İnşirâh Suresi 3. ayeti ne anlatıyor? İnşirâh Suresi 3. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

İnşirâh Suresi 3. Ayetinin Arapçası:

اَلَّذ۪ٓي اَنْقَضَ ظَهْرَكَۙ

İnşirâh Suresi 3. Ayetinin Meali (Anlamı):

Belini çatır çatır çatırdatan o ağır yükünü!

İnşirâh Suresi 3. Ayetinin Tefsiri:

Ulu Allah, Habîb-i Ekrem’ine olan lutuflarını sayarak, onun bir taraftan risâletin ağır yükü, bundan başka da müşriklerden gelen fazla baskılar aşağı daralan gönlünü teselli ediyor, ferahlatıyor, huzura kavuşturuyor.

Burada Efendimiz (s.a.s.)’e ihsan edilen üç büyük ilâhî nimet hatırlatılır:

Cenâb-ı Yargı onu şerh-i sadra nâil kılmıştır.

اَلشَّرْحُ (şerh), açma, genişletme; اَلصَّدْرُ (sadr) göğüs anlamındadır. “Şerh-i sadr” ise, göğsü açıp genişletmek demektir. Allah kadar bahşedilecek gönül rahatlığı, ilâhî bir nûr ve ruh ile onu geniş hale getirmektir. Şerh-i sadr’dan esas maksad, neticesi mârifet ve itaat olan manevî bir genişlemedir. Bu yolla kalpten Allah rızâsından diğer bütün tasa ve fikirler çıkar. Bu Nedenle yürek, ne dünyalık bir şey umar, ne de dünya ile alakalı bir şeyden korkar. Bilindiği üzere kalbin dünyaya arzu duyması onun, aileye, çoluk çocuğa, onların faydasına olan şeyleri elde edip zararına olanları defetmeğe bağlanıp kalmasıdır. Korkusu ise, düşmanlarından korkmasıdır. Allah kulun kalbini genişletince onun gözünde dünyalık her şey değerini yitirir; bunların sivrisinek dek kıymeti kalmaz. Böylece ne onlara istek eder, ne de onlardan korkar. Allah’ın dıştan her şey, onun gözünde neredeyse değil hükmünde olarak kalbi bütünüyle Allah’ın rızâsını kazanmaya yönelir. Şu hadis-i şerif bu hakikati anlatır:

Bir gün ashâb-ı kirâm  Efendimiz (s.a.s.)’e:

“− Ey Allah’ın Rasûlü! Göğüs açılır mı?” diye sordular. Peygamberimiz (s.a.s.):

“− Evet” buyurdu. Onlar:

“− Alameti nedir?” diye sorduklarında ise Efendimiz:

“− Aldanma yurdundan uzaklaşmak, ölümsüzlük yurduna yönelmek ve gelmeden önce ölüm için hazırlık yapmaktır” şeklinde cevap verdi. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, VIII, 37)

 Buna kadar “şerh-i sadır”dan maksat, Peygamberimiz (s.a.s.)’in göğsünün mânevî bir inşiraha kavuşmasıdır. Resûl-i Ekrem (s.a.s.), peygamberliğin ilk sıralarında karşılaştığı şiddetli düşmanlıklar ve engellemeler yüzünden göğsü daralmış, insanlar ve cinlerle uğraşmak önce ona zorlama ve ağır gelmişti. Lakin Allah Teâlâ ona takviye ve inâyetini yolladı. Göğsünü genişletti. Bu Nedenle o, tüm zorlukları aşma gücü ve imkânı buldu. Yüklenmiş olduğu her meşakkat gözünde küçüldü. Kalbinden tüm hüzün ve düşünceler çıktı. Orada tek düşünce olarak yalnız Rabbini razı etme düşüncesi kaldı. Şu halde “göğsün genişletilmesi”, Efendimiz’in, dünyanın değersizliğini ve esas hayatın âhiret hayatı olduğunu tam olarak bilmesidir. “Allah, kimi doğru yola erdirmek isterse onun göğsünü İslâm’a açar…” (En‘âm 6/125) ayeti de bu mânadadır. Bu sebepledir ancak, İbn Abbas (r.a.) “Çile neşrah...” ayetini, “Allah onun göğsünü İslâm’a açtı” şeklinde tefsir eder. (bk. Buhâri, Tefsir 94)

Belini çatırdatan yükü kaldırmıştır.

