Peygamber Efendimiz (s.a.v) ailesini ölümsüz hayata nasıl hazırlardı? Prof. Dr. Ömer Çelik anlatıyor...

"Namaza kalkın ey Ehl-i Beyt! «Allah sizden, yalnızca günahı tamir etmek ve sizi tertemiz kılmak istiyor».” (Tirmizi, Tefsir, 33)

Bir müslümanın öncelikli mesûliyeti, öldükten sonradan Allah’ın huzurunda vereceği hesâba hazırlık yapmaktır. Oysa bu mesûliyet kendisiyle sınırlı olmayıp bununla beraber evlâtlarını ve yakınlarını da içine almaktadır. Dolayısıyla bir âile reisi, sorumluluğu aşağı bulunan kimseleri bütün olumsuzluklardan koruyarak ebedî hayata sıralamak için elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Bu kaygıyı Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in hayatında daima görmekteyiz. Meselâ Ahzâb sûresinin:

“Ey Peygamber’in hanımları, siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer takva ile korunacaksanız konuşurken kırıtmayın ancak kalbinde bir maraz yer alan kimse tamaa düşmesin, güzel, doğruca söz söyleyin. Keza vakarlarınızla evlerinizde durun da evvelki cahiliyet çıkışı gibi süslenip çıkmayın! Namaz kılın, zekât verin, Allah ve Resûlü’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, yalnızca günahı tamir etmek ve sizi tertemiz kılmak istiyor” (el-Ahzab 33/32-33) âyeti nâzil olduğunda Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- altı aya yakın bir müddet sabahleyin namazına bu arada Hz. Fâtıma’nın kapısına uğrar ve:

“– Namaz(a kalkın) ey Ehl-i Beyt! «Allah sizden, sadece günahı onarmak ve sizi tertemiz kılmak istiyor»“ buyururdu. (Tirmizi, Tefsir, 33)

Ebedî hayatın en mühim sermâyelerinden biri olan teheccüd namazı için Peygamber Efendimiz bir takım geceler Hz. Ali ile Fâtıma’nın kapısını çalıp:

“– Namaz kılmayacak mısınız?” buyururdu. (Buhârî, Teheccüd, 5)

Bu hususta Hz. Ali -radıyallahu anh- şu muhabere olayı anlatmaktadır:

– Fâtıma, babasına âilesinin en sevgili olanı idi. Değirmen çevirdiği için elinde çatlaklar oluşur, kırba ile su taşıdığı için boynunda yaralar açılır, evi süpürdüğü için de üstü başı toz toprak içinde kalırdı. Bir ara Allah Resûlü’ne bazı köleler getirilmişti. Fâtıma’ya:

– Babana kadar gidip bir esir istesen, dedim.

Gitti. Aleyhisselâtu vesselâm’ın, yan bir takım kimselerle konuşmakta olduğunu gördü ve geri döndü. Ertesi gün Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Fâtıma’ya gelerek:

 “– Kızım ihtiyacın ne idi?” diye sordu.

Fâtıma sükût edip cevap vermedi. Araya girip:

– Ben anlatayım ey Allah’ın Resûlü! dedim ve açıkladım:

– Fâtıma’nın değirmen kullanmaktan elleri bere oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incindi. Köleler gelince ben kendisine, size uğramasını, bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavuşmasını söyledim.

Bu açıklamam üzerine Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“– Ey Fâtıma, Allah’tan kork, Allah’ın farzlarını edâ et, âilenin işlerini yap. Yatağına girince otuz üç kere sübhanallah, otuz üç kere elhamdülillah, otuz dört kez Allahu ekber, de! Böylece tümü yüz yapar. Bu senin için hizmetçiden daha hayırlıdır” buyurdular.

Fâtıma -radıyallahu anhâ-:

– Allah’tan ve Allah’ın Resûlü’nden râzıyım, dedi. Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- ona hizmetçi vermedi. (Ebû Dâvûd, Harac, 19-20)

Öteki bir rivayette Sevgili Peygamberimiz’in şunları da söylediği nakledilmektedir:

“– Vallâhi Ehl-i Suffe açlıktan midelerine taş bağlarken, ben de onlara sarfedecek bir şey bulamazken size hizmetçi veremem. Bunları satacağım ve gelirini onlar için harcayacağım.” (İbn-i Hanbel, I, 106)

Fahr-i Kâinât Efendimiz’in kendisinden dünyalık isteyen kızına âhiret azığı olacak şeyleri tavsiye etmesi sahiden çok mânidârdır. Geriye Doğru kalan en şanslı varlık sâlih ameller olacağına tarafından Peygamberimiz’in kızını o istikâmete yönlendirmesi, ehl-i beytini ebedî hayâta hazırlaması açısından önemli bir terbiye metodudur.

