Irz, can, din emniyeti için bin bir türlü meşakkati göze alarak hicret eden muhacirlere kucak başlatmak dünyevi ve uhrevi büyük fütuhatlara vesile olmaktadır.

Allah fedakârlıklara bereket ihsan buyurur. Bir müminin hayatındaki en büyük fedakârlıklardan birisi de doğup büyüdüğü toprakları, ata yurdunu, canını, ırzını, dinini koruyabilmek için terk edip hicret etmesidir. Müminin dini, canı ve ırzı tehlikeye girdiğinde hicret etmesi bir zarurettir. Bu büyük fedakârlık karşı ahrette karşısına çıkacak büyük hayırların yanı sıra bu dünyada da büyük bereketler tecelli eder. Zira Cenâb-ı Hak’ın kevni ayetlerinde tecelli eden sünnetullah gereği Allah’ın talim buyurduğu ahlakı hamideye uygun işlerin neticesi sosyolojik, siyasi böylece fazla hayra vesile olur.

Hicret tabidir ama hicret edilen bir coğrafyaya gereksinim duyar. çoğu kez bu coğrafya daha evvelden iskân edilmiş bir mekândır ve bu mekânda yaşamış insanların da hicretten kaynaklanan ayrı bir fedakârlığı söz konusu olur. Muhacirleri benimsemek, onlara yardımcı olmak onlar ile imkânlarını paylaşmak ilh. Bu karşılıklı fedakârlık hicret edilen topraklara ve orada mukim muhacir ve yerleşik topluluklara da büyük hayırlar getirir.

MUHACİRLER TÜRKLERİN YERLEŞTİĞİ YERLER

Tarihimizin şanlı sayfalarını oluşturan Osmanlı ve Selçuklu devletlerinin nüfus unsuru hicret mayasıyla karılmıştır. Orta Asya ve Maveraünnehir’den hicret eden Oğuz Türklerinin İran, Suriye ve Irak’ta yerleşerek oluşturduğu Büyük Selçuklu devleti, Moğol zulmünden kaçarak Anadolu’ya sığınan Türkmen aşiretlerinin birleşerek oluşturduğu Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devleti daima hicret mahsulü devletlerdir. Bu tarihi şuura sahip Müslüman Türk Anadolu halkı tarih boyunca kendine sığınan muhacirlere din, dil, ahali farkı gözetmeksizin daima şefkat kucağını açmıştır.

1492 yılında Katolik İspanyol Engizisyonu zulmünden kaçan Yahudiler, Osmanlı devleti göre kabul edilmiş, alicenap Anadolu halkı bu göçmenleri gayrimüslim de olsalar mazlum olarak görmüş ve onları kabullenerek Anadolu’da hatta İstanbul’da kendine komşu yapmıştır.

Kafkas Rus savaşı neticesinde, 1864 yılında Çarlık Rusya’sının soykırıma varan zulmü sebebi ile ilk önce Çerkezler olmak üzere Kafkas halkları, 93 (1877-1878) Osmanlı Rus, 1911-1912 Balkan harpleri ile Kafkaslar ve Rumeli’nin büyük kısmının elden çıkması neticesinde buralarda yaşamış milyonlarca mazlum Müslüman hatta gayrimüslim Osmanlı vatandaşı anayurt olarak gördükleri Anadolu’ya hicret etmiştir. Cefakar ve fedakar Anadolu halkı muhacirleri din, dil, millet mensubiyeti tefriki yapmaksızın, yaratandan ötürü mahlukatına duydukları şefkat hissiyatı ile bağrına basmıştır.

BÜYÜK MUHACİRLER

Bugün ülkemizin siyasi ve kültürel değerlerinin yapı taşlarını yaratıcı öyle fazla mütefekkir, devlet adamı, artist bu hicretler neticesinde Anadolu topraklarına gelmiş isimlerdir. Moğol zulmünden hicret eden, Sultan’ül Ulema ve muhterem evladı Hazret-i Mevlana, Necmettin Kübra hazretlerinin müritlerinden mutasavvıf Necmettin Daye, Hacı Bektaş-ı Veli, Kafkas mücahitleri serdarı Şeyh Şamil, Nakşibendi büyüğü Şeyh Şerafettin Efendi, Ali Yakup Cenkciler Hocaefendi, Mehmet Akif Ersoy hep bu cümleye dâhil aziz misafirlerdir. Anadolu halkı denildiğinde esas olan muhacirliktir. Mesele yalnızca zamanlama, kimin önce geldiği meselesidir.