Burada kullanılan اَلْوِزْرُ (vizr) kelimesinin ayrıca “günah”, ayrıca de “ağır tartı” mânası vardır. Efendimiz (s.a.s.)’in hâline uygun olanı “ağır siklet” olarak anlaşılmasıdır. Çünkü Resûlullah (s.a.s.)’in peygamberlik öncesi hayatı da fazla nezih geçmiştir. Katiyen putlara tapmamış, İslâm’ın günah saydığı hiçbir iş yapmamıştır. Nübüvvetten sonra, Kur’ân-ı Kerîm’de de ara sıra işaret edildiği üzere bazı ictihat hataları olmuşsa da, bunlar günah yok, ecir ve sevap vesilesidir. Dolayısıyla burada Efendimiz (s.a.s.)’in sırtından kaldırılan ağırlık, aralarında yaşadığı toplumun inanç ve ahlâk yö­nünden içine düştüğü fecî durumdan nedeniyle duyduğu ıstıraptır. Cenâb-ı Adalet, ona gönderdiği vahiyle bu yükü onun sırtından kaldırmış, ona ne yapacağını öğretmiştir. Keza Peygamberimiz İslâm’ı beyanat ederken düşmanların çok şiddetli tepkileriyle karşılaşıyordu. Bâtıla aleyhinde verdiği bu çetin mücadelede çoğu ilâhî yardım ve inayete mazhar kılınarak, belini çatırdatan o ağır tartma hafifletilmiştir.

Şan ve şerefini yüceltmiştir.

Allah Resûlü (s.a.s.), peygamberlikten önce toplum içinde yaşayan öteki fertlerden bir fertti. Meşhur, meşhur biri değildi. Allah Teâlâ ona nübüvvet ve risâlet vererek şânını yüceltti. Kısa zamanda ünü arttı. müslümanların sayısı arttıkça onun ünü de arttı. Az Önce hayattayken bütün Arabistan halkının gönlünde onun muhabbeti çarpmaya başladı. Vefâtından daha sonra da şanı şöhreti bütün dünyaya yayıldı. Gün geçtikçe ona inananlar artmakta ve onun emsalsiz şahsiyeti daha iyi anlaşılmaktadır. Dünyada iki milyara yakın müslüman her namazda ona salavat okumakta, namaz dışarıda da ona milyonlarca salât ve selâm göndermektedir. Günde beş süre dünyanın her bir uygun sürekli okunan ezanlarda Allah Teâlâ’nın ismiyle beraber onun ismi de ufuklarda çınlamaktadır. Sözcük-i şehâdette Rabbimizin zikriyle onun zikri de büyük bir iman, saygı ve edeple tekrarlanıp durmaktadır. Kur’an ona itaati Allah’a itaat saymıştır. (bk. Nisâ 4/80) Onun âlemlere rahmet olarak gönderildiğini ilan etmiştir. (bk. Enbiyâ’ 21/107) Gökyüzün­de melekler, yeryüzünde müminler göre hürmetle anılmaktadır. (bk. Ahzâb 33/56) İşte ona nasip edilen bu cihanşumûl asalet, tâzim ve muhabbet, Allah’ın ona büyük bir lütfu ve rahmeti, “onun zikrini yüceltmesi”nin pek uğurlu bir neticesidir.

Öyleyse şunu hatırdan çıkarmamak gerekir oysa:

İnşirâh Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

İnşirâh Suresi 3. ayetinin meal karşılaştırması ve öteki ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/insirah-suresi-3-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html