Müddessir Suresi 9. ayeti ne anlatıyor? Müddessir Suresi 9. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Müddessir Suresi 9. Ayetinin Arapçası:

فَذٰلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَس۪يرٌۙ

Müddessir Suresi 9. Ayetinin Meali (Anlamı):

İşte o gün, fiilen öyle çetin bir gün olacak!

Müddessir Suresi 9. Ayetinin Tefsiri:

Allah Teâlâ, bir önceki Müzzemmil sûresinde olduğu gibi bu sûrede de Peygamberimiz (s.a.s.)’e bir vasfını öne çıkararak hitap eder. Bu, اَلْمُدَّثِّرُ (müddessir) vasfıdır.  Müddessir, “elbisesine örtünüp bürünen kimse” mânasındadır. Resûlullah (s.a.s.), Hira dağında Cebrâil (a.s.)’ı aslî sûretinde görmüş, çok korkmuş, eve dönüp, “Beni örtün, beni örtün!...” demişti. Bu sebeple Cenâb-ı Adalet ona: “Ey örtüsüne bürünen Rasûlüm! Kalk ve insanları ilâhî azap ile korkut!” diye hitap eder. Böylece, bundan böyle örtülere bürünmenin, uyumanın, rahat etmenin zamanının geçtiğini; uyanmanın, görünmenin, ilâhî hakîkatleri açıklamanın, zahmetler çekmenin, meşakkatlere katlanmanın, halkı irşat için azimle kalkıp harekete geçmenin zamanı geldiğini haber verir.

Sonra İslâm’ı bildiri vazifesinde başarılı olabilmesi için gerekli gelen imanî ve ahlâkî olgunluğu kazanmanın esasları hatırlatılır:

Birincisi; Allah’ın en büyük olduğunu, O’nun karşısında her şeyin küçük, aciz, hakîr ve değersiz bulunduğunu kalben kavramak, bu gerçeğe iyice itimat etmek, bu imanın bir gereği olarak kalbi bütün ufak şeylerin nefret ve sevgisinden boşaltarak “En Büyük Olan”a bağlantı kurmak, bunu söz ve fiillerimizle dünyaya fatura çıkarmak. Çünkü الله اكبر (Allahu Ekber) çağırmak İslâm’ın özüdür, ilk önce gelen emridir. Önemli bir zikirdir. Risâletin başlangıcında öğretilen bu zikir ezanlarda, namazlarda, hacda, kurbanda, hayatın her alanında devam etmektedir.

İkincisi; elbisenin tertemiz olması. Bu gerçekte fazla şumüllü bir ifadedir. Buna kadar; giyilen elbise her türlü pislik ve necasetten arındırılmalı, böylece giyim kuşam pak ve derli toplu olmalıdır. Beden her türlü pisliklerden temizlenip el, ayak, saç sakal akıcı olmalıdır. Çünkü Allah’a ağırlama eden kişinin görünüşünün nezih ve pâk olması, insanların kendisine ısınması ve kalbî yakın olma duyması açısından büyük ehemmiyet taşır. Giyilen elbiseler ahlâkî ayıplardan da uzak tutulmalı; helâl kazançla elde edilmiş olmalı; kibirlenme, şaşaa, şöhret ve şan vesilesi olmamalıdır. Allah’a gösteri eden birey, pek bir elbise giymelidir ki, onu gören cümbür cemaat bu kişinin onurlu bir insan olduğunu ve onun kalbinde hiçbir kötülüğün olmadığını ayrım etmelidir. “Elbiseni temizle” ifadesi mecazi olarak da, insanın kalbini ve nefsini her türlü günahtan, zulümden, tebliğine mâni olacak fena ahlâktan sakındırmasını; nasihatlerini kabule yardımcı olacak hoş ahlâk ile ahlâklanmasını öğütler.

Üçüncüsü; maddi-manevî her türlü pislikten uzaktan durulması. Hülasa olarak akidedeki pislik, düşüncedeki pislik, ahlâkî pislik, amelî pislik, karoser ve elbisedeki pislik ve hayatın her alanındaki pislikten uzakta durulmalıdır. Buna kadar Allah davetçisi, toplumda yaygın olan her türlü pislikten kendini temiz tutmalıdır. Pek ama, biri kalkıp da: “Bu, başkalarına bir şeyler anlatmaya çalışıyor, fakat kendisi bile bu pisliklerden temizlenmiş değil” dememelidir. Bu açıklama, bilhassa putlara karşı savaş açılmasını ve onların bertaraf edilmesini de istemektedir.