Efendimiz yeniden kızı Fâtıma’nın da içinde bulunduğu yakınlarına:

“Kendinizi Allah’tan satın alınız! Siz, benim malımdan dilediğinizi isteyiniz. Lakin ben sizi Allah’ın azâbından kurtarabilecek hiçbir şeye sâhip değilim” îkâzında bulunmuştu. (Buhârî, Menâkıb, 13-14; Müslim, Îmân, 348-353)

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir gün evine vardığında Fâtıma’nın elinde Hz. Ali’nin hediye ettiği altın bir zincir görmüştü. Ona:

“– Ey Fâtıma! İnsanların: «Resûlullah’ın kızının elinde ateşten bir zincir var!» demesi seni hoşnut eder mi?” buyurdu ve oturmadan geri dönüp gitti.

Bunun üstüne Fâtıma -radıyallâhu anhâ- zinciri çarşıya gönderip sattırdı, parasıyla bir köle alarak âzad etti. Şart Allah Resûlü’ne anlatılınca:

“– Fâtıma’yı ateşten kurtaran Allah’a hamdolsun!” buyurdu. (Nesâi, Zinet, 39)

Mülk helâl bile olsa, insanın ayağını kaydırma ihtimali bulunması ve âhirette hesabının ağır olmasından nedeniyle Allah Resûlü zühdü ve fakirliği tercih etmiş, dünyaya yok âhirete daha çok önem atfetmiştir. Buna aynı hoş bir misâl de şöyledir:

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in azatlısı Sevban -radıyallahu anh- diyor oysa:

Hz. Peygamber yolculuğa çıkacağında âilesinden son olarak kızı Fâtıma -radıyallahu anhâ-’ya veda ederdi, döndüğünde ise yanına birincil uğradığı kimse yeniden Fâtıma olurdu. İşte Allah Resûlü bir yolculuktan dönmüştü. Fâtıma da kapısının üstüne bir örtü asmış, hem Hasan’la Hüseyin’e gümüşten iki bilezik takmıştı. Peygamber Efendimiz Fâtıma’nın evine gelmiş fakat eve girmemişti. Fâtıma Resûlullah’ın eve girmeyişine, gördüğü şeylerin sebep olduğunu anladı. Derhâl perdeyi yırttı, çocukların kolundaki gümüş bilezikleri çıkardı. Bunlardan birini iki çocuğuna paylaştırdı. Hasan’la Hüseyin gözyaşları içinde Resûlullah’ın yanında gittiler. Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bu bilezikleri aldı ve:

 “– Ey Sevbân! Bunları falan âileye götür. Hasan ve Hüseyin benim ehl-i beytimdendir. Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine bahşedeceği güzellikleri dünya hayatında yiyip tüketmelerini istemiyorum. Ey Sevban! Fâtıma’ya kemikten üretilmiş bir gerdanlık ile (çocuklar için) yeniden kemikten yapılmış iki bilezik satın al!” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Tereccül, 21)

Sevgili Peygamberimiz kızının ve torunlarının dünyâ süsleriyle meşgul olmasını güzel karşılamamış, torunlarının elindeki gümüşü Allah yolunda infâk ederek onlara ve annelerine daha ucuz süs eşyaları aldırmıştır. Bunu âilesinin âhiret selâmeti için yapmış, geçici dünya hayatında âhiret sermâyelerini tüketmelerini istememiştir. Kızı Fâtıma -radıyallahu anhâ- da babasının düşüncesini hemencecik anlayarak gerekeni yapmış, Allah Resûlü’nün kızına yakışan bir hitabe sergilemiştir.

Yine bir gün Peygamber Efendimiz Hz. Fâtıma’nın evine girmemişti. Sebebini sorduklarında kapısındaki süslü örtülerden nedeniyle girmediğini bildirdi. Ne yapması gerektiği sorulunca da:

“– Onu gereksinim içinde olan falan âileye göndersin!” buyurdu. (Buhârî, Hibe, 27)

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir gün ashâbıyla beraber yolda bu arada kızı Fâtıma’ya rastlamıştı. Ona:

“– Ey Fâtıma, seni evinden çıkaran sebep nedir?” diye sordu.

Hz. Fâtıma:

– Şu cenâze sâhiplerine geldim. Başlarına gelen musibetten nedeniyle onlara acıdım ve cenâzeleri sebebiyle taziyede bulundum, dedi.

Fahr-i Kâinât Efendimiz:

“– Kabirlerine dek da gittin mi?” buyurunca sevgili kızı:

– Maâzallâh! Bu hususta sizin söylediklerinizi duyduktan daha sonra oraya gitmekten Allah’a sığınırım, dedi.

