Sadaka-i cariye evlatlar yetiştirmenin fazilet ve bereketi nedir?

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’tan rivayet edildiğine tarafından Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“İnsan ölünce, üç ameli haricen tüm amellerinin sevabı kesilir:

–Sadaka-i câriye,

–Kendisinden istifade edilen ilim,

–Arkasında duâ eden hayırlı evlât.” (Müslim, Vasiyyet, 14)

Hadîs-i şerîfte ifade edilen bu üç husus bizlere, fânî hayattaki nîmet ve imkânları, ebedî saâdet sermayesi yapabilmenin yollarını göstermekte.

HAYIRLI BİR EVLAT

Peki, bunlardan biri olan evlât, hangi hassâsiyetlerle yetiştirilmeli ki, hadîs-i şerîfte bildirildiği üzere “şanslı bir evlât” olsun?

Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de, bir evlâdın daha dünyaya gözlerini açmadan, annesinin nasıl bir gönül kıvamına sahip olması gerektiği hususunda bizlere Meryem Vâlidemiz’in annesi Hanne’yi örnek veriyor. Nitekim Hanne Hatun, daha yavrusunu doğurmadan önce, Allâhʼa güzel bir kul olması maksat ve arzusuyla, onu Beyt-i Makdis’e adamıştı.

Âyet-i kerîmede bu hâdise bizlere şöyle naklediliyor:

“İmrân’ın karısı şöyle demişti:

«–Rabbim! Karnımdakini âzatlı bir kul olarak sırf Sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyâzımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) haberdar olan Sen’sin!»” (Âl-i İmrân, 35)

Bir müddet sonradan bir kız çocuğu dünyaya getirdi.

“O’nu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken;

«–Rabbim! Ben O’nu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. O’na Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana aleyhinde O’nu ve soyunu Sen’in korumanı diliyorum!» dedi.” (Âl-i İmrân, 36)

O zamana kadar Beyt-i Makdis’e yalnızca erkek çocuklar adanırdı. Bu şekilde nezredilen erkek çocuklar, doğumundan bülûğuna dek orada hizmet ederlerdi. Bülûğdan daha sonra ise, dileyen yine orada hizmete devam eder, dileyen de ayrılabilirdi. Fakat bülûğdan önce Beyt-i Makdis’ten ayrılması câiz değildi.

Buna rağmen Rabbimiz, Hanne’nin gönlündeki ihlâs nedeniyle bu nezri de kabul buyurdu. Bundan sonra, kız çocuklarının da Beyt-i Makdis’e adanması câiz oldu.

Dolayısıyla hayırlı bir evlâda sahip olmayı arzulayan her anne-baba, daha evlâtları doğmadan önce, onların sâlih ve sâliha olmaları için Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmeli.

KURAN'DA İSMİ 34 KEZ ZİKREDİLEN HANIM "HZ. MERYEM"

Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de hiçbir hanımın ismini zikretmezken, Meryem Vâlidemiz’in adını 34 yerde zikrediyor. Ayrıca Rabbimiz; “İffetini koruyan Meryem” buyurarak onu medh ü senâ ediyor. Bu da bizlere gösteriyor fakat, her hanımın mutlakâ sahip olması gereken fârik vasıf “namus”tir. Kadının fazîleti, iffetini korumakla gerçekleşir.

Rabbimiz yine Kur’ân-ı Kerîm’de, anne-babaların yavrularına şanslı bir evlât olmaları yolunda nasıl bir şefkatle yaklaşmaları gerektiğini, bir takım misallerle bizlere ibraz ediyor.

Meselâ kardeşleri Yusufʼu kuyuya atmak gibi büyük bir cürüm işlemelerine rağmen evlâtlarını affeden ve Allâh’ın da onları affetmesi için duâ eden Hazret-i Yâkub -aleyhisselâm-,1 vefat döşeğinde dahî hâlâ onlara güzellikle nasihatte bulunuyordu. Kurʼân-ı Kerîmʼde bu hâdise şöyle haber veriliyor:

“…«Oğullarım! Allah sizin için bu dîni (İslâm’ı) seçti. O hâlde sadece müslümanlar olarak ölünüz.»

