Müddessir Suresi 8. ayeti ne anlatıyor? Müddessir Suresi 8. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Müddessir Suresi 8. Ayetinin Arapçası:

فَاِذَا نُقِرَ فِي النَّاقُورِۙ

Müddessir Suresi 8. Ayetinin Meali (Anlamı):

Sûra üflendiği süre,

Müddessir Suresi 8. Ayetinin Tefsiri:

Allah Teâlâ, bir önceki Müzzemmil sûresinde olduğu gibi bu sûrede de Peygamberimiz (s.a.s.)’e bir vasfını öne çıkararak hitap eder. Bu, اَلْمُدَّثِّرُ (müddessir) vasfıdır.  Müddessir, “elbisesine örtünüp bürünen kimse” mânasındadır. Resûlullah (s.a.s.), Hira dağında Cebrâil (a.s.)’ı aslî sûretinde görmüş, fazla korkmuş, eve dönüp, “Beni örtün, beni örtün!...” demişti. Bu sebeple Cenâb-ı Adalet ona: “Ey örtüsüne bürünen Rasûlüm! Kalk ve insanları ilâhî cefa ile korkut!” diye hitap eder. Bu Nedenle, bundan böyle örtülere bürünmenin, uyumanın, sıcacık etmenin zamanının geçtiğini; uyanmanın, görünmenin, ilâhî hakîkatleri açıklamanın, zahmetler çekmenin, meşakkatlere katlanmanın, halkı irşat için azimle kalkıp harekete geçmenin zamanı geldiğini haber verir.

Sonradan İslâm’ı beyanat vazifesinde başarılı olabilmesi için lazım gelen imanî ve ahlâkî olgunluğu kazanmanın esasları hatırlatılır:

Birincisi; Allah’ın en büyük olduğunu, O’nun karşı her şeyin ufak, aciz, hakîr ve önemsiz bulunduğunu kalben idrak etmek, bu gerçeğe tam olarak güvenmek, bu imanın bir gereği olarak kalbi bütün minik şeylerin nefret edilen şey ve sevgisinden boşaltarak “En Büyük Olan”a bağlantı kurmak, bunu söz ve fiillerimizle dünyaya afişe etmek. Çünkü الله اكبر (Allahu Ekber) aramak İslâm’ın özüdür, öncelikle gelen emridir. Önemli bir zikirdir. Risâletin başlangıcında öğretilen bu zikir ezanlarda, namazlarda, hacda, kurbanda, hayatın her alanında devam etmektedir.

İkincisi; elbisenin tertemiz olması. Bu gerçekten çok şumüllü bir ifadedir. Buna kadar; giyilen elbise her türlü pislik ve necasetten arındırılmalı, bu nedenle üst baş pak ve düzenli olmalıdır. Cisim her türlü pisliklerden temizlenip el, üçgenin taban olmayan kenarı, saç sakal sürükleyici olmalıdır. Çünkü Allah’a misafir etme eden kişinin görünüşünün nezih ve pâk olması, insanların kendisine ısınması ve kalbî yakınlık duyması açısından büyük ehemmiyet taşır. Giyilen elbiseler ahlâkî ayıplardan da uzakta tutulmalı; helâl kazançla elde edilmiş olmalı; kibirlenme, gösteriş, şöhret ve şöhret vesilesi olmamalıdır. Allah’a gösteri eden kişi, pek bir elbise giymelidir ki, onu gören herkes bu kişinin şerefli bir insan olduğunu ve onun kalbinde hiçbir kötülüğün olmadığını ayrım etmelidir. “Elbiseni temizle” ifadesi mecazi olarak da, insanın kalbini ve nefsini her türlü günahtan, zulümden, tebliğine mâni olacak kötü ahlâktan sakındırmasını; nasihatlerini kabule yardımcı olacak güzel ahlâk ile ahlâklanmasını öğütler.

Üçüncüsü; maddesel-manevî her türlü pislikten uzak durulması. Hülasa olarak akidedeki pislik, düşüncedeki pislik, ahlâkî pislik, amelî pislik, ceset ve elbisedeki pislik ve hayatın her alanındaki pislikten uzaktan durulmalıdır. Buna göre Allah davetçisi, toplumda yaygın olan her türlü pislikten kendini temiz tutmalıdır. O Kadar oysa, biri kalkıp da: “Bu, başkalarına bir şeyler anlatmaya çalışıyor, lakin kendisi bile bu pisliklerden temizlenmiş değil” dememelidir. Bu ifade, bilhassa putlara karşı savaş açılmasını ve onların bertaraf edilmesini de istemektedir.

