Bir Müslüman için sıkıntılardan çıkış yolu.

İnsanı yaratan Yüce Rabbimiz, yarattığı varlığı en iyi haberdar olan de şüphesiz yine O’dur. Ayet-i kerimede: “Andolsun, insanı Biz yarattık. Nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu da (Biz) biliriz. Çünkü Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 16) buyrulur. İnsanın ruh halleri, hayatın içinde akıp dışarı giden ayrı tecelliler karşı onun nasıl tavırlar takındığı ise yeniden farklı ayet-i kerimelerle bildirilir:

“İnsan var ya, Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, ‘Rabbim bana ikram etti’ der. Fakat onu deneyip rızkını (azıcık) daraltınca da ‘Rabbim beni aşağıladı’ der. Hayır hayır doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi özendirme etmiyorsunuz, mirası böylece bir alabildiğine yiyorsunuz ki haram-helal olduğuna bakmıyorsunuz, malı da (yığmacasına) o kadar fazla seviyorsunuz.” (Fecr, 15-20)

“İnsana nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirip yan çizer; ona bundan başka hasar ziyan dokunacak olsa ayrıntılarıyla karamsarlığa düşer.” (İsra, 83)

RIZKI ALLAH DARALTIR VE GENİŞLETİR

Bu ilâhî beyanlarla insanın ilâhî tecellîler karşısındaki ayrı tavırlarına dikkat çekilirken bu tecellilerin belli başlı sahib ve fâilinin, hayatın reel sahibinin, kâinatın tek mâlik ve müdebbirinin de sadece Allah Teâlâ olduğu bildirilir: “(Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ama O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara, 254)

Son âyet-i kerimenin tefsirinde Elmalılı merhum der ancak: “Allah, sıkar ve açar, lüzum ferdlere gerekse toplumlara bazan darlık verir, bazan da genişlik. Darlıkta ümitsizliğe düşmemeli, genişlikte azıtmamalı, her iki takdirde cümbür cemaat hâline tarafından iyiliğe rağbet göstermelidir. Dişinden tırnağından uygunca kesip, Allah’a mülk ve bedence, isterse sıkıntılara katlanma etmek ve hiçbir şey bulamazsa da “Sübhanallah, velhamdulillah ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber; Allah’ı tesbih ederim, Allah’a hamd olsun, Allah’dan diğer hiçbir ilah yoktur. Allah büyüktür.” demek sûreti ile olsun karz-ı hasen; (en güzel bir borç) yapılmalı, “Allah’a hoş bir ödünç verilmelidir ki sonu genişlik olsun. Ve siz ne dek kaçınsanız sonunda O Allah’a döndürüleceksiniz. Mükâfat ya da cezanızı bulacaksınız.”

Cenâb-ı Hak, Sevgili Habibini hayatın tüm alanlarında keza fertlere ayrıca toplumlara emsalsiz bir misal şahsiyet olarak göndermiştir. Sevgili Efendimiz tüm ilâhî tecellilerde Hakk’ın murad ettiği davranışlarla önce bir “kul” olarak misal olmuş, daha sonra da “elçilik” sıfatı ile gönderildiği toplumun ilâhî rızaya yerinde bir saadet toplumu olmasını sağlamıştır. İnsanlık tarihine “Asr-ı Saâdet: mesut, huzurlu millet asrı” olarak yazılan bu toplum, defalarca bir tamamiyle, Rasûlullah’ın örnek şahsiyetini kendilerine bir ışık olarak almıştır. Ulu Rabbimiz de öbür ilâhî beyanları ile hem Hakk’ın muhabbetinin hem de ilâhî rahmete kavuşmanın tek yolunun Sevgili Habibine tam bir ittibâ yani önce gönüllerde tam bir teslimiyet daha sonra da her alanda O’na uymakla elde edileceğini ifade etmektedir.

SABREDENLERE MÜJDELE

Tarih boyunca gerek ferdlerin özel hayatlarında, gerekse toplumların hayatlarında zaman zaman genişlikler zaman zaman da darlıklar sıkıntılar olabilmiştir. Kitabımızda: “Andolsun oysa sizi biraz nefret edilen şey ve açlıkla dahası mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek imtihan ederiz. Sabredenlere müjdele.” (Bakara, 155) buyrulmaktadır.

Bu imtihanlarda yerine geçmek oysa Nebîler Sultanı’na uymakla mümkündür. Ümmetine her konuda örnek olan sevgili Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şahsî hayatında sade, mütevazı bir hayatı tercih etmiş, hiçbir vakit içinde yaşadığı toplumun sahip olmadığı imkânları elde etme, onlardan bambaşka yaşamak gibi bir temayülde olmamış, insanlar istek çekmişse, buna herkesten fazla kendisi ve ailesi maruz kalmıştı. Fakat Cenâb-ı Hak tarafından Rasûlullah’a dilerse kendisi için Mekke vadisinin altına çevrilmesi teklifi gelmişti. O sallallâhu aleyhi ve sellem ise: “Allah’ım! Acıktığım zaman Sana tazarru ve niyazda bulunurum, doyduğum süre ise Sana hamd ve senâ ederim” diyerek ayrıcalıklı bir yaşam istememiş, ictimâî şart neyi gerektiriyorsa ona yerinde bir yaşayışı niyaz etmiştir.

İmkânların daraldığı şiddet zamanların bedelini sadece imkânı olmayanlar ödememelidir. İmkânı geniş olanlar keza ellerinden geleni yapmalı ayrıca de “imkânım var, her şeyi elde edebilirim” fikr-i fâsidinden kurtulmalıdır. İsraf, şaşaa ve şımarıklıktan uzak gösterişsiz ve muktesid bir yaşam tercih edilmeli, böyle güç ve dar zamanlarda ise daha çok infak etmek sûreti ile büyük ibtilâlara karşı Hakk’a yakınlık vesilesi bulmalıdır. Allah dostları maddî ve ma’nevî bezginlik ve ibtilalar döneminde keza istiğfara hem de daha çok infak ve yardımlaşmaya ağırlık verirler.

Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in bir ömür sürdürdüğü sâde, iddiasız, zühdî yaşayışının bir hikmeti de kendi aile ferdleri dışarıda, dullar, muhtaçlar, suffadaki ilim ve ibâdetle meşgul gereklilik sahipleri ile beraberliğiydi. Bu garipler O’nun desteği ile hayatlarını devam ettirmekteydiler. O sallallâhu aleyhi ve sellem bir devlet başkanı sorumluluğu ile bunların nafakasını da kendi aile ferdleri gibi düşünürlerdi.

Sonuç olarak Ümmet-i Muhammed’in her ferdinin hangi konum ve durumda olursa olsun birbirine zimmetli olduğu gerçeği asla gözden uzakta tutulmamalıdır.

Bekleyen Adalet’dan ümîd-i övgü

Eylesin her dem Resûl’e bin salât

Kaynak: Abdullah Sert, Altınoluk Dergisi, Sayı: 431

İslam ve İhsan

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/sikintilardan-cikis-yolu.html