Günümüzde devlete ait nikâh kıyıldıktan sonradan diğer taraftan dinî nikâh kıyılmaktadır. Aynı kişiler üzerinde iki çeşit nikâha gereklilik var mıdır? Devlete Ait nikâhla yetinilmesi muhtemel müdür?

İslâm’da nikâhın rükunleri icap ve kabulden ibarettir. İki şahidin hazırlanmış bulunması ise nikâhın şartıdır. Buna göre akıllı ergen ve Müslüman bir erkekle yine zeki ve ergen bir kız çocuğu iki şahidin yanında biri diğerine evlenme önerge edip, diğeri de bunu kabul etse izdivaç akdi meydana gelmiş olur. Hanefîlere göre velinin iradesinin eklenmesi şart yok, olur ya müstehap hükmündedir. Ancak velisiz evlenmede kızın evlendiği erkeğin denklikte kızdan üstün olması ve keza belirlenen mehrin emsal mehirden yanına varılmaz pahada gabin ölçüsünde düşük olmaması da gerekir. Huysuz durumda kızın aldatıldığı kabul edilerek kızın velisi nikâh akdini bozdurabilir.

BELEDİYE MEMURUNUN KIYDIĞI NİKAH DİNİ NİKAH YERİNE GEÇER Mİ?

Buna göre devlete ait bir nikâh memurunun veya bir din adamının hazırlanmış bulunması nikâhın rükun ya da şartlarından değildir.

Ancak evlilik işinin bir düzene sokulması ve evlenme engeli bulunanların evlenmeye girişim etmesinin önlenmesi gibi nedenlerle Hz. Peygamber döneminden itibaren nikâhların aile büyüklerinin hazırlanmış olduğu bir- mecliste akdedilmesi, bir tavır ve dua yapılması, ardındaki da bir nikah yemeği (velime) verilmesi müstehap görülmüştür.

Günümüzdeki resmi nikahlara gelince; nikâh memuru, şartlarını taşıyan ve Türk Medeni Kanununa göre bir evlenme engeli bulunmayan her vatandaşın nikâhını akdetmekle yükümlüdür. Buna göre, belediye nikâh memuru Müslüman bir hanımla, Hıristiyan veya Yahudi bir erkek evlenmek istediğinde bunu geri çevirme imkânı bulunmaz. Halbuki böyle bir evlilik İslâmî bakımdan geçersizdir. İki süt kardeşin resmi nikâhla evlenmesinde de benzer şart laf konusudur. Durum böyle olunca bütün resmi nikâhların bununla birlikte dini nikâh sayıldığını bildirmek muhtemel olmaz. Bu yüzden evleneceklerde İslâm’ın belirlediği şartların bulunup bulunmadığının bir din adamının denetiminde tesbit edilmesi ve ayrıca İslâmî bir nikâh uygulamasının devam etmesinde fayda vardır. Ülkemizde son yasa değişikliği ile Müftülüklere de devlete ait nikâh akdetme yetisi verilmiştir. Dolayısıyla Müftülük nikâh öncesinde İslâm’a kadar bir izdivaç engeli bulunup bulunmadığını belirleyebilir. Böyle bir kontrolün yapılması mümkün olduğu için, Müftülerin ya da yetki vereceği kimsenin akdedeceği nikâhın dinen de geçerli olması gerekir.

Osmanlı Devleti uygulamasında 1917 tarihli Hukuki Aile Kararnamesi ile dinî ve devlete ait nikâhın birleştirildiği görülür. Adı geçen kararnamenin 37’nci maddesinde, nikâh merasimi esnasında, taraflardan birinin ikametgâhı hâkiminin ya da nâibinin hazırlanmış bulunması öngörülmüştür. Buna tarafından nikâh memuru görevi ifa edecek olan başat naibi, daha önce bildirilen yerdeki nikâh merasimine katılarak gerekli tescilleri yapmakta idi. Bu, Hıristiyanın kilisede, Yahudinin havrada, Müslümanın ise mescid ya da diğer bir salonda evlenmesine imkân veren dinî ve resmi nikâhın birleştirilmiş olan uygulamasından ibarettir.

Bunun benzeri kullanım günümüzde Amerika Birleşmiş Devletlerinde, İngiltere ve İskandinavya gibi ülkelerde görülmektedir. Bu ülkelerde «İhtiyarî medeni evlenme usulü» geçerli olup isteyen Kilise veya Havra’da dinî merasim çerçevesinde, dileyen de başka bir salonda medeni nikâh merasimi ölçüleri içinde evlenebilmektedir. Fakat kişinin inancına kadar seçim edeceği tören hangisi olursa olsun, görevli memur nikâh akdini kayıt etmekte evlendirme ve nüfus kütüklerine kayıt devlet tekelinde bulunduğu için bu durum hukukun parçalanması anlamına gelmemektedir. Bununla herkese inandığı gibi yaşama, evlenme ve aile yuvası kurma özgürlüğü ünlü oluyor.

Fakat şunu da belirtelim ki, reşitlik mezhep görüşüne göre, nikâhta kadının velisinin bulunması sıhhat şartı olduğu için, günümüzdeki devlete ait nikâhlar esnasında velinin de hazır bulunması gerekir. Çünkü hadiste, «Veli ve iki adaletli tanık bulunmadıkça nikâh olmaz.»1 buyurulmuştur. Belediye nikâhında özellikle rüşd yaşından daha sonra veliye yer verilmediği açıktır. Bu yüzden Hanefî mezhebi dışındakilerin devlete ait nikâhtan daha sonra İslâm’a yerinde yeni bir nikâh kıydırması gerekir.

neticede kimi ileri toplumlarda ve Osmanlıların son döneminde başarıyla uygulandığı gibi dinî ve resmî nikâhı birleştirip, insanların inandıkları gibi ve tek nikâh akdi ile aile yuvası kurmalarına imkân verilmelidir. Bu, din ve vicdan özgürlüğünün gereğidir. Nitekim Endonezya’da 20. yüzyılın başlarında evlenmeye İslâm’ın hükümlerini iyi bilen bir kişinin asistan olarak katılması kabul edilmiş ve bu kimse daha sonra «nikâh memurluğu« görevini üstlenmiştir. Bu memur çoğunlukla bir cami görevlisi veya dinî bir memurdur.2 Son zamanlarda Müftülüklere de devlete ait nikâh kıyma yetkisinin verilmesi, bu alanda atılmış kayda değer bir adımdır.

Dipnotlar:

1. Ebû Dâvûd, nikâh, 19; Dârimî, Nikâh, 11; Serahsî, el-Mebsût, V, 31. 2. bk. Halil Cin, İslâm ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Ankara 1974, s. 139 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/resmi-nikah-dini-nikahin-yerine-gecer-mi.html