Günümüzde ebeveynlerin en büyük endişesi evlât yetiştirmektir. Peki evlatlarımıza hangi konularda nasıl yatırım yapıyoruz? Vesvese çağının telâşlı ebeveynlerine kıymetli bir dikkat "Bi’ Sâkin, Bi’ Dar Olalım!"...

Günümüzde ebeveynlerin en büyük endişesi evlât yetiştirmek olsa lüzum... Geçmişte evlâdının maddî, fizikî, “zâhirî” tarafı kadar ve hattâ daha fazla mânevî, ilmî, ahlâkî hususiyetlerini, yani “bâtınını” gözeten ebeveynlerin yerini, zamanın değişmesiyle evlâdının zâhirine yatırım yapan ebeveynler aldı. Bizler de bu zamanın ebeveynleri olarak kademeli olarak bu çarkın içine çekiliyoruz.

Daha evlâdımız doğmadan evvel onun konforu, rahatı, sağlığı için bildiğimiz, duyduğumuz, öğrendiğimiz her şeyi yapıyoruz.

“-Evlâdıma en moda giysiler alayım! Prensesler, prensler gibi giydireyim. Kuş tüyü yataklarda yatırayım. En doyurucu gıdalarla besleyeyim. Steril ortamlarda yetiştireyim. Kimsede olmayan oyuncaklar alayım. Aman ayağına taş değmesin. Ona gelen, bana gelsin!..”

BİR KAYGI, BİR ENDİŞE, BİR TELÂŞ…

Bir kaygı, bir üzüntü, bir telâş…

Genç ebeveynler olarak bunların derdindeyiz. Geniş âile yapısının yerini, çekirdek ve sosyal denetimsiz âile yapısının almasıyla da kaygılar artarak ilerliyor.

Osmanlı’da ve Anadolu köy yaşantısında çocuk kıyafetleri gibi bambaşka bir giyim-kuşam sahası yoktu. Çocuklar, âdeta minyatür erişkin gibi, büyükler ne giyiyorsa, o kıyafetlerin kendilerine göre dikilmiş olanını giyerlerdi. Çocuklar sevgi ve saygı ortamında, Anadolu terbiyesi sınırları içerisinde, hayatı bana kalırsa deneyim ederek yetiştirilirdi.

Evlât, elbette fazla değerli idi; lâkin ömrün irtifa gâyesi, hayatın tek mânâsı evlât değildi. Bugün ebeveynlerin bir, iki veya üç evlâdına verdiği sevgi, fedakârlık gibi duyguları evvelde anne-babalar beş, on, ola ki on iki evlâdına verirdi de sevgisi, alâkası bitip tükenmezdi.

Kapitalizmin getirdiği tüketim toplumu ve alışkanlıkları, moda, değişen yaşam koşulları ve zihin yapıları, dinden, inançtan uzaklaşma; müslüman toplumları da hızla sarıp tesiri altına aldı.

Dünyadaki bu gidişattan berî kalmak ne olası?!. Evlâdımıza çocuk odası takımı, nevresim, halı, perde almaya niyetlendiğimizde çizgi film üreticisi o markanın lisanslı ürünleri, çizgi film ve medya endüstrisinin ürettiği sanal kişilikler, doğaüstü (!) güçlere sahip sözde kahramanlar, devasa resimler ve renkler, hâsılı; ışıltılı ve çekici bir dünya karşılıyor bizi. Vicdanımız kabul etmese de, “civarda görüp özenmesin, içinde kalmasın, hevesini alsın, üzülmesin, mahzun olmasın…” düşünceleri beynimizi kemiriyor âdeta...

Evlâdımıza bir giysi olmak istediğimizde, hele oysa, evlâdımız yanımızdaysa iddiaya göre süper kahramanların, prenseslerin, lisanslı ürünlerin süslediği reyonların, rafların süzgecinden geçmememiz muhtemel olmuyor. Bilhassa kız evlatlarımız, çizgi film piyasasının ürettiği sanal kahramanların sergilendiği pabuç, çanta, toka, elbise, aksesuar gibi eşyalardan olmak istiyor. Çünkü fıtratları bunu gerektiriyor. Giyinmek ve “görünür” olmak, “takdir edilmek”, ön planda elde etmek; kızların tabiatında var.

