Târık Suresi 6. ayeti ne anlatıyor? Târık Suresi 6. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Târık Suresi 6. Ayetinin Arapçası:

خُلِقَ مِنْ مَٓاءٍ دَافِقٍۙ

Târık Suresi 6. Ayetinin Meali (Anlamı):

Yaratıldı fışkırarak dökülen kolay bir sudan,

Târık Suresi 6. Ayetinin Tefsiri:

Bitki olsun hayvan olsun tüm canlı varlıklar gibi insan da toprak ile sudan yaratılmıştır. Ama insanın diğerlerinden çok büyük farklılığı ve üstünlüğü vardır. İnsanın dışındaki canlı varlıklar yaratılışlarını, açılış ve sonlarını düşünmekten mahrum iken insan tefekkür edebilme, düşünüp anlayabilme yeteneğiyle donatılmıştır. İşte âyet-i kerîmedeki “düşünsün” ifadesi, insanın yalnızca topraktan yaratılan maddî varlığına değil, düşünen ve anlayan ma’nevî varlığına uyarı çeker. İnsan, dünya gözüyle göremediği ve ama var olduğu da en dürüst sözlü göre haber verilen yanındaki gözetleyici ve koruyucu karşısındaki acizliğini ve zayıflığını düşünmeli; kibir, gurur ve küstahlığa kapılmamalıdır. Bir taraftan kıymetli, dahası her tarafı kuşatılmış olduğu bilincini taşıyarak şuurlu ve maksatlı bir hayat sürmeye çalışmalıdır. Daha önemlisi insan, kendisini değersiz bir sudan yaratıp geliştirerek düşünen ve anlayan bir varlık düzeyine çıkaran Yüce Becerikli’nın yaratma, koruma ve peşine düşüp takip etme kudretinin büyüklüğünü tefekkür ederek yeniden dirilişin gayet kolay olduğu inancına ulaşmalı; kendi iradesiyle kalbinden ve ruhundan fışkıran bir gayretle samimi olarak Allah’a dürüst mânen yükselmeye çalışmalıdır.

İnsanın hangi şeyden yaratıldığı sorusuna, onun, اَلصُّلْبُ (sulb) ve اَلتَّرَٓائِبُ (terâib) arasından çıkan اَلدَّافِقُ (dâfık) bir sudan yaratıldığı belirtilerek cevap verilir. Dökmek ve atmak anlamlarına gelen اَلدِّفْقُ (dıfk) kelimesinden türeyen اَلدَّافِقُ (dâfık), embriyonun oluşumuna açılış teşkil eden suyun vasfı olarak “dökülen ve atılan” mânasını taşımaktadır. Bu suyun dökülüşünde bir gayret, bir dakiklik, bir cesaret bulunmaktadır. Bu su, icra ettiği ödev bir tarafa bırakılarak dıştan bakıldığında göze güzel gelmeyen değersiz bir su görünümündedir.

İnsanın yaratılışına açılış teşkil eden ve “meni, nutfe” diye isimlendirilen bu su, sulb ile terâib arasından çıkar. Sözlük anlamıyla katı, sert ve şiddetli anlamlarına gelen اَلصُّلْبُ (sulb) kelimesi, daha çok omurgaya ve omurga bölgesine denilir. Burası, insan bedeninin zorlama ve kuvvetinin temelini teşkil eden bir bölgedir. اَلتَّرَٓائِبُ (terâib) ise göğüs, gerdanlık yeri, iki meme arası; kadının iki eli, iki ayağı, iki gözü, iki omuzu ile göğüs arası; göğüs bölgesinde dördü sağda dördü de solda olan sekiz kaburga kemiğinin kapsadığı kısım, göğüs kemiği, meme ve çevresindeki et gibi mânalar taşımaktadır. Şunu belirtelim fakat sulb ve terâib hem erkek hem de kadının anatomisinde bulunmaktadır. Oysa burada kadının devreye sokulup sokulmadığı tartışmalıdır:

Sulbün erkekle, terâibin kadınla alakalı olduğu düşünülünce meninin sulbden, yumurtanın terâibden kaynaklanıp oluştuğu kavranabilir. Böylece her ikisinden kaynaklanan bambaşka sıvılar hakkında, erkeğinki öne alınarak “tek su” ifadesi kullanılmıştır.

Hem sulbün hem de terâibin erkekle ilgili olduğu düşünülünce, erkeğin menisinin oluşma ve akışma alanı sözkonusudur oysa bu alanın sınırları bu iki kavramla çizilmiştir.

Üçüncü bir ihtimalle erkek ve kadının sulb ve terâibinden meydana çıkan iki suyun birleşik haline sinyâl edilmektedir. Bu olasılık, bugünkü bilimsel araştırmalarla da desteklenmektedir.

Şüphesiz tüm varlığı yoktan var eden Allah Teâlâ, ölümünden daha sonra insanı hayata döndürmeye muhakkak kâdirdir. İnsanın yaratılış biçimine bakıldığında onu ilk olarak yaratanın her tarafta geri döndürmeye, mahşer günü dirilterek huzuruna dikmeye ve kendi azamet, güç ve kudretini göstermeye kâdir olduğu anlaşılır. Allah Teâlâ’nın insanı baştan dirilteceği o dehşetli gün, bütün sırların yoklanacağı, imtihan meydanına serilip Allah’a arzedileceği hesap günüdür. Bu hesap gününde kalplerde gizlenen niyetler, düşünülen dar şeyler; kin, haset, intikam, şehvet, sevgi, rahmet ve acıma gibi olumlu olumsuz tüm duygular; namaz, oruç, hac ve zekât gibi emirlerin yerine getirilip getirmediği gibi durumlar birer birer ortaya serilecek, iyisi kötüsünden ayırdedilecek ve teker teker hesabı görülecektir. Böylece rahat tutulan her fikir, gaye ve duygu o gün ya kişinin yüzünde bir zînet bir süs, veya kara bir leke olarak belirecektir. Bu durumda artık kişinin yüzünü karartacak şeyleri kuytu tutmaya ne gücü yeter ne de onlardan nedeniyle kendisini Allah Teâlâ’ya karşısında savunacak bir yardımcısı bulunur. Bu bakımdan o dehşetli günde insanın ortaya dökülen sırları yüz karartmayacak, güzel ve temiz sırlar ise; o kimse selîm bir kalple Mevlâsının huzuruna varmış ise ona ne mutlu! Yok eğer fâş olunan sırlar yüz karası olacak iğrenç şeyler ise kulun vay haline!

Bu gerçekleri hesap ederek insan, yaratılışına bakmalı da sulb ile terâib arası gibi bir kafes, bir geçit olan dünyada Marifetli’nın kendisine verdiği baskı, istidat ve kabiliyetleri fena yollarda kullanmamalı, kendini nefsinin alçak arzularına kaptırmamalı, üstünde tekrar tekrar hazır bulunan bir bekçi bulunduğunu bile bile, sırların ortaya çıkacağı günde pak sırlarla Hakk’ın huzuruna ulaşmak için lekesiz bir kalb-i selîm ile hareket etmeli, bu dünya geçidinde zorluklara göğüs gererek bu cilt kafesinden kamil iman ve sâlih amellerle Allah’a gitmeye gayret etmelidir. Bunun için de Kur’an’ın verdiği haberlerin gerçekleğine ve bunların katiyen şaka olmadığına tam anlamıyla inanarak, onun gösterdiği yolda yürümelidir:

Târık Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Târık Suresi 6. ayetinin meal karşılaştırması ve öteki ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/tarik-suresi-6-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html