Müddessir Suresi 7. ayeti ne anlatıyor? Müddessir Suresi 7. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Müddessir Suresi 7. Ayetinin Arapçası:

وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْۜ

Müddessir Suresi 7. Ayetinin Meali (Anlamı):

Rabbin rızâsı için sabret.

Müddessir Suresi 7. Ayetinin Tefsiri:

Allah Teâlâ, bir önceki Müzzemmil sûresinde olduğu gibi bu sûrede de Peygamberimiz (s.a.s.)’e bir vasfını öne çıkararak hitap eder. Bu, اَلْمُدَّثِّرُ (müddessir) vasfıdır.  Müddessir, “elbisesine örtünüp bürünen kimse” mânasındadır. Resûlullah (s.a.s.), Hira dağında Cebrâil (a.s.)’ı aslî sûretinde görmüş, fazla korkmuş, eve dönüp, “Beni örtün, beni örtün!...” demişti. Bu sebeple Cenâb-ı Adalet ona: “Ey örtüsüne bürünen Rasûlüm! Kalk ve insanları ilâhî cefa ile korkut!” diye hitap eder. Bu Nedenle, artık örtülere bürünmenin, uyumanın, bakımlı etmenin zamanının geçtiğini; uyanmanın, görünmenin, ilâhî hakîkatleri açıklamanın, zahmetler çekmenin, meşakkatlere katlanmanın, halkı irşat için azimle kalkıp harekete geçmenin zamanı geldiğini haber verir.

Daha Sonra İslâm’ı bildiri vazifesinde başarılı olabilmesi için gerekli gelen imanî ve ahlâkî olgunluğu kazanmanın esasları hatırlatılır:

Birincisi; Allah’ın en büyük olduğunu, O’nun karşı her şeyin ufak, aciz, hakîr ve değersiz bulunduğunu kalben idrak etmek, bu gerçeğe bütünüyle inanmak, bu imanın bir gereği olarak kalbi bütün küçük şeylerin dehşet ve sevgisinden boşaltarak “En Büyük Olan”a bağlantı kurmak, bunu laf ve fiillerimizle dünyaya fatura etmek. Çünkü الله اكبر (Allahu Ekber) seslenmek İslâm’ın özüdür, öncelikle gelen emridir. Mühim bir zikirdir. Risâletin başlangıcında öğretilen bu zikir ezanlarda, namazlarda, hacda, kurbanda, hayatın her alanında devam etmektedir.

İkincisi; elbisenin tertemiz olması. Bu doğrusu çok şumüllü bir ifadedir. Buna kadar; giyilen elbise her türlü pislik ve necasetten arındırılmalı, bu nedenle giyim kuşam temiz ve düzenli olmalıdır. Ceset her türlü pisliklerden temizlenip el, ayak, saç sakal akıcı olmalıdır. Çünkü Allah’a davet eden kişinin görünüşünün nezih ve pâk olması, insanların kendisine ısınması ve kalbî yakın olma duyması açısından büyük ehemmiyet taşır. Giyilen elbiseler ahlâkî ayıplardan da uzak tutulmalı; helâl kazançla elde edilmiş olmalı; kibirlenme, şaşaa, şan ve şan vesilesi olmamalıdır. Allah’a ziyafet eden birey, o kadar bir elbise giymelidir ancak, onu gören cümbür cemaat bu kişinin şerefli bir insan olduğunu ve onun kalbinde hiçbir kötülüğün olmadığını fark etmelidir. “Elbiseni temizle” ifadesi mecazi olarak da, insanın kalbini ve nefsini her türlü günahtan, zulümden, tebliğine mâni olacak kötü ahlâktan sakındırmasını; nasihatlerini kabule tezgâhtar olacak güzel ahlâk ile ahlâklanmasını öğütler.

Üçüncüsü; maddesel-manevî her türlü pislikten uzakta durulması. Hülasa olarak akidedeki pislik, düşüncedeki pislik, ahlâkî pislik, amelî pislik, ceset ve elbisedeki pislik ve hayatın her alanındaki pislikten uzak durulmalıdır. Buna tarafından Allah davetçisi, toplumda yaygın olan her türlü pislikten kendini pak tutmalıdır. O Kadar ancak, biri kalkıp da: “Bu, başkalarına bir şeyler anlatmaya çalışıyor, fakat kendisi bile bu pisliklerden arınmış değil” dememelidir. Bu açıklama, özellikle putlara karşısında savaş açılmasını ve onların bertaraf edilmesini de istemektedir.

