Bir Müslüman için Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) duyulan muhabbet ve bağlılığın önemi...

Âlemlerin Nûru, Kâinâtın Güneşi, Yaratılmışların Göz Bebeği, İki Cihânın Sultânı, Zamânın Efendisi, Benzersiz Rasûl Muhammed Mustafâ -aleyhissalâtü vesselâm-; içinde bulunduğumuz “kutlu doğum ayı” münâsebetiyle her mahfilde, her mekânda, her zeminde, konuşulmalı, anlatılmalı, insanlığa tanıtılmalıdır. Bu, günümüz itibariyle bir zorunluluktur. Zira her türlü zulmün acımasızca yaşandığı bir asırda, O’nun tüm insanlığa getirdiği acınacak şey ve hakkâniyet ihtiva eden hükümlerin uygulamalı davranış biçimleri yani Sünnet’leri, insanlık için en mükemmel ölçülerdir. Çünkü insanlık için “en mükemmel model şahsiyet” O’dur -aleyhissalâtü vesselâm-…

Kur’ân-ı Azîmüşşân ilk nâzil olmaya başladığında, câhiliyenin bütün problemlerini şahıslarında sergileyenler, en kâmil etik tezâhürlerini hayatında yaşamış, bir güzel kul gördüler. Gördüklerine hayran kaldılar ve bu hayranlık katlanarak büyüdü, nihayet o kadar çoğu îman etti. Bu îmanın peşinde O insanlık şâhikasıyla birlikte İslâm’ın çileli yolunda fire vermeksizin yürüdüler.

Peygamber-i Zîşân’ın özgün şahsiyetine ve kâmil ahlâkına hayran olanlar, kendi gönüllerindeki prangayı söker sökmez İslâm’a girdiler. Peygamber-i Zîşân’ın rahmet batmış sözlerini dinleyenler, hidâyete eriştiler. Peygamber-i Zîşân’ın yüzündeki nûru görebilen bahtiyarlar; “Bu yüz aslâ yalan söylemez!” dediler.

O Güzellik Şâhikası’nın namazını seyredenler, arkasından saf tuttular. O’nun yetimlere, kimsesizlere, yoksullara ve muhtaçlara sahip çıktığına şâhit olanlar, faziletin ne çağrıda bulunmak olduğunu idrâk ettiler. O’nun af ve bağışlamadaki enginliğini görenler; “Sen ama Allâh’ın elçisi olabilirsin!” dediler. O’nun insanları Cennet’e götüren bir kutsal elçi olduğunu fark edenler, vakit kaybetmeden, Ümmeti Muhammed’e katıldılar. O’nun yüzündeki nûru temâşa edenler, O’na âşık oldular; akabinde O Emsalsiz Örnek, Hakk’ın Sevgilisi’ne tâbî oldular. Onlar; “Birey sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96.) kervânına katılarak, iki dünya mes’ûdu oldular.

Kimileri de, O’nun eşsizliğini görmesine, mûcizelerine şâhit olmasına rağmen, nasiplenemedi, hüsrandan kurtulamadı. Çünkü câhiliye, bütünüyle onların benliğini sarmıştı. Lezzetli ve iblis, yakalarını bir türlü bırakmıyordu. Bugün de, böyle zavallı hâlde olanlar var.

O’nun gösterdiği içten istikâmet, topyekûn bütün insanlığın kurtuluşudur. O’nun kapısı, Cennet’e açılan kapıdır. O’nun kapısında bulunmak, Cehennem ateşinden âzâd olmaktır, câhiliye âdetlerinden arınmaktır.

O’nun devri, çirkinliklerin en had safhada yaşandığı bir devir iken, yüce İslâm Dîni’ne sevda derecesinde emrindeki aşk erlerinin titiz davranışlarıyla, hayat âdeta bir rahmet dünyası hâline gelmiştir. Saadet asrında mü’minler birbirlerine merhametle, cömertlikle, hakkâniyetle davranmıştır. Hattâ hayvanlar dahî bu rahmet ikliminden nasiplenmiştir. O ödev haklı olarak, “Saadet Asrı” diye vasıflandırıldı.

Reel refah, O’nun getirdiklerindeydi. Onlar inandılar, yaşadılar, yaşattılar, bu ilâhî hakikatlerin yayılması uğruna can atarak canlarını fedâ ettiler. Bugün de gerçek rahat, O’nda ve O’nun getirdiklerindedir. Yeter oysa biz, o güzellikleri, O’nun ve arkadaşlarının yaşadığı gibi yaşayalım. İslâm’ı onların anladığı gibi anlayalım, eğmeyelim, bükmeyelim, yontmayalım, kendimizce yorumlamayalım. Hoş dînimizi, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın rehberliğinde yaşayalım. O, Kur’ân-ı Azîmüşşân’ı en güzel yaşamış canlı bir numûneydi. O, pek güzel yaşadı ki, etrafına âdeta “Siz de böyle yaşayın!” dedi.

BİZ PEYGAMBERİMİZ’İ HER ŞEYDEN ÖTE SEVİYORUZ

Sevgili Peygamberimiz’i seviyoruz, ayrıca de çok… O’nu sevmememiz muhtemel mü? O, bize Cennet biletidir. O, bizim dünyada en hoş bir şekilde yaşamamız için örnek alacağımız tek kılavuzdur. Yaşam O’nsuz olmaz. O dînimizin yegâne öncüsü, tebliğcisi, Hakk’ın emirlerini bize ileten en dürüst habercidir. O’nun vasıflarını anlatmakla bitiremeyiz.