“-Daha çocuk, daha küçük! Hele bir büyüsün, hevesini alsın, içinde ukde kalmasın, arkadaşlarından görüp de özenmesin..” düşünceleri beynimizi kemiriyor, lakin bunlar yalnızca bizim düşüncelerimiz... Bizim, çocuğumuz için ürettiğimiz muhtemel senaryolar...

Çünkü doğru rehberlik edildiği, güzel örnek olunduğu ve şefkatle, nasihatle yol gösterildiği zaman evlâtlarımız giyim-kuşamdan oyuncağa, yeme-içmeden jurnal kullandığı eşyaya değin bizim işaret ettiğimiz yönde ilerleyecekler… Bir dar olabilsek…

Çocuk psikologları ve pedagoglar, renklerin çocuklar üstünde fazla ve olumsuz tesirleri olduğundan bahsediyor. Özellikle Cenâb-ı Hakk’ın gökyüzünü mavi, ağaçları yeşil ırk etmesinin hikmeti üzerinde durarak bu renklerin çocukların psikolojisine, dikkat, odaklanma ve başarısına son derece tesiri olduğunu vurguluyorlar.

Ama sanal ve dijital kahramanlara bakıldığı vakit, kırmızı rengin bolca kullanıldığı görülüyor. Uzmanlara kadar kırmızı renk, çocuklarda hareketliliği, saldırganlığı, huzursuzluğu; kısacası olumsuz duyguları artırıyor.

KIZ VE ERKEK ÇOCUKLARDAKİ GELİŞİM

Erkek çocuklar için tasarlanan arabalı, bol kahramanlı kıyafet, oda takımı, nevresim, halı, perde, çanta, pabuç gibi eşyaların da kırmızı renkte olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Erkek çocukların fıtratlarındaki hareketlilik ile o kahramanların resmedildiği kıyafetler birleştiği vakit, çocukların giydikleri kostümlerle o kahramanlar gibi davrandığı görülüyor. Bu, özellikle özgürlük kıyafet uygulamasının olduğu anaokulu, çocuk yuvası, hobi kursu gibi yerlerde eğitim gören böylece fazla çocukta kendini gösteriyor. Eğitimciler, çocukların bu nesil kıyafetleri giydikleri zamanlarda saldırgan, fazla hareketli ve agresif davranışlar geliştirdiğini dile getiriyor.

Kız çocuklarında şart daha da vahim… Zira kız çocuklarına “moda” olarak sunulan karakterler, kız çocuk değil, bayan karakterler... Genelde uzun sarı saçlı, makyajlı, beden hatlarını öne çıkaran, renkli, ışıltılı, fit ve kuytu bayan figürleri; kız çocuklarına moda olarak dayatılmakta...

Kız çocukların en çok oynadıkları bebekler, özellikle markalı bebek piyasasında ilk akla gelen, Avrupa insanını betimleme eden, sarışın, renkli gözlü, boylu boslu kadınları temsilcilik ediyor. Bu durum bir rastlantı yok. Şuurlu ve maksatlı bir yönlendirme politikası... Bebekler, sadece “bebek” olarak pazarlanmıyor. Bebeğin evi, arabası, çiftliği, yazlığı, plajı, hayvanları ve arkadaşları da bu pazarlama stratejisinin bir parçası...

Bilhassa son zamanlarda seslerini daha da fazla duyar olduğumuz LGBT faaliyetlerine zihinleri hazırlama plânı olan bu oyuncak piyasası; kız bebekleri bir diğer kız bebek ile, erkek bebekleri ise yakışıklı, adaleli, genç ve kuytu erkek figürü üzerinden bir diğer erkek bebek ile piyasaya sürerek kavrama oluşturmaya çalışmakta... Buna, toplumu bu kabullere alıştırmaya kastetmek da diyebiliriz.

Bir başka seziş oluşturma projesi ise, cinsiyetsiz toplum oluşturma faaliyetleri… Yeniden adını LGBT ile duyuran bu kavrayış; cinsiyet eşitliği fikri üzerinden, cinslere yaratılışla biçilen rolleri inkâr etmekte… Bütün din ve inançlardan arınmış, amaçsız, sapkın, güyâ “özgürlükçü”(!) ve “korkusuz”(!) bir toplum inşa etme hedefine doğru topyekûn dünyayı sürüklemek istemekte...