Bu toprakların kültür genlerine sahip bir zihnin ve vicdanın bugün ülkesinde vefat ile burun buruna gelen, dinini yaşama imkânı kalmayan, ırzı, malı, canı risk aşağı kalan bir muhaciri reddetmesi düşünülemez. Zira her kim tabi kapısını çalsa komşusunun, kız alıp verdiği ailenin, ticaret yaptığı esnafın ya Rumeli, ya Kafkas, veya Ortadoğu muhaciri çıkma ihtimali kuvvetle muhtemeldir.

MUHACİRLERİ KABUL ETMENİN BEREKETİ

Allah fedakârlık göstereni yüceltir, hodbinlik edeni ise zelil eder. İki kayalık arasında verimsiz bir hurmalık olan Yesrib, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize biat ederek muhacirleri gönül hoşluğu ile “ey kardeşim işte malım” diyerek kabul etmesinin bereketi ile İslam Âlem Devletinin başkenti, kıyamete değin bütün müminlerin aydınlık, nurlu Medine’si, Rasûlullah Efendimizin ikametgâhı ve sonsuz istirahatgâhı olma şerefine nail olmuştu. Buna mukabil asalette ve zenginlikte Mekke ile yarışan Hicaz bölgesinin büyük ve namlı şehri Taif ise büyük bir bedbahtlık ile bu fırsatı değerlendirememiş sonuç olarak Medine’ye ast bir minik şehir halkı haline gelmiştir.

Büyük İslam mütefekkiri İbni Haldun’a tarafından milletleri ve devletleri var eden manevi unsur asabiyedir. Aidiyet duygusu olarak nitelendirebileceğimiz asabiye Haldun’a tarafından fiziki ve maneviyat ikiye ayrılır. Fiziksel asabiye kayıtlı bir soy, aile, kabile, aşirete alt olma, manevi asabiye ise aynı devletin egemenliği aşağı yaşama ortak idealine sahip olmaktır. Devletlerin nüfusu artıkça fiziki asabiye zayıflamaya başlar. Tam bu aşamada eğer manevi asabiyeyi adaleli tutacak yeni unsurlar geliştirilmez ise devletin yıkılma tehlikesi baş gösterir. Muhacirlere kucak açan milletlerde bu fedakârlığın neticesinde bolluk; manevi asabiyenin kuvvetlenmesi olarak tecelli eder.  Hicret ettikleri beldelerde lokal millet tarafından misafirperverane şekilde karşılanan muhacirler natürel bir şekilde ev sahiplerine ve onların devletlerine aleyhinde minnet duygusu ile bağlanırlar. Bugünün Anadolu coğrafyasında ırkı, nesebi ne olursa olsun muhtelif zulümlerden Anadolu’ya hicret etmiş muhacirlerin devlete, millete, orduya bağlılıkları yüksek seviyededir. Zira onlar devlet otoritesinin, milli birliğin, İslam toplumunda huzurla yaşamanın kıymetini farazi olarak yok yaşadıkları acı tecrübe ile fiili olarak seziş etmişlerdir. 

Tarihi sosyolojik gerçeklikler göstermektedir fakat ırz, can, din emniyeti için bin bir türlü meşakkati göze alarak hicret eden muhacirlere kucak açmak dünyevi ve uhrevi büyük fütuhatlara vesile olmaktadır. Mayası muhacirlerle karılmış olan Anadolu halkına yakışan günümüzde can, ırz, din emniyeti için doğup büyüdüğü başlıca baba yurtlarını büyük bir fedakârlıkla terk ederek kendisine sığınan acizlere şanlı geçmişinde olduğu gibi bir yiyecek ekmeği lokma kalmış olsa da yarısını paylaşarak ev sahipliği yapmaktır.

Kaynak: Halit Serhan Ercivelek, Altınoluk Dergisi, Rakam: 427

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/muhacire-kardes-olmanin-bereketi.html