Evet, biz O’nu seviyoruz, lakin kuru kuruya “Seviyoruz!” çağrıda bulunmak yetmez. Seven sevgisini kanıt eder. Nasıl olacak bu peki? O’nun davranışlarını örnek alarak, sünnetlerini yaşayarak olacak.

Ashâb-ı kirâm, O’na olan sevgi ve bağlılıklarını her vesile ile izhar etmişlerdir. O’nun getirdiklerine harfiyen uydular, uyguladılar, yaşadılar ve yaşatma mücâdelesi verdiler. Bu Nedenle bir gönül iken gönüllere girerek binlerce gönül oldular. Bugün maalesef ümmeti olarak bizler, O’nun emir ve davranışlarından uzaktan bir hayata düşmüş durumdayız. Sünnet-i Seniyye ile hayatımız arasında oluşan bu farkları en aza indirmek, keza dînî bir zarûret ayrıca de Peygamber Efendimiz’e olan mânevî borcumuzdur.

BU AYDA NELER YAPABİLİRİZ?

Ferdî olarak, Allah Rasûlü’nün hayatını en az bir defa okuyabiliriz. Daha önce okuduysak, dürüst anlatımı olan değişik kaynaklardan öbür siyer okumaları yapabiliriz. Önce bir kitap tespit etmeliyiz. Eğer saptama ettiğiniz kitap kalınsa, bu ay içinde bitiremezseniz, zamana yayarak bir yıl boyu kendiniz için “siyer okuma takvimi” oluşturabilirsiniz. Meselâ bu kitap Kâdı Iyaz’ın Şifâ-i Şerîf’i olabilir. Bu kitap, Osmanlı döneminde câmilerde okunan şifâ menbaı bir kitaptır. Biz okuduk, fazla istifade ettik.

Bu mübârek kutlu doğum ayında, hayatımıza “her gün bir sünneti ihyâ etme” hedefini koyabiliriz. Tekrar O’nun pratik hayatımızda uyguladığımız kırk hadîsini ezberleyebiliriz. Bunların yanı sıra, O’na salavat getirmeyi âdet edinsek ne güzel olur! Meselâ; her namaz sonu bir tedarik (5, 10 veya rakamını kendimizin belirleyeceği) salavat çekebiliriz. Bu sayede O’na olan muhabbetimiz artar. Hattâ salavatları çekerken kapayın gözlerinizi, O’nu karşınızda düş edin. Harikulade bir feyz/artı enerji alıyorsunuz. Deneyin, inanın, mü’mine çok yardımcı bir ruh olgunluğu ve huzuru sağlıyor. Keza bu nedenle kendimizi O’na tanıtmış oluyoruz.

Âile hayatına da, Peygamber Efendimiz’i getirmeliyiz. Siz çoluk-çocuğunuzun önüne doğru bir örnek koymazsanız, onlar tutuyor futbolcuları, şarkıcıları, artistleri veya ayrı siyâsîleri, rol-model olarak alabiliyor. Haftada bir akşamınızı, dînimizin tepe Önderi, Peygamber -aleyhisselâm-’ı âilecek konuşmaya, O’nu anmaya ayırsanız, ne güzel olur! Perşembe, Cuma, Cumartesi gibi hepinizin müsait olduğu bir gün olabilir, bu gün… O günde önce, üç İhlâs, bir Fâtiha gönderin, Peygamber Efendimiz’in rûh-i şerîflerine, sonra üç defa sesli salavat getirin her zaman beraber… Aranıza, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ı dâvet edin. Sonradan, evvelden seçtiğiniz, herkesin seviyesine yerinde, O hoş Peygamberi anlatan bir kitap okuyun. Bu, hadis okumaları da olabilir. O gün çocuklarınız bir şiir, bir ilâhî hazırlayıp okusunlar. O gün, O’nu kutlama gününüz olduğu için ikram da olabilir. Âile olarak, bu işin zevkine varınca, O’nu konuşacağınız günü hasretle beklersiniz. Birlikte umre hayalleri yapın, oralara gitme ricası oluşturun. Gece rüyâlarınız O’nunla süslenir. Bu sayede o geceniz bereketle dolar.

Sosyal yaşam içinde, bize bu hoş dîni beyanat eden Peygamber Efendimiz’e olan vazifelerimiz var. Toplum olarak O’nu doğru anlatan, tanıtan konferanslar, paneller, veri şölenleri düzenlenmeli, değişik yarışmalar düzen edilmeli. Hayatı en ince detaylarına değin her zaman işlenmeli… Şimdiye değin buna benzer çalışmalar yapıldı, yapılmadı yok, hamdolsun, ama yetmez, bu gayretler artırılarak her sahaya yayılmalı…

Sadece din kurumlarında yok, resmî her kurumda ve dahî her platformda, Kâinâtın Fahr-i Ebedîsi, en azından bu kutlu ayda tanıtılmalı… baştan O konuşulmalı. Hayatın her alanına O gelmeli. O’nun prensipleriyle amel edilmeli. Hattâ tüm insanlık, O Kutlu Peygamber’i tanımalı, örnek almalı… Zira O -aleyhissalâtü vesselâm-, bütün insanlığa gönderilmiş Adalet peygamberdir. Ve biz O’nun muhabbetine tâlibiz. Şefaat niyâzıyla…

Allâhümme Salli Alâ Seyyidinâ Muhammed!..

Kaynak: Nurten Selma ÇEVİKOĞLU, Şebnem Dergisi, 2021-Ekim, Rakam:200

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/peygamber-efendimize-muhabbet-ve-baglilik.html