Bu düşüncede olmayanları ve kendilerine “hürmet” duymayanları linç etmekte, tüm teknolojik imkânları kullanarak karalamakta, yok etmeye çalışmakta… Sanat dünyasından kendilerine reklam yüzü olacak ünlüler seçip bütün basın, medya ve sanal mecralarda tepe göstermelerini sağlamaları da cabası... Kavrama oluşturup çocuk, ergen ve gençleri ideolojik olarak şekil değiştirme plânı…

Batı’da özellikle bu proje üzerinde eğitim veren anaokulları bulunmakta... Bu okullarda, çocukları kız veya erkek olarak yok, “fert” kavramı üzerinden yetiştirmenin bir neticesi olarak, çocukların kız ya da erkek oyuncağı yerine, her iki tür için maksatlı şekilde üretilmiş oyuncaklar oynaması isteniyor. Mektep eşyalarında kullanılan renkler, her iki cinse ait karşılıklı özellikler içeren renklerden seçiliyor.

Cinsiyetsiz toplum projesinin bir diğer ayağı da “unisex clothing” (her iki cinsin giyebileceği giysi) üretip özellikle bebek giyiminden başlayarak serî üretimle satışa arzetmek... Gençlerin ve çocukların en çok tercih ettiği unisex ürünler, tişört, şapka, çanta, kundura, pantolon, ceket, parfüm, kol saati gibi kişisel eşyalar… Özellikle “anneler”, “babalar” ve “sevgililer günü” gibi özel gün ve konseptler için âile boyu üretimler yapılmakta, aynı kumaş ve modelden üretilmiş kıyafetler, çocuk, anne ve baba için satışa sunulmakta...

Âile boyu kombin olan bu ürünler, bilhassa genç çiftler ve yeni evlât sahibi olmuş ebeveynlerin akılsızca yapılan/şuursuz bir şekilde tercih ettiği moda ve proje ürünler… Bu şuurlu dayatma, toplumu köksüz ve bozuk bir fikrin kollarına sürüklemekten diğer bir şey değil.

Erkek çocukların pembe gömlek, kırmızı pantolon giymesi geçmişte ne kadar boş karşılanıyorsa, günümüzde gözlerin alışması, zihinlerin kabulü ile olağan görülmekte, hattâ beğeni almakta… Benzer şekilde küçük yaşlardaki kızların feminen/dişi giyinmeleri, makyajla dolaşmaları, erkek giyim tarzının çizgileriyle tasarlanmış ceket ve pantolonlar giyip erkek çanta ve aksesuarları kullanmaları da bir o kadar bayağı kabul edilmeye başlandı.

“Göz, gördüğüne alışılmışlık kesbeder.” diye boş yere söylenmemiş değil mi?

Bizler yetişirken, İstanbul hanımefendisi büyüklerimizin:

“-Evlâdım, kızlarınıza sıfır kollu, resimli kıyafetler giydirmeyin. Koltuk altı insanın ar noktasıdır. Evlâdınıza koltuk altını gösteren kıyafetler almayın! Özellikle kızlarınıza açık havada şort, küçük etek giydirmeyin. Çocuğunuzun yatak örtüsünde, halısında, tül perdesinde fotoğraf bulunmamasına îtinâ gösterin. Unutmayın! Fotoğraf yer alan eve rahmet meleklerinin girmediği hadîs-i şerîfler ile sâbittir.” sözlerini kalplerimize nakşettik.

Evlenip çocuk sahibi olunca da bu kıymetli nasihatleri baş tâcı kabul edip uygulamaya geçirmenin gayreti içerisine girdik. Etrafımıza da bu kıymetli nasihatleri ulaştırmanın çabası içindeyiz.

Vakit değişiyor. Dünyaya manzara, duygular ve görüşler, merkezden dünyevîliğe dürüst kayıyor. Bu değişime karşı müslümanca duruş ve zamanın gereklerine üçgenin taban olmayan kenarı uydurarak ileri gitmek bizim elimizde...

Evlâtlarımızın dünyevî istikbâlini düşünürken uhrevî istikbâlini ihmalkârlık etmek, ayrıca kendimize hem evlâdımıza en önemli ihanet olacaktır. Vesselâm.

Kaynak: Fatma ÇATAK, Şebnem Dergisi, 2021-Aralık, Rakam:202

Huzurlu Âile Hayatı Nasıl Olur?

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/kaygi-caginin-telasli-ebeveynlerine--onemli-bir-uyari.html