Kıblenin değişmesi hangi dönemde ve ne süre gerçekleşti? Kıblenin Mescid-i Aksa’dan Kabe’ye çevrilmesi.

Recep ayı içinde mühim bir hâdise daha gerçekleşti. Kıble Beytü’l-Makdis’ten Kâbe-i Müşerrefe’ye çevrildi. Bu hâdise, Müslümanların kendi kimliklerini oluşturmasını ve ibâdet husûsunda istiklâllerini kazanmalarını tekit etmiş, adamakıllı kuvvetlendirmiştir.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Hicret’deri evvel Mekke’de namaz kılarlarken Kâbe’yi araya alarak Beyt-i Makdis’e yönelirlerdi. Hicret’ten daha sonra 16 ay daha Kudüs’e doğru namaz kıldılar.

Ahmed bin Hanbel’in İbn-i Abbâs’tan rivâyetine tarafından Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Mekke-i Mükerreme’de Beytü’l-Makdis ile Kâ’be’nin ikisine birdenbire yönelerek namaz kılarlardı. Bundan anlaşıldığına göre Beytü’l-Makdis’e yönelme emri daha Mekke’de iken gelmiştir. Ama Efendimiz (s.a.v)’in kalb-i pâki, birincil ve son kıblesi olan Kâ’be-i Muazzama’ya yönelmekten bir türlü ayrılamadığı için ayrıca emrin yerine gelmesi, hem de namaz esnâsında, o kadar sevdikleri Kâ’be’den, Beytullah’tan farklı kalmamak maksadıyla Rükn-i Yemânî ile Rükn-i Hacer arasına yönelirlermiş. Hicret’deri sonradan her iki kıbleyi bir araya getirmeye imkân olmadıkları için on altı ay sadece Beytü’l-Makdis’e teveccüh buyurdular. Ama bu müddet zarfında gönülleri her zaman Kâ’be’ye mütemâyil idi.

Saîd bin Müseyyeb (r.a), Ensâr’ın, Hicret’in 3 sene evvelinden îtibâren Beytü’l-Makdis’e doğru namaz kıldıklarını beyân eder. (Taberî, Tefsîr, II, 4)

KIBLE NE SÜRE DEĞİŞTİ?

Bedir’den 2 ay evvel, 17 Recep 2. hicrî senede Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e namaz kılarken Mescid-i Harâm tarafına yönelmesi emredildi. (el-Bakara, 142-144)

İslâm’ın kıblesinin Kudüs olması yahûdileri sevindiriyor, onlara İslâm’ın kendi dinlerine tâbî olduğu gibi yanlış propagandalar yapma ve bununla gururlanma fırsatı veriyordu. Kıble Kâbe’ye çevrilerek yahûdilerin bu tür propagandaları kesildi ve Müslümanlar müstakil bir kıble ile diğer milletlerden ayrıldılar.

Berâ (r.a)’den rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) Medîne’ye ilk teşrîflerinde Ensâr’dan olan ecdâdı (veya diğer lafza tarafından dayıları)na misâfir oldular. On altı veya on yedi ay Beytü’l-Makdis’e dürüst namaz kıldılar. Hâlbuki kıblesinin Beytü’l-Harâm’a doğru olmasını istek ediyorlardı. (Kâ’be’ye yönelerek kıldıkları) birincil namaz İkindi Namazı olmuştu. Bir cemaat de O’nunla birlikte kıldılar. Efendimiz (s.a.v) ile namaz kılan bir sahâbî Mescid’den çıktı. Yolu bir mescide uğradı. Cemaat rükû hâlindeydi. Onlara:

«‒Allah için şehâdet ederim ki Rasûlullah ile birlikte Mekke’ye dürüst namaz kıldım!» dedi.

Onlar da oldukları yerde Beytullâh’a içten döndüler.

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in Beytü’l-Makdis’e içten namaz kılmaları Yahûdilerin ve diğer ehl-i kitâbın hoşuna giderdi. Beyt-i Şerîf’e doğru yüzünü döndürünce bu fiilini beğenmediler.

İlk kıbleye dürüst namaz kılan ve kıble değiştirilmeden evvel vefât eden ya da şehîd edilen sahâbîler de vardı. Onlar hakkında nasıl bir hüküm vereceğimizi bilemedik. O süre Allah Teâlâ Hazretleri:

«Allah Teâlâ îmânınızı (ibadetlerinizi) zâyî edecek (hiçe sayacak, nafile giderecek) değildir.»1 âyet-i kerîmesini inzâl buyurdu.” (Buhârî, Îmân, 30)

Namaz esnâsında kıblelerini değiştirenler Benû Hârise Mescid’inin cemaatidir. Bugün oraya Mescidü’l-Kıbleteyn denilir. Kıblenin değiştiğini Kuba Mescid’ine haber verecek olan zât bir başka sahâbîdir.

Ashâb-ı kirâm, dîni en güzel şekilde yaşama husûsunda fazla hırslı idiler. aynı zamanda din kardeşlerine karşısında engin bir şefkat ve acınacak şey hissiyâtı ile doymuş idiler. Bu sebeple onların da dinlerini en hoş şekilde yaşayarak ebedî saâdete nâil olmaları için çaba ediyorlardı.

