Çok kimse tarafından bilinmeyen, kulaktan dolma bilgilerden ibaret bir meslektir denizcilik. Denizci yakını olmayan bu meslek dalı hakkında çok bilgiye sahip değildir. Kazancının çok iyi olduğu ve tüm dünyayı gezme fırsatı sunduğundan başka hiçbir yönü öne çıkmamıştır. Ancak güzel taraflarından çok sıkıntılı yönleri ağır basan bir meslektir.

Denizci olmayanlar gemileri ya limanda ya da kıyıya yakın seyir gerektiren yerlerde; boğaz geçişlerinde ya da nehirlerde görürler. Nasreddin hoca'nın meşhur "siz gidin, damdan düşen birisi gelsin" lafının belki de en çok hayat bulduğu meslektir. Hiç de dışardan görüldüğü gibi bir meslek değildir. Çünkü limanlardan ve kıyı seyrinden ibaret değildir. Büyük kısmı uçsuz bucaksız okyanuslar ortasında geçer. Gurbette olmak, mahrumiyet bölgesinde olmak, en yakın medeniyetten yüzlerce mil uzakta olmak belki de en meşakkatli taraflarındandır

Karadaki bir mesleğe nazaran kazancının iyi olduğu doğrudur. Ancak ne kadar kazanırsanız kazanın akşam yemeğinden sonra ikinci dilim karpuzu yiyebilmek lükstür. Bir ayı aşkın süren kesintisiz yolculuklar sebebiyle biten kumanyalar yediklerinizden ödün vermenize sebebiyet verir. Kazancınız ise köşedeki bakkala gidip istediğinizi almanızı sağlamaz. 

Dünyayı gezdiğiniz, yeni yerler gördüğünüz ve yeni insanlarla tanışma fırsatı bulduğunuz doğrudur. Ancak insanın yeni yerler görmesi yeni kişiler tanıması bunu sevdikleri ile paylaşamadıktan sonra ne anlam ifade eder? Bir ünlünün şu meşhur lafı gelmiştir hep aklıma. "İnsanın lüks bir aracının olması önemli değildir. İnsanın lüks bir aracı olduğuna şahitlik edecek insanların olması önemlidir." Dünyayı bedavaya gezmek tabi ki insanı aşka getiren bir yönüdür bu mesleğin. Ancak bu gezintiler esnasında karşılaştığınız tehlikeler sizce buna diyet olabilecek nitelikte midir? Kendinizi korumak için kullanabileceğiniz hiç bir savunma silahı bulundurmanıza müsade edilmeyen bir metal yığınınında son teknoloji silahlarla cirit atan korsanlarla karşı karşıya gelmek, sıkıca bağlanmış bir koyunun kurtların arasına atılmasından farksızdır. Tüm tehlike tabi ki korsanlardan ibaret değildir. Filmlerde bilgisayar efektleri kullanılarak oluşturulan on metreden büyük dalgalar deniz yaşantısında karşılaşacağınız en büyük tehlikelerdendir. Karada; günün koşturmacasından, telaşesinden ve gürültüsünden sonra başınızı yastığa koyduğunuzda rahat bir nefes alabilirsiniz. Ancak denizde bu durum çok farklıdır. İçine girdiğiniz bir fırtına günlerce hatta haftalarca sürebilir. Günlük yaşantınız boyunca yaptığınız en temel aktiviteler büyük problem haline gelir. Fırtınanın içinde ceviz kabuğu gibi savrulan bir gemide sağa sola savrulmaya çalışan tabakları tutmaya çalışarak yemek yediğinizi, ayakta durmakta zorlanırken duş almaya çalıştığınızı, sağa sola savrulurken uyumaya çalıştığınızı düşünün.

Sağlık sorunları bir başka tehlike kaynağıdır. En ufak bir rahatsızlık uydu telefonu ile bağlantıya geçilen doktor tavsiyesi ve gemi revirindeki ilaçlar aracılığıyla tedavi edilmeye mahkumdur. Doktor müdahalesi sonucunda tedavi edilebilecek bir çok hastalık gemide ölümle sonuçlanabilir. Apandist patlaması ya da bir uzuv kaybından kaynaklı kan kaybı kolayca ölümünüze sebep olabilir. Buna en iyi örnek baş parmağını bir kaza sebebiyle kaybeden bir gemicimden dinlediğim olaydır. Olayı anlatırken kullandığı şu cümleler hiç aklımdan çıkmadı. "Baş parmağım koptuğunda ilk düşündüğüm şey eğer karada olsaydım en yakın hastaneye yetişip tekrar parmağımı kazanabileceğim olmuştu. Denizciler olarak ne kadar çaresiz olduğumuzu onlarca yıllık tecrübem değil yerde duran baş parmağıma uzun uzun baktığım o an anladım."

Bütün bunlar deniz hayatının sıkıntılarının yanlızca ufak bir kısmını oluşturur. Deniz insan oğluna hep geçim kaynağı oluşturmuştur. Nimetlerinin sonu yoktur. Ancak deniz acıma duygusundan yoksundur. Tüm bu zorluklara göğüs gererek bayrağımızı dünyada temsil eden bütün denizci abilerimizin ve kardeşlerimizin Allah yardımcısı olsun. Allah selamet versin.