Yahut Yâkub’a vefat geldiği vakit siz orada mı idiniz? O süre (Yâkub) oğullarına:

«Benden sonradan kime kulluk edeceksiniz?» demişti. Onlar:

«Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshâk’ın ilâhı olan tek Allâh’a kulluk edeceğiz; biz ancak O’na teslim olmuşuzdur.» dediler.” (el-Bakara, 132-133)

HZ. LOKMAN'IN EVLADINA NASİHATLERİ

Yeniden Lokman -aleyhisselâm-, evlâdına nasihat ederken sözlerine; “Yavrucuğum!” biçiminde son derece yumuşak ve samimî bir hitapla başlıyor. (Bkz. Lokman, 13, 16-17) Benzer şekilde Hazret-i İbrahimʼin de oğlu İsmail’e hitâbında sergilediği aynı nezâket üslûbu, Kurʼân-ı Kerîm’de zikrediliyor. (Bkz. es-Sâffât, 102)

Hazret-i Nuh -aleyhisselâm- da tufanda ölümle burun buruna geldiğinde bile kendisinin peygamberliğini kabul etmediği hâlde oğluna kıyamaz ve; “…Yavrucuğum, bizimle beraber sen de (gemiye) bin, inkârcılarla birlikte olma!..” (Hûd, 42) diye seslenir.

Bu ifadeler, anne-babanın evlâdın terbiyesinde dâimâ dayanıklılık, nezâket ve şefkatle îkaz yolunu tutması gerektiğinin bir telkînidir. Zira evlâtlar, önlerindeki anne-babaya göre şekil alır, onların nasihatleriyle şahsiyetlerini ikmâl ederler.

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in;

“Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzere (temiz ve masum olarak, tevhîde yatkın bir şekilde) doğar. Sonra anne-babası onu (kendi inançlarına tarafından) yahudî, hristiyan ya da mecûsî yapar.”2 hadîs-i şerîfi de, bu hakîkati bâriz bir sûrette hulâsa etmektedir.

Dolayısıyla evlâtlarımıza hoş misal almak, onların ahlâkî gelişimi için şarttır. Meselâ bir anne-baba, söz ve hareketlerinde dâimâ merhametle hareket ederse, çocuğun gönlünde merhamet inkişâf eder. Doğru sözlü olurlarsa, çocuk da dürüstlüğü öğrenir. Huysuz takdirde yalan üzerine kurulu bir hayatı normal karşılar. Nitekim Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, “Gel, sana bir şey vereceğim!” diye çocuğunu çağıran Abdullah bin Âmir’in annesine, aslında bir şey verip vermeyeceğini sormuştu. Hurma vereceğini duyunca da; “Aman uyarı et! Eğer ona bir şey vermemiş olsaydın, senin için bir yalan günahı yazılacaktı.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 80) buyurmuştu.

İnsan daha ziyade, misal aldığı kimseye tâbî elde etmek sûretiyle öğrenir. Ashâb-ı kirâm, Rasûlullah Efendimiz’e tâbî edinmek sûretiyle O’nu yakından tanıdı, fazîlette zirveleşti. Mûsâ -aleyhisselâm- da gittiği Hızır -aleyhisselâm-’a:

(Allah tarafından) sana öğretilen rüşd’ü (hakîkate ulaştıracak ilim ve hikmeti) bana da hoca için sana tâbî olabilir miyim?” (el-Kehf, 66) dedi.

ANNE VE BABANIN ÖRNEKLİKTEKİ ÖNEMLİ ROLÜ

Bu bakımdan anne-baba fazîlette misal olacak ki, o evlât da anne-babaya tâbî olarak fazîlet sahibi olsun.

