Rahman'ın has kulları kimlerdir, vasıfları nelerdir? Tevazunun önemi nedir?

Furkan suresi 63. ayet: "Rahmân’ın has kulları onlardır fakat, yeryüzünde tevazu ve ciddiyet ile yürürler; kendini bilmez kimseler onlara laf attığında incitmeksizin “Selâmetle!” derler, geçerler."

FURKAN SURESİ 63-66. AYETİN TEFSİRİ

Kur’ân-ı Kerîm’in mü’minleri senâ etmek için kullandığı hoş vasıflardan biri de “Rahman’ın has kulları” ifadesidir. Bu âyetlerde “Rahman’ın has kulları şunlardır” diye başlayarak, bu mânevî dereceye yükselecek şahısların taşımaları gereken üstün ahlâkî vasıflar sayılmaktadır:

Ilk Kez onların yürüyüş tarzları zikredilmektedir. Rahmân’ın kulları, öyle kimselerdir fakat, onların gidişleri, yeryüzünde yürüyüşleri ve hareket tarzları mülayimdir. Zorba, mağrur, kibirli, saygısız, kaba ve haşin değil; sukünet ve vakarla, alçak gönüllü bir şekilde edepli, nazik ve yumuşak yürürler. Etraflarına eza ve bezginlik vermez, sendeler gibi gitmez, idareli, saygılı, merhamet tavrıyla güven ve rahatlık yayarak giderler. Yürürken kendilerini zorlamazlar, yüze gülücü hareketlerde bulunmazlar. Ne kibirlenirler ne de böbürlenirler. Ne burunları havada yürürler ne de kabararak veya şişerek yürürler. Çünkü insanın sergilediği bütün davranışları gibi yürüyüşü de onun kişiliğinin ve içindeki duygularının göstergesidir. Normal, kendine güvenen, kararlı ve ciddi bir ruh, bu özelliklerini sahibinin yürüyüşüne de yansıtır. Bu Nedenle alışılagelmiş, kendinden belirlenmiş, önemli ve istikrarlı yürür. Yoksa “yeryüzünde yumuşak adımlar atarak yürürler”, onların ölü gibi, boynu bükük, omuzları sarkık, sallanarak yürüdükleri anlamına gelmez. (Elmalılı, Yargı Dini, V, 3611; Seyyid Kutub, Fî Zılâl, V, 2577)

Resûlullah (s.a.s.) yürüdüğü zaman canlı ve dik yürürdü. İnsanlar içinde en hızlı yürüyeni, en güzel ve en kuytu yürüyeniydi. Ebu Hureyre şöyle der: “Peygamberimiz (s.a.s.)’den daha güzel birini görmedim. Güya yüzünde güneş parlıyordu. Ondan daha süratli yürüyeni de görmedim. Yürürken önünde yer dürülür gibiydi. Biz onunla yürürken çok zorlanırdık fakat o, hiç aldırmazdı.” Ali b. Ebu Talip (r.a.) şöyle der: “Resûlullah yürürken yukarıdan iniyormuş gibi yürürdü.” Bir keresinde de şöyle demişti: “Yığın yukarı çıkarken bile aşağı iniyormuş gibi yürürdü.” (bk. İbn Sa‘d, et-Tabakât, I, 379-380) Bu ise istikrarlı, çalışkan ve cesur insanların yürüyüşüdür.

İkinci olarak; cahiller, yani kendini bilmezler, edepsiz güruh onlara laf attığı vakit “selamlama” derler. Selametle neticelenecek söz söyler, yahut “selametle” derler. Onlar ciddilikleri, vakurlukları, kararlılıkları ve içlerindeki büyük ideallerle uğraşıyor olmaları nedeniyle ahmakların ahmaklıklarıyla, kendini bilmezlerin beyinsizlikleriyle ilgilenmezler. Akıllarını, vakitlerini ve emeklerini beyinsizlerle, ahmaklarla tartışmakla, onlarla kavga etmekle, dalaşmakla uğraştırmazlar, gereksiz yere harcamazlar. Aptallarla beraber olmaktan, gereksiz davranışlarda bulunmaktan uzak dururlar. Bu tip kimselere yumuşak sözlerle karşılık verirler. Çelimsiz olduklarından yok şüphesiz tenezzül etmemekten; çaresizlikten yok menfaat duygusundan nedeniyle yumuşak davranırlar. Abes şeylerden, aptalca işlerden daha kayda değer, daha şerefli ve daha üstün değerlerle ilgilenen, onurlu bir insanın vaktini ve emeğini uygunsuz bir işte harcamasını istemedikleri için yumuşak sözlerle karşılık verirler. (Elmalılı, Yargı Dini, V, 3612; Seyyid Kutub, Fî Zılâl, V, 2578)

