Müddessir Suresi 4. ayeti ne anlatıyor? Müddessir Suresi 4. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Müddessir Suresi 4. Ayetinin Arapçası:

وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْۙ

Müddessir Suresi 4. Ayetinin Meali (Anlamı):

Elbiseni tertemiz tut.

Müddessir Suresi 4. Ayetinin Tefsiri:

Allah Teâlâ, bir önceki Müzzemmil sûresinde olduğu gibi bu sûrede de Peygamberimiz (s.a.s.)’e bir vasfını öne çıkararak hitap eder. Bu, اَلْمُدَّثِّرُ (müddessir) vasfıdır.  Müddessir, “elbisesine örtünüp bürünen kimse” mânasındadır. Resûlullah (s.a.s.), Hira dağında Cebrâil (a.s.)’ı aslî sûretinde görmüş, çok korkmuş, eve dönüp, “Beni örtün, beni örtün!...” demişti. Bu sebeple Cenâb-ı Hak ona: “Ey örtüsüne bürünen Rasûlüm! Kalk ve insanları ilâhî azap ile korkut!” diye hitap eder. Böylece, bundan böyle örtülere bürünmenin, uyumanın, gizli etmenin zamanının geçtiğini; uyanmanın, görünmenin, ilâhî hakîkatleri açıklamanın, zahmetler çekmenin, meşakkatlere katlanmanın, halkı irşat için azimle kalkıp harekete geçmenin zamanı geldiğini haber verir.

Sonra İslâm’ı beyanat vazifesinde başarılı olabilmesi için lüzumlu gelen imanî ve ahlâkî olgunluğu kazanmanın esasları hatırlatılır:

Birincisi; Allah’ın en büyük olduğunu, O’nun karşısında her şeyin küçük, aciz, hakîr ve değersiz bulunduğunu kalben kavramak, bu gerçeğe tamamiyle itimat etmek, bu imanın bir gereği olarak kalbi bütün ufak şeylerin dehşet ve sevgisinden boşaltarak “En Büyük Olan”a bağlamak, bunu söz ve fiillerimizle dünyaya ilan etmek. Çünkü الله اكبر (Allahu Ekber) çağrıda bulunmak İslâm’ın özüdür, öncelikle gelen emridir. Mühim bir zikirdir. Risâletin başlangıcında öğretilen bu zikir ezanlarda, namazlarda, hacda, kurbanda, hayatın her alanında devam etmektedir.

İkincisi; elbisenin tertemiz olması. Bu fiilen çok şumüllü bir ifadedir. Buna tarafından; giyilen elbise her türlü pislik ve necasetten arındırılmalı, böylece üst baş pak ve düzenli olmalıdır. Gövde her türlü pisliklerden temizlenip el, ayak, saç sakal düzgün olmalıdır. Çünkü Allah’a ağırlama eden kişinin görünüşünün nezih ve pâk olması, insanların kendisine ısınması ve kalbî yakın olma duyması açısından büyük önem taşır. Giyilen elbiseler ahlâkî ayıplardan da uzak tutulmalı; helâl kazançla elde edilmiş olmalı; kibirlenme, şaşaa, şöhret ve şan vesilesi olmamalıdır. Allah’a ağırlama eden birey, pek bir elbise giymelidir fakat, onu gören herkes bu kişinin onurlu bir insan olduğunu ve onun kalbinde hiçbir kötülüğün olmadığını fark etmelidir. “Elbiseni temizle” ifadesi mecazi olarak da, insanın kalbini ve nefsini her türlü günahtan, zulümden, tebliğine mâni olacak kötü ahlâktan sakındırmasını; nasihatlerini kabule yardımcı olacak güzel ahlâk ile ahlâklanmasını öğütler.

Üçüncüsü; bedensel-manevî her türlü pislikten uzak durulması. Hülasa olarak akidedeki pislik, düşüncedeki pislik, ahlâkî pislik, amelî pislik, karoser ve elbisedeki pislik ve hayatın her alanındaki pislikten uzaktan durulmalıdır. Buna kadar Allah davetçisi, toplumda yaygın olan her türlü pislikten kendini temiz tutmalıdır. Öyle ki, biri kalkıp da: “Bu, başkalarına bir şeyler anlatmaya çalışıyor, fakat kendisi bile bu pisliklerden arınmış değil” dememelidir. Bu ifade, özellikle putlara aleyhinde savaş açılmasını ve onların bertaraf edilmesini de istemektedir.

