Talâk Suresi 1. ayeti ne anlatıyor? Talâk Suresi 1. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Talâk Suresi 1. Ayetinin Arapçası:

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَطَلِّقُوهُنَّ لِعِدَّتِهِنَّ وَاَحْصُوا الْعِدَّةَۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ رَبَّكُمْۚ لَا تُخْرِجُوهُنَّ مِنْ بُيُوتِهِنَّ وَلَا يَخْرُجْنَ اِلَّٓا اَنْ يَأْت۪ينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍۜ وَتِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّٰهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۜ لَا تَدْر۪ي لَعَلَّ اللّٰهَ يُحْدِثُ بَعْدَ ذٰلِكَ اَمْرًا

Talâk Suresi 1. Ayetinin Meali (Anlamı):

Ey Peygamber! Eşlerinizi boşayacağınız zaman, iddetlerini dikkate alarak onları boşayın; iddet günlerini de ayrıntılarıyla hesap edin. Rabbiniz olan Allah’a gönülden saygı besleyip O’na karşı gelmekten sakının. Boşanmış eşleri, zinâ ve hırsızlık gibi apaçık bir hayâsızlık yapmadıkça, iddet boyunca kocalarıyla birlikte yaşadıkları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkıp gitmesinler. Bunlar, Allah’ın belirlediği sınırlardır. Kim Allah’ın belirlediği sınırları çiğnerse, sahiden kendisine yazık etmiş olur. Bilemezsin, ola ki de Allah bundan daha sonra yeni bir şart meydana getiriverir.

Talâk Suresi 1. Ayetinin Tefsiri:

Allah Teâlâ, öteki peygamberlere “Ya İbrâhim!”, “Ya Mûsâ!”, “Ya İsa!” gibi isimleriyle hitap ederken, Peygamberimiz (s.a.s.)’e “Ey Nebî!”, “Ey Rasûl!” şeklinde hitap buyurur. Bununla hem Allah Resûlü (s.a.s.)’in kendi katındaki derecesinin yüksekliğini haber verir, hem de mü’minlere Peygamberlerine nasıl saygılı bir hitapta bulunacaklarını öğretir.

Âyet-i kerîmede önce Efendimiz (s.a.s.)’e hitap edildiği halde, hemen peşinden çoğul sîgasıyla “boşadığınız vakit” buyrularak hitap tüm mü’minlere çevrilir. Çünkü bahsedilen husus, sadece Resûlullah (s.a.s.)’i yok, böyle bir problem yaşayan herkesi alakadar etmektedir.

اَلطَّلَاقُ (talâk) lügatte “salıvermek, bir bağı çözmek, emrindeki bulunanı salıvermek” mânalarına gelir. Dinî mânada ise nikâh bağını çözüp kadını özgürlük bırakmaktır; daha açık bir ifadeyle “boşamak”tır. İslâm, boşanmayı helâllerin Allah’a minimum hoş geleni olarak kabul etmekle beraber, dağıtılmış sebeplerle şiddetli geçimsizlik yaşamış eşlere, bir çıkış yolu olarak meşrû kılmış ve onun şartlarını da beyân etmiştir. Nitekim Bakara sûresi 226-242. âyetlerde bu hususa genişçe yer verilir. Keza Ahzâb sûresi 49. âyette de meselenin bir yönüne bağlantı edilir. Talâk sûresindeki bu âyet-i kerîmelerde ise boşanma ile alakalı şu hükümler yer alır:

Birincisi; kadınlarını boşamak isteyen erkekler, onları âdetten temizlendikten sonra temizlik sürelerinin başında, henüz onlarla cinsî münasebette bulunmadan önce boşamalıdırlar. (bk. Buhârî, Talâk 2; Müslim, Talâk 1) Bekleme süresini dikkatlice saymalı, en ince ayrıntısına kadar hesap etmelidirler. Bu üç hayız ya da üç temizlenme müddetidir. Bu müddet içinde -ric’î talâkta- koca karısına yeni bir nikâh ve mehir gerekmeksizin dönebilir. Bu süre dolduktan sonra boşanma kesinleşir.

İkincisi; az önce bekleme süreleri tamamlanmadan o kadınları, kendileriyle birlikte oturdukları evlerinden çıkarmamalıdırlar. Kadınlar da evi terk edip gitmemelidir. Fakat fena bir meslek, çirkin bir tutum, zinâ ya da hırsızlık gibi büyük bir günah, öldürmeye kastetme ya da asıl-babaya hakaret gibi fahiş bir kusur söz konusu olursa evden çıkarılırlar. Bunlar Allah’ın belirlediği sınırlar olup bunlara riâyet etmek gerekir. “Bilemezsin, şayet de Allah bundan sonradan yeni bir koşul meydana getiriverir” (Talâk 65/1) buyruğuna tarafından; bu süre içinde vicdan azabı belirebilir. Akl-ı selim hâkim olabilir. Yuva yıkmanın acı sonuçları daha yakından hissedilerek nefretin yerini sevgi alabilir. Bu Nedenle izdivaç daha sağlam bir şekilde tekrar tesis edilebilir.

