Vâkıa Suresi 47. ayeti ne anlatıyor? Vâkıa Suresi 47. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Vâkıa Suresi 47. Ayetinin Arapçası:

وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ

Vâkıa Suresi 47. Ayetinin Meali (Anlamı):

Ve şöyle diyorlardı: “Sahi biz, ölüp de toprak olduktan ve kemik yığınına dönüştükten sonradan mı, yani biz o halde iken mi yeni bir yaratılışla bitmiş diriltileceğiz? Bu, olacak şey yok!”

Vâkıa Suresi 47. Ayetinin Tefsiri:

Melun, bedbaht ve kötü kimseler olan “ashâb-ı şimâl”in öte dünyada karşılaşacakları fecî âkıbet şu şekilde haber verilir:

  سَمُومٌ (semûm): Vücudun ve derinin gözeneklerinden içe doğru giren, iliklere ve beyinlere dek işleyen zehirli, sıcak, kavurucu bir alev.

  حَم۪يمٌ  (hamîm): Harareti en ileri dereceye ulaşmış kaynar su. O kavurucu ateş cehennemliklerin bedenlerini ve ciğerlerini yakacağı zaman, onlar bu kaynamış suya koşacaklardır. Tıpkı, yangından, o yangını söndürmek için suya koşanlar gibi. Ama oraya varınca suyun son derece sıcak ve kaynamış olduğunu göreceklerdir. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Onlara, içince bağırsaklarını paramparça eden kaynar sudan içirilir.” (Muhammed 47/15)

  يَحْمُومٌ (yahmûm): Cehennemin simsiyah dumanı. Kömür ya da kurum gibi kararıp duran sisli boğucu bir gölge. Bu, serinlik ve rahat veren bir gölge değil, brülör ateşin kara dumanıdır. Buna “gölge” denilmesi, kâfirlerle alay etmek içindir. Onlar fazla sıcaktan bu gölgeye sığınmaya çalışacaklar, ama sığındıkları zaman bunun gölge yok, simsiyah kavurucu cehennem dumanı olduğunu göreceklerdir. Bu gölgeyle ilgili şöyle buyrulur:

“Kıyamet günü inkârcılara şöyle denir: “Haydi, yalan saydığınız o azaba dürüst gidin! Üç sütun hâlinde yükselen o kapkara cehennem dumanının gölgesine girin!” Bir gölge ancak ne serinlik verir, ne de alevden korur. O ateş, saraylar büyüklüğünde kıvılcımlar fırlatır; sarı erkek deve sürüleri gibi dağılan kıvılcımlar. Gerçeği yalanlayanların o gün vay haline!” (Murselât 77/29-34)

  Yiyecekleri zakkûm olacaktır. (bk. Sâffât 37/64-65) O son derece fena, acı ve berbat yiyecekle karınlarını tıka basa dolduracaklar, üstüne de tarifi imkansız derecede kaynar cehennem suyundan içeceklerdir. Yalnız bu içme basmakalıp bir su içme şeklinde olmayacak; susama hastalığına tutulmuş develerin içtiği gibi içeceklerdir. اَلْه۪يمُ (hîm), hastalığı sebebiyle delirmiş gibi su içen, içtikçe suya kanmayan susuz develer anlamında bir kelimedir. Ama içtikleri bu su o bedbahtları kandırmayacak, hararetlerini daha da artıracaktır.

Bahsedilen şahısların böyle feci bir âkıbete uğramalarının sebebi şudur:

Birincisi; sahip oldukları nimetlerin şükrünü yerine getirecek yerde nankörlük etmek ve bunlarla şımarmak, lüks ve nefsânî hayata dalıp Allah’ı hatırından çıkmak.

İkincisi; büyük günah üzerinde ısrar etmek. Bu, en büyük günah olarak tanıdık şirk ve küfürdür. Diğer tüm günahlar, hep bundan kaynaklanmaktadır.

Üçüncüsü; öldükten sonra her tarafta dirilişi ve âhiret hayatını inkâr etmek.

Halbuki şu heybetli delillere fikir ve idrak nazarıyla bakılacak olsa, Allah’ın varlığı, birliği, baki kudreti ve âhiretin varlığı gibi gerçekleri anlayıp benimsemek ve bütün bir açık sözlülük ve teslimiyet içinde Hakk’a kulluğa yönelmek hiç de zor olmayacaktır:

Vâkıa Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Vâkıa Suresi 47. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/vakia-suresi-47-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html