Üçüncü olarak o güzel kulların karanlık gecelerde Rableriyle olan kulluk münasebetleri takdim ediliyor. Ayetteki ifade tarzı, gecenin bir bölümünde millet uykudayken Rahman’ın kullarının hareketlerini tasvir maksadıyla namazdan secde ve kıyam hareketlerini ön plana çıkarıyor. Onlar, Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek geceliyorlar. Bu halk müziği, tatlı ve dar uykudan daha faydalı, daha huzur veren bir şeyle meşgul oluyor, Rablerine yönelmekle, ruhlarını ve azalarını O’na bağlamakla uğraşıyorlar. Gece evlerine, yataklarına çekildikleri zaman gidişatları daima böyle oluyor. Yatışları, kalkışları da her zaman Allah için oluyor. Gecelerini takvâ, Allah’ın murakabesini ve azametini tefekkür, onun azabından korkma duygularıyla geçiriyorlar.

Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor:

“Gece namazı kılan, hanımını da uyandıran, uyanmadığı takdirde yüzüne su serpip uyandıran kimseye Allah merhamet etsin. Gece namazı kılan, kocasını uyandıran, uyanmadığı vakit yüzüne su serpip uyandıran kadına da Allah acınacak şey etsin!” (Ebû Dâvûd, Vitr 13)

Yargı âşığı kadınlardan Amre (k.s.), seher vakti gelince kocasının yanına gider ve şöyle derdi:

“Kalk bundan böyle… Yattığın kâfî… Gece bitti; gündüz geldi. Yücelerin yıldızları yeryüzüne düşmeye başladı. İyiler kâfilesi yola revân oluyorlar. Sen hâlâ duruyorsun. Bu hâlinle onlara kavuşman kâbil yok!...” (Velîler Ansiklopedisi, I, 219)

Bu Arada Ulu Hakk’ın övgüsüne nâil olan o mü’minlerin, kıyam ve secde halindeyken gönüllerinde taşıdıkları derin takvâ duygularından akisler yer almaktadır. Bu hoş kullar, kendi amellerine değil Allah’ın ebedi merhametine güveniyorlar. Onlar Rablerinin huzurunda ayakta dururken, secdeye varırken, Rahman’ın arşını görürken kalpleri Allah ve cehennem korkusuyla dolarak şöyle diyorlar: “Rabbimiz! Cehennem azabını bizden uzaklaştır. Açıkçası onun azabı bitip tükenmez, öyle korkunç ve tahammülü kuvvet bir azaptır. Fiilen cehenem ne kötü bir karargâh ve ne fenâ bir ikâmet yeridir!” Yarı cehennem herkesin önüne serilmiş, tüm insanlığın yolunu kesmiş, kollarını uzatmış, ağzını açmış, uzaktan-yakın herkesi yakalayıp yutacakmış gibi duruyor. Rahman’ın has kulları da korkuyorlar, ürperiyorlar, bu azabı kendilerinden uzak tutması, bu azapla karşılaşmaktan, bu azaba uğramaktan kurtarması için Rablerine yalvarıyorlar. Onlar cehennemi görmemişler ama cehennemin varlığına inanıyor; Kur’ân-ı Kerîm’in ve Peygamberimiz’in betimleme ettiği şekliyle cehennemi zihinlerinde canlandırıyor ve onun azabından âlemlerin merhametli Rabbine sığınıyorlar.

Nitekim asr-ı saadette yaşanan şu hâdise cehennem korkusunun kalbe tesirini göstermesi bakımından fazla ibretlidir:

Ensâr’dan bir genç vardı. Kalbini cehennem korkusu sarmıştı. Cehennemden bahsedildiğinde ağlardı. Nihâyetinde evine kapandı. Bu şart Allah Resûlü’ne haber verildi. Efendimiz gencin yanına geldi. Genç, Resûlullah (s.a.s.)’e hasretle baktı, hemen fırladı, Âlemlerin Efendisi’nin boynuna sarıldı ve rûhunu Hakk’a teslîm ederek yere yığıldı. Fahr-i Evren Efendimiz şöyle buyurdu:

“–Kardeşinizi yıkayıp kefenleyin! Cehennem korkusu onun ciğerini parçalamış. Nefsim kudret elinde olan Allah’a ant ederim oysa, Allah onu ateşten korudu. Kim bir şeyi isterse onu elde etmenin yollarını arar, kim de bir şeyden korkarsa ondan kaçar.” (Hâkim, el-Müstedrek, II, 536/3828; Ali el-Müttakî, III, 708/8526) (Kaynak: Tefsir, Prof. Dr. Ömer Çelik)

Mahfiyet ve Tevazudaki Büyük Giz

Gurur ve Tevazu Kimlerde Bulunur?

Alçakgönüllü Göstereni Allah Yükseltir

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/rahmanin-has-kullari-kimlerdir-vasiflari-nelerdir.html