Üçüncüsü; kadınlarının umma süreleri tamamlanmaya yaklaşan kocalar, ya eşlerine güzellikle,  meşrû çerçeve içinde ve haklarına riâyet ederek dönüp evliliği devam ettirirler. veya meşrû çerçeve içinde ve güzellikle onlardan ayrılırlar. Onları askıda bırakmaya hakları yoktur.

Dördüncüsü; hanımlarına döndüklerini ya da onlardan ayrıldıklarını iki adil şâhitle tespit etmelidirler. Şâhitlik için çağrılan kişiler de, Allah için şâhitliği içten yapmalıdırlar. Dört mezhep imamı manzara birliği içinde şâhit tutmanın vacip değil, mendup olduğunu söylemiş; bunu çıkacak anlaşmazlıkların çözümünde hikmetli bir tavsiye olarak kabul etmişlerdir.

Beşincisi; boşanma ile alakalı verilen bu öğütleri yerine getirmede Allah’tan korkmalıdır. Allah’tan korkarak bu şekilde davranan bir kimse için Allah elbette bir çıkış yolu nasip eder. Dolayısıyla buradan, Allah’tan korkmadan bu hususlarda dilediği gibi davranan bir kimsenin önüne, Allah’ın birçok zorluklar çıkaracağı ve onun bir çıkış yolu bulamayacağı anlaşılabilir.

Resûlullah (s.a.s.) bir gün:

“–Ben bir âyet biliyorum. Şâyet insanları onu tutsalardı hepsine yeterdi” buyurmuştu.

Ashâb-ı kirâm (r.a.):

“–Ey Allah’ın Rasûlü, bu hangi âyettir?” dediler.

Resûl-i Ekrem (s.a.s.):

“...Kim Allah’a gönülden saygı besleyip O’na karşısında gelmekten sakınırsa, Allah zorluklar karşısında ona bir çıkış kapısı açar” (Talâk 65/2) âyetini tilâvet buyurdu. (İbn Mâce, Zühd 24)

Bundan Başka Allah, kendi emrine yerinde davranan kullarını ummadıkları yerden rızıklandırma sözü vermektedir. Bu laf mühimdir. Çünkü boşadığı kadını umma süresi her tarafında evinde tutması, onun nafakasını vermesi, ayrılırken kalan mehrini tamamlaması ve gücü yetiyorsa ona bir şeyler vermesi, kuşkusuz kocaya finansal bir yük getirecektir. Karısını boşayan bir erkeğin ondan hoşnut olmadığı da bir gerçektir. Bu bakımdan hâlâ onun için birtakım harcamalar yapması kocanın zoruna gidebilir. Bilhassa somut yönden sıkışık olan bir kimse için bu fazla daha zordur. Fakat Allah’tan korkan bir kimse bütün bunlara katlanmalıdır. Çünkü, onun kalbi kuytu olabilirse de, Allah’ın rızk veren eli gizli değildir. Kim O’nun emrine uyup, mal harcamak durumunda kalırsa, Allah o kimseye hiç varsayım edemeyeceği bir yerden karşılığını verir. Çünkü O, ne dilerse onu yapma, yerine getirme gücüne sahiptir. Hiçbir güç, O’nun, muradını yerine getirmesine engel olamaz.

Her hususta Allah Teâlâ’ya güvenip dayanmanın ne türlü şanslı sonuçlara vesile olduğunu Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle haber verir:

“Eğer siz gereği gibi Allah’a güvenip dayansanız, Allah Teâlâ, sabahları anlamsız kursakla çıkıp akşamları dolu kursakla dönen kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırır.” (Tirmizî, Zühd 33; İbn Mâce, Zühd 14)

Âyetlerde belirli bir öteki nokta şudur:

Allah, her şey için kesin bir ölçü koymuştur. O göklere, yere, tüm varlıklara bir ölçü koyduğu gibi, insanların yapacakları işlere de bir ölçü getirmiştir. Allah’ın nizamında ölçüsüz hiçbir şey yoktur. Benzer şekilde Ulu Rabbimiz boşamaya, umma süresine, kadına geri dönmeye, üzüntüye, sevince, rızka ve her şeye bir ölçü koymuştur. Nitekim kadınların umma sürelerini de âdetli, âdetsiz, gebe olup olmadıklarına tarafından bir ölçüye tarafından takdir etmiştir. Bunu haber vermek üzere şöyle buyuruyor:

Talâk Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Talâk Suresi 1. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/talak-suresi-1-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html