Dördüncüsü; din namına yapılan iyilik ve hizmetin kuşkusuz başa kakılmaması. Burada da yine çok muhtevâlı bir açıklama kullanılmıştır. Buna tarafından ilk kez Peygamberimiz (s.a.s.)’e ve onun şahsında Allah’a davet edecek her müslümana şu tâlimatlar verilmektedir:

Beşincisi; peygamberlik sana Allah’ın büyük bir lutfudur. Senin aracılığınla insanlara hidâyet ulaşmaktadır. Bu yüzden “başka insanlara ihsanda bulunuyoruz” diyerek bir gösterişe kapılma ve bundan şahsî bir çıkar peşinde olma. Gerçekten yaptığın hizmet, koskocoman bir hizmettir. Lakin sen “ben büyük bir iş yapıyorum” gibi yanlış bir düşünceye kapılma. Bu peygamberlik vazifesini yapmak için canını ortaya koyarak Allah’a bir iyilikte bulunmakta olduğunu zannetme. Çünkü bu yolda gösterdiğin gayretler ve yaptığın iyilikler, adamakıllı kendi menfaatinedir.

Altıncısı; ihsanda bulun, bağış yap, cömert ol, iyi muamelede bulun. Bunların hepsini yalnızca ve sadece Allah rızâsı için yap. Bunları yaparken hiçbir dünyevî fayda umma. Yani Allah için ihsan et, kendi menfaatini temin etmek için ihsanda bulunma.

Yedincisi; sadece  Allah’ın mükâfat ve rızâsına ermek için sabredilmesi. Çünkü Allah’ın dinin beyanname, onu yaşama, yaşatma ve dağıtım yolunda böylece çok musibet, ızdırap ve sıkıntılarla rastlamak mukadderdir. Bunlara göğüs gerip hedefe erişebilmede dayanma en mühim şarttır. Sabrın da Allah rızâsı için olması zaruridir. Çünkü diğer maksatlarla yapılan sabır, tatmin edici derecede etkili olmayacaktır. Ancak Allah için gösterilen sabır, kişiye bu dayanıklılık kuvvetini verecektir.

İşte bahsedilen bu mühim esaslar, Allah’ın dinini bildiri edecek, insanları Allah’a çağıracak her müslümanın sahip olması gereken esaslardır. Bu yolun azığı ve teçhizatı bunlardır. Bu yönden eksiği yer alan insanların, ziyafet yolunda galibiyet ihtimalleri, eksikleri nispetinde düşük olacaktır. Allah Resûlü (s.a.s.)’de bu esaslar en çok iyi mânada yerleştiği için, Allah’ın izniyle çok kısa sürede dünyada misli görülmemiş büyük bir inkılap gerçekleştirmiştir. Bu esaslar aynı zamanda peygamberliğin, ne kadar sağlam temeller üstüne oturduğunu ve peygamberin ziyafet ettiği yolun ne dek güzel bir yol olduğunu tüm dünyaya bildiri etmektedir. Hiçbir fikir ve insaf sahibi insan bu esaslarda zerre kadar bir yanlışlığın ve eksikliğin olduğunu bahis edemez. Edenler de ancak, küfür ve nankörlüklerinden ederler ama, onları da sûra üfürmekle başlayacak olan fiilen fazla baskı bir gün beklemektedir.

Kıyâmet gününe dair âyetlerin haber verdiği güçlükler, burada da belirtildiği gibi kâfirler içindir. Resûlullah (s.a.s.), mü’minlerin durumu hakkında şu müjdeyi vermektedir:

“Canımı kudret aşağı tutan Allah’a ant ederim fakat, kıyâmet gününün sıkıntı ve meşakkatleri mü’min için o kadar hafifletilir ki, nihâyet, dünyada iken kıldığı bir farz namazdan daha hafif ülkü gelir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 75)

Şimdi Peygamber’i yalanlayıp Kur’an’ı reddederek o dehşetli günün zorluklarına maruz kalacak bir kâfirin, keza dünyadaki perişân hâli, hem de cehennemde çekeceği azap çok ibretli bir tablo, çok canlı bir filim şeridi halinde arz olunmaktadır:

Müddessir Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Müddessir Suresi 4. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/muddessir-suresi-4-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html