Vâkıa Suresi 19. ayeti ne anlatıyor? Vâkıa Suresi 19. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Vâkıa Suresi 19. Ayetinin Arapçası:

لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ

Vâkıa Suresi 19. Ayetinin Meali (Anlamı):

Bu şaraptan ötürü ne başları ağrır, ne de sarhoş olurlar.

Vâkıa Suresi 19. Ayetinin Tefsiri:

İmân-ı kâmil, sâlih ameller ve şanslı işlerle Allah’a en ince ayrıntısına kadar yakınlaşmış bulanan “sâbikûn” zümresine “mukarrebûn” ünvanı verilir. Bunların birçok daha önce gelip geçmiş ümmetlerden, az bir kısmı da sonraki ümmetlerden olacaktır. Çünkü önce gelip geçen peygamberlerin ve onlarla beraber hakkın mücâdelesini veren seçkin mü’minlerin bu zümreden olacağında belirsizlik yoktur. Aynı şekilde Resûlullah (s.a.s.)’in ve İslâm’ın yaşanıp bütün dünyaya yayılmasında koskocoman fedakârlıklar gösteren ashâb-ı kirâmın bu zümrenin içinde oldukları şüphesizdir. Nitekim âyet-i kerîmede: “Muhâcir ve ensardan iman, amel, Allah yolunda infak ve cihadda öne geçen ilkler” övülmektedir. (bk. Tevbe 9/100) Bir görüşe göre de bunların çoğu, İslâm’ın ilk devirlerinden, az bir kısmı ise son devirlerinden olacaktır. Her iki ihtimale kadar de bizim o seçkin zümreye girebilmek için maddi-manevî gücümüzün son noktasına kadar Allah’ın dinini öğrenme, öğretme, yaşama ve yaşatma yolunda tarifi imkânsız bir cömertlik ve fedakârlıkla hareket etmemiz gerektiği anlaşılmaktadır. Banal bir kulluk ile değil “sâbikûn” grubuna girebilmek, “ashâb-ı meymene”den yapabilmek bile zordur.

Hoca Ahmed Yesevî (k.s.) ne güzel tavsiye verir:

“Himmet kor’un can biliğa muhkem çalmaz

Mâsivânı muhabbetin özdin salmay

Göz yaşını nisâr iylâp zârın itmay

Esrâr yolun merdanlardın bilse bolmas.” 

“Bir insan; himmet kuşağını beline uygunca sarmaz, dünya sevgi ve bağlılığını kalbinden çıkarıp atmaz, Allah yolunda göz yaşları dökerek ağlamazsa, o adama Allah’a yakın olma sırlarının yolunu en büyük şeyhler, mürşitler bile açsa tekrar yürüyüp gâyeye eremez. Sırr-ı ilâhîye giden yolda acemi acemi bakınır, yollarda kalır.”

Ancak büyük bir gayretle bu seçkin, tâlihli ve bahtiyâr zümreye katılabilenlere cennette şu nimetler ihsan edilecektir:

    Bunlar her türlü nimetlerle donatılmış cennetlere yerleştirilirler.

    Altın, inci, ipekli, yakut, elmas gibi kıymetli mücevherlerle işlenmiş ve birbirine yakın dizilmiş son derece güzel koltuklar üstünde yüzleri birbirine bakacak şekilde iki taraflı otururlar. Biri diğerinin sırtını görmez.

    Hiç değişmeyecek, güzellikleri hiç bozulmayacak baki gençler, durmadan akıp giden içecek gözesinden içi doldurulmuş testilerle, sürahilerle, ibriklerle ve kadehlerle cennetliklerin çevresinde dolaşırlar. Onlara defalarca kadeh sunarlar. Lakin bu içecekten içenlerin ne başları ağırır ne de akılları gider. Cennet içeceği tutku verir, fakat ayyaş etmez. İnsanın aklını alıp saçmalıklara sürüklemez. Yahut bu içeceği içmekle sızıp ağızlarından, burunlarından salyalar akmaz.

    İstedikleri, seçip beğendikleri türlü türlü meyveler, canlarının çektiği kuş etleri…

    Hiçbir elin değmediği, üzerine tozun düşmediği, bu sebeple son derece saydam ve parlak olan, sedefinde sarmalanıp gizlenmiş inciler misâli kocaman hoş gözlü hûriler…

    Mü’minler cennette hiçbir manâsız söz, yalan, gıybet, bühtân, kınama, suçlama, alay ve aşağılama duymazlar.

Kötü bir toplum içinde yaşayan mânevîyat ehli, selim tabiatlı insanlar, Allah Teâlâ’nın cennette mü’minlere va‘dettiği bu nimetin ne değin büyük bir nimet olduğunu gayet iyi bilirler. Mü’minler orada yalnızca “selâm, selâm” sözü duyarlar. Birbirlerine selâm verirler, esenlik dilerler, daima barış içinde bulunurlar, arasında en ufak bir kırgınlık ve pürüz olmaz. Dostlukları günden güne ziyâdeleşir. Dahası Allah Teâlâ’nın ve meleklerin verdikleri selamı duyarlar, aldıkları manevî tutku arttıkça artar.

Derhal sıra ashâb-ı yeminde:

Vâkıa Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Vâkıa Suresi 19. ayetinin meal karşılaştırması ve öteki ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/vakia-suresi-19-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html