Dördüncüsü; din adına yapılan iyilik ve hizmetin şüphesiz başa kakılmaması. Burada da tekrar fazla muhtevâlı bir ifade kullanılmıştır. Buna göre öncelikle Peygamberimiz (s.a.s.)’e ve onun şahsında Allah’a eğlence edecek her müslümana şu tâlimatlar verilmektedir:

Beşincisi; peygamberlik sana Allah’ın büyük bir lutfudur. Senin aracılığınla insanlara hidâyet ulaşmaktadır. Bu yüzden “diğer insanlara ihsanda bulunuyoruz” diyerek bir gösterişe kapılma ve bundan şahsî bir çıkar ardındaki olma. Doğrusu yaptığın hizmet, çok büyük bir hizmettir. Fakat sen “ben büyük bir iş yapıyorum” gibi yanlış bir düşünceye kapılma. Bu peygamberlik vazifesini yerine getirmek için canını ortaya koyarak Allah’a bir iyilikte bulunmakta olduğunu zannetme. Çünkü bu yolda gösterdiğin gayretler ve yaptığın iyilikler, ayrıntılarıyla kendi menfaatinedir.

Altıncısı; ihsanda bulun, bağış yap, eli bol ol, iyi muamelede bulun. Bunların hepsini sadece ve sadece Allah rızâsı için yap. Bunları yaparken hiçbir dünyevî üstünlük bekleme. Yani Allah için ihsan et, kendi menfaatini sağlamak için ihsanda bulunma.

Yedincisi; yalnızca  Allah’ın mükâfat ve rızâsına ermek için sabredilmesi. Çünkü Allah’ın dinin tebliğ, onu yaşama, yaşatma ve dağılım yolunda böylece çok musibet, eziyet ve sıkıntılarla karşılaşmak mukadderdir. Bunlara göğüs gerip hedefe erişebilmede sabır en mühim şarttır. Sabrın da Allah rızâsı için olması zaruridir. Çünkü diğer maksatlarla yapılan tahammül, tatmin edici derecede etkili olmayacaktır. Ama Allah için gösterilen sabır, kişiye bu dayanıklılık kuvvetini verecektir.

İşte bahsedilen bu mühim esaslar, Allah’ın dinini bildiri edecek, insanları Allah’a çağıracak her müslümanın sahip olması gereken esaslardır. Bu yolun azığı ve teçhizatı bunlardır. Bu yönden eksiği bulunan insanların, ağırlama yolunda galibiyet ihtimalleri, eksikleri nispetinde düşük olacaktır. Allah Resûlü (s.a.s.)’de bu esaslar en mânada yerleştiği için, Allah’ın izniyle çok kısa sürede dünyada misli görülmemiş büyük bir inkılap gerçekleştirmiştir. Bu esaslar bununla beraber peygamberliğin, ne dek sağlam temeller üstüne oturduğunu ve peygamberin ağırlama ettiği yolun ne değin güzel bir yol olduğunu bütün dünyaya bildiri etmektedir. Hiçbir us ve insaf sahibi insan bu esaslarda zerre dek bir yanlışlığın ve eksikliğin olduğunu iddia edemez. Edenler de oysa, küfür ve nankörlüklerinden ederler oysa, onları da sûra üfürmekle başlayacak olan gerçekte çok güç bir gün beklemektedir.

Kıyâmet gününe dair âyetlerin haber verdiği güçlükler, burada da belirtildiği gibi kâfirler içindir. Resûlullah (s.a.s.), mü’minlerin durumu hakkında şu müjdeyi vermektedir:

“Canımı kudret altında tutan Allah’a yemin ederim fakat, kıyâmet gününün zahmet ve meşakkatleri mü’min için pek hafifletilir fakat, nihâyet, dünyada iken kıldığı bir farz namazdan daha hafif hale kazanç.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 75)

Derhal Peygamber’i yalanlayıp Kur’an’ı reddederek o dehşetli günün zorluklarına maruz kalacak bir kâfirin, keza dünyadaki perişân hâli, hem de cehennemde çekeceği azap çok ibretli bir tablo, çok canlı bir filim şeridi halinde arz olunmaktadır:

Müddessir Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Müddessir Suresi 9. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/muddessir-suresi-9-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html