Çünkü önünde hoş bir misal bulunan çocuğun ibadet hayatını benimsemesi ve içtimâî hayata adapte olması kolaylaşır. Kendisine değer bahşedilen, düşünceleri dinlenen, duygu ve ihtiyaçları dikkate alınan bir çocuk, anne-babası ile sağlıklı bir iletişim kurar. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in çocuklara selâm verdiğini, hatırlarını sorduğunu, tercihlerini öğrenmek istediğini, yani onları muhatap kabul ettiğini görüyoruz. Yeniden onlara ara sıra özel duâlar ettiğini, onlara sır verdiğini, ikramda bulunduğunu, hulâsa; muhabbetle terbiye ettiğini müşâhede ediyoruz.

Hattâ Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, çocuğun yaptığı yanlışları bile onun eğitimi için bir fırsat olarak değerlendirmiş ve kuru kuruya cezalandırmak yerine, yeniden aynı hatayı işlemesini engelleyecek şekilde doğruyu öğretmiştir.

Nitekim bir defasında hurma ağaçlarını taşlayan bir çocuğu yakalayanlar, cezalandırması için onu Sevgili Peygamberimiz’in huzûruna getirmişlerdi. Ama Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onu çıkışmaklâf işitmek yerine merhametle;

“–Evlâdım, ağaçları niye taşlıyorsun?” diye sordu.

Karnının aç olduğunu öğrenince de;

“–Hurma ağaçlarını hiciv da altlarına dökülenleri ye.” buyurarak ona doğruyu öğretti. Hattâ başını şefkatle okşadıktan sonra;

“Allâh’ım, bu yavrunun karnını doyur.” diye duâ buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 85; Tirmizî, Büyû’, 54)

Bir başka seferinde, yemek yemek yerken tabağın içinde elini gayesizce dolaştıran Ömer bin Ebû Seleme’nin bu hatalı hareketine müdâhale etmiş, doğrusunu öğretmeyi de dikkatsizlik etmeyerek o müşfik sesiyle;

“–Yavrum; besmele çek, sağ elinle ve önünden ye.” buyurmuştur. (Buhârî, Et’ıme, 2; Müslim, Eşribe, 108)

Günümüzde, câhiliyenin çağdaş şekli yaşanıyor. Bu zamanda anne-babalar, evlâtlarıyla daha yakından alâkadar olmalı, onların terbiyesini televizyonun, internetin, sokakların insafına bırakmamalı. Evlâtlarına olan muhabbetleri sebebiyle nasıl dünyevî gıdalarla onların karınlarını doyurmaya çalışıyorlarsa, gönül âlemlerini ihyâ edecek olan mânevî gıdalarını da ihmalkârlık etmemelidirler. Bunun için evlâtlarını ufak yaşlarda namaza, infak ve merhamete alıştırmalı, ciddî bir Kurʼân tahsilinden geçirmeli, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i daha yakından tanıtabilmenin azminde olmalıdırlar.

Velhâsıl, her anne-babanın en önemli mes’ûliyeti, ardından hâli ve yaşayışıyla İslâm’ı hoş bir sûrette temsil eden, hayru’l-halef bir tür bırakabilmektir. Bu da Peygamber Efendimizʼin edep metoduyla, yani öğüt ve misal edinmek sûretiyle gerçekleştirilebilir. Zira çocuklar, dikte ve tembihlerden çok, misal olma aracılığıyla eğitilir. Çocuk, duyduğuna ve okuduğuna yok, gördüğüne tâbî olur. Özellikle anne-babasını model alarak kendi davranışlarına istikâmet verir.

Rabbimiz cümlemize, arkamızda râzı ve hoşnûd olacağı bir nesil bırakabilmeyi, lûtf u keremiyle ihsan buyursun.  Âmîn!..

Dipnotlar: 1 Bkz. Yûsuf, 97-98. | 2 Buhârî, Cenâiz, 92; Müslim, Alın Yazısı, 22.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Eylül Sayı: 206

Çocuk Terbiyesinde Dikkat Edilecek Hususlar

Kur'an'a kadar çocuk eğitimi nasıl yapılmalı?

11 MADDEDE ÇOCUK TERBİYESİ

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/sadaka-i-cariye-evlatlar-yetistirmenin-bereketi.html