Dördüncüsü; din namına yapılan iyilik ve hizmetin elbette başa kakılmaması. Burada da tekrar çok muhtevâlı bir açıklama kullanılmıştır. Buna göre ilk önce Peygamberimiz (s.a.s.)’e ve onun şahsında Allah’a davet edecek her müslümana şu tâlimatlar verilmektedir:

Beşincisi; peygamberlik sana Allah’ın büyük bir lutfudur. Senin aracılığınla insanlara hidâyet ulaşmaktadır. Bu yüzden “başka insanlara ihsanda bulunuyoruz” diyerek bir gösterişe kapılma ve bundan şahsî bir çıkar ardından olma. Doğrusu yaptığın hizmet, çok büyük bir hizmettir. Lakin sen “ben büyük bir meslek yapıyorum” gibi yanlış bir düşünceye kapılma. Bu peygamberlik vazifesini yerine getirmek için canını ortaya koyarak Allah’a bir iyilikte bulunmakta olduğunu zannetme. Çünkü bu yolda gösterdiğin gayretler ve yaptığın iyilikler, en ince ayrıntısına kadar kendi menfaatinedir.

Altıncısı; ihsanda bulun, bağış yap, eli bol ol, iyi muamelede bulun. Bunların hepsini sadece ve sadece Allah rızâsı için yap. Bunları yaparken hiçbir dünyevî menfaat bekleme. Yani Allah için ihsan et, kendi menfaatini temin etmek için ihsanda yeralma.

Yedincisi; yalnızca  Allah’ın mükâfat ve rızâsına ermek için sabredilmesi. Çünkü Allah’ın dinin beyanat, onu yaşama, yaşatma ve bölüştürme yolunda pek fazla musibet, eziyet ve sıkıntılarla karşılaşmak mukadderdir. Bunlara göğüs gerip hedefe erişebilmede tahammül en önemli şarttır. Sabrın da Allah rızâsı için olması zaruridir. Çünkü diğer maksatlarla yapılan katlanma, tatmin edici derecede etkili olmayacaktır. Oysa Allah için gösterilen sabır, kişiye bu sabır kuvvetini verecektir.

İşte bahsedilen bu mühim esaslar, Allah’ın dinini beyanname edecek, insanları Allah’a çağıracak her müslümanın sahip olması gereken esaslardır. Bu yolun azığı ve teçhizatı bunlardır. Bu yönden eksiği yer alan insanların, gösteri yolunda başarı ihtimalleri, eksikleri nispetinde düşük olacaktır. Allah Resûlü (s.a.s.)’de bu esaslar en çok iyi mânada yerleştiği için, Allah’ın izniyle fazla kısa sürede dünyada misli görülmemiş büyük bir inkılap gerçekleştirmiştir. Bu esaslar aynı zamanda peygamberliğin, ne değin sağlam temeller üstüne oturduğunu ve peygamberin ziyafet ettiği yolun ne dek güzel bir yol olduğunu tüm dünyaya ilan etmektedir. Hiçbir fikir ve insaf sahibi insan bu esaslarda zerre değin bir yanlışlığın ve eksikliğin olduğunu bahis edemez. Edenler de ancak, küfür ve nankörlüklerinden ederler fakat, onları da sûra üfürmekle başlayacak olan gerçekte fazla baskı bir gün beklemektedir.

Kıyâmet gününe dair âyetlerin haber verdiği güçlükler, burada da belirtildiği gibi kâfirler içindir. Resûlullah (s.a.s.), mü’minlerin durumu hakkında şu müjdeyi vermektedir:

“Canımı kudret aşağıda tutan Allah’a ant ederim ki, kıyâmet gününün sıkıntı ve meşakkatleri mü’min için öyle hafifletilir ama, nihâyet, dünyada iken kıldığı bir farz namazdan daha hafif ayla kazanç.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 75)

Hemen Peygamber’i yalanlayıp Kur’an’ı reddederek o dehşetli günün zorluklarına maruz kalacak bir kâfirin, hem dünyadaki perişân hâli, hem de cehennemde çekeceği cefa çok ibretli bir tablo, çok canlı bir filim şeridi halinde arz olunmaktadır:

Müddessir Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Müddessir Suresi 8. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/muddessir-suresi-8-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html