık şemasını kavratmış, nihayet meleklerin insana secde etmesini istemiştir. İlk insanın eşiyle birlikte cennetten çıkarılış öyküsü bir yanlamasına insanın zaaflarına, öte taraftan sonunda yeryüzünde halife kılınacak olan bu seçkin varlığın kaderine göze çarpan etmektedir (el-Bakara 2/30-31; en-Nisâ 4/1; el-A‘râf 7/11; el-Hicr 15/26-31; el-Ahzâb 33/72; Sâd 38/71-73).

KUR’AN’DA İNSANDAN NASIL BAHSEDİLİR?

İnsanın aslî örneğinin yaratılması herhangi bir insan ferdinin varlık sahnesine çıkması gibi olmamıştır. Ama Kur’an, erkek ve kadının cinsel ilişkisi ve döllenmenin gerçekleşmesiyle başlayan natürel süreçten de bahseder ve bu sürecin taşıdığı anlamlar üstünde durur. Âyetlerin çoğu kez vurguladığı husus, bu tabii sürecin her aşamasında ilâhî irade ve becerikli kudretin onun gelişmesini belirlediği gerçeğidir. Yer yer, insanın kendini âdeta tanrılaştırıp yaratıcısını unutma ve inkâr etme eğilimi karşısında onun “değersiz bir su”dan yaratıldığı (el-Mürselât 77/20), hemen şimdi ruh-ceset ilişkisi gerçekleşmeden önceki evrede kendisinin anılmaya değerinde bir varlık olmadığı, oysa anılabilecek varlık seviyesine Allah tarafından çıkarıldığı (el-İnsân 76/1) hatırlatılır. Âdem’in topraktan, sonraki süreçte onun çocuklarının “önemsiz bir su”dan yaratılmış olması, insana baştan dirilmeyi mümkün görmesi için tatmin edici birer delildir. Kupkuru toprağa su indirerek can veren kudret muhakkak insanı tekrar diriltmeye de muktedirdir. neticede insan, tohumun ağaca yürümesinde olduğu gibi “nutfe → ilgi → mudga” aşamasından başlayarak iskelet ve adale sistemleri dahil bir organizmaya nasıl dönüştüğü üzerinde düşünmeli ve hükümranlığı elinde tutan rabbini tanıyıp nihaî dönüşün O’na olacağının bilincinde olmalıdır (el-Hac 22/5; el-Mü’minûn 23/12-15; el-Furkān 25/54; Fâtır 35/11; ez-Zümer 39/6; el-Mü’min 40/67; en-Necm 53/45-46; el-Vâkıa 56/57; el-Kıyâme 75/37; el-İnsân 76/1-3; el-Mürselât 77/20-23; Abese 80/18-19; et-Târık 86/5; el-Alak 96/1-2).

Kur’lahza’ın insana dair diğer önemli bir beyanı da insanın yeryüzünde halife olarak görevlendirilmesiyle ilgilidir. Ağırlıklı yoruma göre hilâfet, esas itibariyle yeryüzünü imar ve ıslah görevi olup insan bu görevin gerektirdiği güçlerle donatılmıştır. Halife kelimesinin sözlük anlamının da muhabere ettiği gibi ard arda gelen nesiller boyunca insan bu görevin zorunluluk ve sorumluluğu altındadır. İnsana iyilik ve kötülüğü kavrayıp bunlardan birini seçme yeteneği verilmiştir; bu sebeple insan kendini sorumlu kılmaya yetecek bir özgürlüğe sahiptir. Olayları gözlemlemesi ve değerlendirmesi için ona göz, kulak ve yürek (us) verilmiş, kendisine doğru yol gösterilmiş, böylece değerlerin bilincine varmasını ve onlardan ahlâk kanununun buyurduklarını, aynı zamanda son tahlilde kendisinin de iyiliğine olanları seçmesini sağlayacak şekilde donatılmıştır. İnsanın böyle bir görevle sorumlu olması, bu önemli emaneti yüklenmiş bulunması, onun yeryüzündeki varlığının esas anlamlarından birini ifade eder. Bu görevi yerine getirme sürecinde aşması gereken en kayda değer engel yeniden insanın kendisidir. Çünkü onun sınav varlığı olmasının bir gereği olarak nankörlük, geçici hazlara düşkünlük, cimrilik, umutsuzluk, hafıza kaybı, böbürlenme, tez canlı, gerçeğe karşı direnme, inkârcılık vb. zaafları bulunmakta olup ahlâkî gelişim sürecinde bu zaaflarını yenmeyi öğrenmelidir. Özünde en hoş şekilde yaratılan insan, bunu başaramadığı vakit aşağıların aşağısına düşmeye mahkûmdur. Unutulmaması gereken bir husus da, dünya hayatının geçici olduğu ve ölümün kaçınılmazlığı karşısında insan için en zekice işin bu yeryüzü sınavını başarıyla geçme çabası içinde bulunması gerektiğidir (Âl-i İmrân 3/14; Hûd 11/9-11; Yûsuf 12/53; en-Nahl 16/4; el-İsrâ 17/83,100; el-Enbiyâ 21/34-35, 37; el-Mü’minûn 23/78; el-Mal 67/23; el-Kıyâme 75/20-21; benzeşen-Şems 91/7-10; el-Leyl 92/4; et-Tîn 95/4-6; el-Âdiyât 100/6-8).

HADİSLERDE İNSAN

Hadislerde de insana dair çeşitli talimat mevcuttur. Her şeyden önce Hz. Âdem’in beşer türünün müşterek atası olduğu vurgulanmış (Buhârî, “Tevḥîd”, 38), çok sayıda âyette geçtiği gibi hadislerde de “ins” kelimesiyle açıklama edilen beşer türü “cin” denilen rahat türle birlikte zikredilmiştir (el-Muvaṭṭaʾ, “Eşribe”, 15; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 102). Her insanın fıtrat üzere doğduğunu ifade eden hadis (Müslim, “Ḳader”, 25), bu türün Allah karşısındaki konumunu belirleyen kendine has yaratılışına göze çarpan etmektedir. İnsanın aceleci ve tartışmaya eğilimli olduğuna ve aç gözlülüğüne atıfta yer alan hadisler (Buhârî, “Tevḥîd”, 31, 36; Müslim, “Îmân”, 326, “Cihâd”, 81) aynı hususu ifade eden âyetlerle tam bir düzen içindedir. İnsanın ancak zaaflarını aşmaya karşın amelleriyle kutsal kılınacağını vurgulayan hadisin (el-Muvaṭṭaʾ, “Veṣâyâ”, 7) belirttiği yükselişinin sınırı, bizzat Hz. Peygamber’in zeka bir beşer olduğunu vurgulayan hadislerle (Buhârî, “Ḥiyel”, 10, “Ṣalât”, 31, “Aḥkâm”, 20) birlikte düşünülmelidir.

Kaynak: DİA

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/insan-ne-demek.html