Bunun üstüne Allah Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“– Şâyet onlarla birlikte kabre gitmiş olsaydın cennet yüzü göremezdin!” buyurdu. (Nesâî, Cenâiz, 27)

Bu şekilde sevgili kızının yanlış hareketlerden sakınmasını ve her adımını âhireti göz önünde bulundurarak, hesap kaygısı ile atmasını istemiştir.

Malum olduğu üzere Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- kabirlerin ziyâret edilmesini nübüvvetin ilk senelerinde yasaklamıştı. Tevhid akîdesi ayrıntılarıyla yerleştikten sonradan ise serbest bıraktı. bununla beraber İslâm’da kadınların kabirleri ziyâreti pek hoş karşılanmamış, onlara koşullara bağlı olarak cevaz verilmiştir. Bağırıp çağırma, saçını başını yolma ve kabirlere fazla saygı gibi bir fitne korkusu olmadığı zaman ziyâret onlar için de olası ve caizdir.

AİLESİNİ HİMAYESİ ALTINDA TUTARDI

Allah Resûlü evlâtlarının kıyafetlerini de denetleme eder, gerekli îkâzlarda bulunurdu. (İbn-i Mâce, Libâs, 13)

Âhirete hazırlanmanın en mühim yollarından biri de hiç kuşkusuz duadır. Peygamber Efendimiz evlatlarına zaman zaman bir takım dualar öğretmiştir. Bunlardan kızı Fâtıma’ya sabahtan akşam okumasını nasihat ettiği şu dua, ebedî yaşam kaygısı taşıyan insanların Allah’a nasıl sığınmaları gerektiğini göstermektedir:

“Ey Hayy ve Kayyûm olan Allahım! Sen’in rahmetine iltica ediyor ve Sen’den yardım diliyorum. Benim tüm işlerimi düzelt ve beni göz açıp kapayıncaya değin bir an bile olsa nefsimle baş başa bırakma!” (Hâkim, I, 730)

Peygamberimiz’in sünneti üzere çocuğun dinini öğrenerek âhiret yurduna hazırlık yapması ve neticede güzel bir ahlâka sâhip olması, keza kendisi keza de ebeveyni için dünya ve âhiret saadetidir. Allah Resûlü’nün haber verdiğine göre:

“Öldükten sonradan kulun derecesi yükseltilir.

Kul der fakat:

– Ey Rabbim! Bu sevap nereden geldi?

 Cenâb-ı Yargı da ona:

«– (Arkanda bıraktığın) hayırlı ve sâlih evlâdın senin için istiğfarda bulundu, dua etti» buyurur.” (İbn-i Mâce, Edeb, 1; İbn-i Hanbel, II, 509)

Sonuç îtibariyle her leziz kuşkusuz ölümü tadacaktır. Âyet-i kerîmede: “Onlar ölecek sen de öleceksin!” (ez-Zümer 39/30) buyrulduğu üzere Allah Resûlü de âhirete intikâl etmiştir. Şu geçici sınav yurdunda her mü’minin şüphesiz âhirette kendisini kurtaracak amellere yapışması gerekir. Sevgili Peygamberimiz de sâlih ameller işleyerek kanımca kendisini âhirete hazırladığı gibi etrafındakileri de aynı istikâmete yönlendirmiştir. Yeri gelmiş ehlinin teheccüd namazıyla ilgilenmiş, yeri gelmiş elbiselerinin boyu hususunda İslâmî esasları koymuş, onları dünya malından sakındırıp ibâdetlere, tesbihata yönlendirmiş, gün olmuş gıda ve içeceklerinin helâl ve haram olması üstünde durmuş, hâsılı hayatın her alanında onları Allah’ın dini üzere tutma gayreti göstermiştir.

Bizler de aldatıcı dünyanın alâyişine dalarak ölümü ve âhireti hiçbir süre unutmamalı, yarın ölecekmiş gibi ayrıca kendimizi ayrıca de âilemizi ebedî hayata hazırlamalıyız. Muhammed Es’isim Efendi, bir tahmîsinde bunu ne güzel ifâde eder:

Câhınla sakın Hâlık-ı âgâhı unutma

Bağla kemer-i hizmeti Allah’ı unutma

Hile şu tahta sonraki çâhı unutma

Ey gâfil uyan rıhlet-i nâ-gâhı unutma

Yol korkuludur korkusu çok râhı unutma

“Câh ve makam hırsına kapılarak her şeyi bilen Marifetli’yı unutma!

Hizmet kemerini bağla Allah’ı unutma.

Şu dünya hayatına aldanıp sonundaki kuyuyu yani mezarı unutma.

Ey gâfil kendine gel ve ânî göçü yani birdenbire bire gelen ölümü unutma

Yol yani vefat ve sonrası korkuludur, bu çok korkulu yolu unutma!”

Kaynak: Üsve-i Hasene, Erkam Yayınları

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/peygamberimiz-ailesini-ebedi-hayata-nasil-hazirladi.html