Türkiye’de çok yaygın olmasa da dünyada birçok ülkede şubesi bulunan Subway ile başlayalım. Mesela kahvaltı etmek için tercihinizi yumurtalı bir sandviçten yana kullandınız diyelim.

Forbes yazarı David DiSalvo, bu sandviçin içeriğini merak edip araştırmış. Ve maalesef yumurta sanıp yediğimiz şeyin aslında tam olarak yumurta değil, yumurta içeren bir karışım olduğunu görmüş. Bu karışım yumurtanın yanısıra gliserin, sabunlarda bulunan, dimethylpolysiloxane, kalsium silikat gibi katkı malzemeleri de içeriyormuş. Omletin neden tam kıvamında olduğu artık anlaşıldı.

Öğlen için nuggets ısmarladığınızı düşünelim.
Tavuğun her türlü artığını kullanarak yapılan bir karışım. içinde sadece %50 oranında et var, geriye kalanlar ise kemik, yağ, dokular …Bu mükemmel karışım iyice ezildikten sonra tekrar biçim veriliyor.Tabii pembe rengi vermesi için içerisine katılan katkı maddelerini söylemeye gerek yok.

Belki de diyet yapıyorsunuz ve tercihiniz Burger King’te bir salatadan yana…
Ancak birçok restorant salatanın taze görüntüsünü muhafaza edebilmek için propylene glycol kullanmakta. Bu ise  potansiyel olarak kanserojen olan bir petrolium katkı maddesi.

Kızarmış patatese ne dersiniz?
McDonald’s bu konuda biraz daha başarılı. Kullanılan sodyum propionate bakteri ve küf görünümünü geciktiriyor ve genç görünümlü patateslerimiz oluyor..

Belki de canınız sıcak bir Wendy’s chili istiyor…
Wendy’s bu ödüllü tadı içine eklediği silicon dioxide nedeni ile olabilir. Bu madde bu arada çoğunlukla kumda bulunuyor ve yiyeceğin taze görünmesini sağlıyor.

Son olarakta  McDonald’s klasiği hamburgere bir göz atalım.
1999 yılında  David Whipple ceketinin cebinde bir hamburger unutmuştu.14 yıl sonra bu hamburgeri bulduğunda ise herhangi bir bozulma, küflenme olmadan ilk günkü tazeliğini sakladığını şaşırarak gözlemlemişti.