Dördüncüsü; din adına yapılan iyilik ve hizmetin kuşkusuz başa kakılmaması. Burada da yeniden çok muhtevâlı bir açıklama kullanılmıştır. Buna kadar ilk olarak Peygamberimiz (s.a.s.)’e ve onun şahsında Allah’a davet edecek her müslümana şu tâlimatlar verilmektedir:

Beşincisi; peygamberlik sana Allah’ın büyük bir lutfudur. Senin aracılığınla insanlara hidâyet ulaşmaktadır. Bu yüzden “diğer insanlara ihsanda bulunuyoruz” diyerek bir gösterişe kapılma ve bundan şahsî bir çıkar ardından olma. Fiilen yaptığın hizmet, koskocoman bir hizmettir. Fakat sen “ben büyük bir meslek yapıyorum” gibi yanlış bir düşünceye kapılma. Bu peygamberlik vazifesini yapmak için canını ortaya koyarak Allah’a bir iyilikte bulunmakta olduğunu zannetme. Çünkü bu yolda gösterdiğin gayretler ve yaptığın iyilikler, tamamen kendi menfaatinedir.

Altıncısı; ihsanda bulun, bağış yap, cömert ol, iyi muamelede bulun. Bunların hepsini yalnızca ve sadece Allah rızâsı için yap. Bunları yaparken hiçbir dünyevî menfaat bekleme. Yani Allah için ihsan et, kendi menfaatini karşılamak için ihsanda yeralma.

Yedincisi; sadece  Allah’ın mükâfat ve rızâsına ermek için sabredilmesi. Çünkü Allah’ın dinin bildiri, onu yaşama, yaşatma ve bölüştürme yolunda pek fazla musibet, eziyet ve sıkıntılarla yüz yüze gelmek mukadderdir. Bunlara göğüs gerip hedefe erişebilmede sabır en önemli şarttır. Sabrın da Allah rızâsı için olması zaruridir. Çünkü diğer maksatlarla yapılan dayanıklılık, tatmin edici derecede etkili olmayacaktır. Oysa Allah için gösterilen katlanma, kişiye bu tahammül kuvvetini verecektir.

İşte bahsedilen bu önemli esaslar, Allah’ın dinini beyanat edecek, insanları Allah’a çağıracak her müslümanın sahip olması gereken esaslardır. Bu yolun azığı ve teçhizatı bunlardır. Bu yönden eksiği yer alan insanların, ağırlama yolunda galibiyet ihtimalleri, eksikleri nispetinde düşük olacaktır. Allah Resûlü (s.a.s.)’de bu esaslar en mükemmel mânada yerleştiği için, Allah’ın izniyle çok kısa sürede dünyada misli görünmeyen büyük bir inkılap gerçekleştirmiştir. Bu esaslar bununla birlikte peygamberliğin, ne kadar sağlam temeller üstüne oturduğunu ve peygamberin eğlence ettiği yolun ne kadar güzel bir yol olduğunu bütün dünyaya ilan etmektedir. Hiçbir zihin ve insaf sahibi insan bu esaslarda zerre değin bir yanlışlığın ve eksikliğin olduğunu iddia edemez. Edenler de oysa, küfür ve nankörlüklerinden ederler ama, onları da sûra üfürmekle başlayacak olan doğrusu fazla güç bir gün beklemektedir.

Kıyâmet gününe dair âyetlerin haber verdiği güçlükler, burada da belirtildiği gibi kâfirler içindir. Resûlullah (s.a.s.), mü’minlerin durumu hakkında şu müjdeyi vermektedir:

“Canımı kudret aşağıda tutan Allah’a yemin ederim fakat, kıyâmet gününün zahmet ve meşakkatleri mü’min için öyle hafifletilir ancak, nihâyet, dünyada iken kıldığı bir farz namazdan daha hafif hale gelir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 75)

Şimdi Peygamber’i yalanlayıp Kur’lahza’ı reddederek o dehşetli günün zorluklarına maruz kalacak bir kâfirin, keza dünyadaki perişân hâli, hem de cehennemde çekeceği azap fazla ibretli bir tablo, çok canlı bir filim şeridi halinde arz olunmaktadır:

Müddessir Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Müddessir Suresi 7. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/muddessir-suresi-7-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html