Kıble hususundaki ayrı rivayetleri cem ettiğimizde şu sonuç çıkmaktadır: Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’in Kâbe’ye dürüst kıldığı ilk namaz, Benî Selime yurdunda Öğle Namazı oldu. Mescid-i Nebevî’de kıldığı birincil namaz İkindi, Kubâ ehlinin mescidlerinde Kâbe’ye dürüst kıldıkları birincil namaz ise Sabah Namazı oldu.

Kıble’nin değiştirilmesi mü’minler için bir imtihandı. Onların îtikadlarındaki kuvveti ortaya koyuyor ve Allah’ın emirlerine icabetteki sür’atlerini deniyordu. (el-Bakara, 143)

TUVALET YAPARKEN KIBLEYE DÖNMEK

Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a) şöyle buyurmuştur:

“Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:

«Biriniz, tuvalete girdiğinde Kıble’ye ne önünü dönsün ne de arkasını! (Medîne’nin) doğusuna ya da batısına doğru dönünüz!»” (Buhârî, Vudû, 11)

“Doğuya ya da batıya dönünüz!” emri Medîne-i Tâhire için geçerlidir. Yahut her bölgeye kadar Kıble’ye tâzimen hangi tarafa dönmek gerekiyorsa oraya yönelmek gerekir. Bu hassâsiyet, Kıble’ye ve Kâ’be’ye derin saygı maksadıyla gösterilmektedir.

Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a) şöyle buyurur:

“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v):

«Helâ­ya geldiğiniz vakit kıbleyi karşınıza almayın, onu arkanıza da al­mayın, lakin (Medine’nin) şark tarafına veya garb tarafına doğ­ru dönünüz!» buyurdular.

Sonraları Şam’a geldik ve kıble tarafına doğru binâ edilmiş çoğu helâlarla karşılaştık. Tuvalet yaparken olabildiğince alt dönmeye çalışır ve istiğfâr eder, Allah Teâlâ’dan mağfiret dilerdik.” (Buhârî, Salât, 29)

Ancak şanslı ve nezih işlerde kıbleye doğru dönmek öğüt edilmiştir.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Her şeyin şerefli bir tarafı vardır; meclislerin en onurlu yeri ise Kıble istikâmetine bakan kısmıdır.” (Taberâni, Kebîr, X, 320/10781)

Abdullâh ibn-i Ömer (r.a) umûmiyetle yönünü kıbleye dönerek otururdu. (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, no: 1137)

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Her kim bizim şu kıldığımız namazı kılar, kıblemize yönelir, kestiğimizi yerse; Allâh’ın ve Rasûlü’nün ahd ü emânını adalet eden Müslüman işte odur. Artık Allâh’a (ve Rasûlü’ne) aleyhinde (öyle olan bir kimsenin) ahd ü emânına hiyânet etmeyiniz.” (Buhârî, Salât, 28)

KIBLEYE KARŞI TÜKÜRMEK

Enes (r.a) şöyle buyurur:

“Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) bir gün kıble duvarında tükürük gördüler.2 Bu, kendilerine böylece girân geldi oysa, üzüldükleri mübârek yüzlerinden kesin oldu. Kalktılar ve mübârek elleriyle onu kazıyıp temizlediler. Sonradan şöyle buyurdular:

«‒Her biriniz namazına durduğu vakit şüphesiz Rabbi ile münâcât eder. Rabbi kendisiyle kıblesi arasındadır. O halde hiçbiriniz kıblesine karşısında tükürmesin! Mecbur kaldığında ya sol tarafına, ya (sol) ayağının altına tükürsün!»

Sonradan elbiselerinin ucunu tuttular, içine tükürüp dürdüler ve:

«‒Ya Da böyle yapsın!» buyurdular.” (Buhârî, Salât, 33)

Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd (r.a) da benzer hadîsi rivâyet etmişlerdir. Ancak onların rivâyetinde;

“Sağ tarafına da tükürmesin!” ziyâdesi vardır. (Buhârî, Salât, 34)

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) yine şöyle bu­yurmuşlardır:

“Biriniz namaza durduğu zaman önüne tükürmesin! Zira o namaz kıldığı yerde bulunduğu müddetçe Allah Teâlâ ile münâcât hâlindedir (âdeta O’nunla baş başa konuşmaktadır). Sağ tarafına da tükürmesin! Çünkü sağ tara­fında melek vardır. (Mecburi kalırsa) sol tarafına veya ayağının altına tükürüp hemen onu gömsün, yok etsin!” (Buhârî, Salât, 38)

İnsanın sağ tarafında hasenâtı yazan melekler vardır. İnsan, o esnâda Allah’a itaat hâlinde olduğu için solunda meleğin olmadığı anlaşılıyor.

Yalnızca namazda yok, namaz ve mescid hâricinde de sağ tarafa tükürmemelidir. Muâz bin Cebel (r.a):

“İslâm dairesine girdim gireli sağ tarafıma tükürmüş değilim!” buyurmuştur.

İbn-i Mesut (r.a) da namaz hâricinde bile sağ tarafa tükürmeyi mekruh görmüştür.

Dipnotlar:

1 el-Bakara, 143. 2 O dönemde mescidlerde halı, kilim ve sanki yaygılar bulunmayıp zemin kumla çizgili idi. Bu sebeple İslâm’a yeni giren insanların ara sıra buralara tükürdüğü oluyordu.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/kiblenin-mescid-i-aksadan-kabeye-cevrilmesi.html