İslam hukukuna tarafından halifenin hak ve vazifeleri nelerdir?

Halife seçilen kişinin bir takım adalet ve vazifeleri vardır. Her şeyden önce idareciyi dinleyip boyun eğmek gerektiği üstünde bol miktarda durulur. İslâm âlimleri bir kısım hataları sebebiyle hemencecik idareciye başkaldırmak gerekmediğini vurgulamışlardır. Ömer Nesefî ehl-i sünnet âlimlerinin bu konudaki görüşlerini şöyle hulâsa eder: “İmâmda (idarecide) mâsum olma şartı aranmaz. İmamın, zamanının en üstünü olması durum değildir. Allah Teâlâ’ya itaat hâlinin hâricine çıktı, fasık ve acımasız oldu, diye imam azledilmez. Salih olsun facir olsun herkesin ardındaki namaz kılmak caizdir.”[1] Nitekim Hulefâ-yı Râşidîn’den sonra gelen idarecilerden fısk ve günah zuhur etmiş, cevr ve gaddarlık yayılmış ama bu, devlet başkanını azletmeyi gerektirecek bir sebep olarak görülmemiştir. Zira diğerinin zararı daha büyük olacaktır.[2]

HALİFENİN GÖREVLERİ

Hadislerde Müslümanların en mühim vazifelerinden birinin, devlet başkanına itaat ve yardımcı olmak olduğu açıklama edilir. Bu konuda Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim bana isyan ederse Allah’a isyan etmiş olur. Kim benim ödev ettiğim idareciye itaat ederse, bana itaat etmiş olur. Kim benim tayin ettiğim idareciye isyan ederse bana ayaklanma etmiş olur. İdareci, kalkan gibidir, onun ardında düşmana karşısında savaşılır. Eğer o Allah’a karşı takva sahibi olmayı emreder ve adaletle idare ederse bu sebeple ecre nail olur. Böyle yapmazsa büyük bir vebal yüklenmiş olur.”[3]

“(Sultan göre) üzerinize henüz âzat edilmedik ve başı kara üzüm dânesi gibi ufak ve siyah bir habeşî esir zeka vali veya emir ve memur ödev edilse, onu dinleyip itaat ediniz!”[4]

“Kim idarecisinde hoşlanmadığı bir şey görürse ona sabretsin! Zira her kim ki sultanın (himayesinde bulunan cemaatten ve İslâm birliğinden) bir karış miktarı harice çıkarak (idareciye muhalefet ve isyan halinde vefat ederse) o kimse cahiliye ölümü üzere ölüm eder.”[5]

“Kim (devlet başkanına) itaatten el çekerse Kıyamet günü Allah’ın huzuruna, makbul bir mazereti olmadığı halde çıkar. Ve her kim de boynunda bir beyʻat olmadığı (müslüman idareciye tâbi olmadığı) halde ölürse, cahiliyet ölümü gibi (bir ölümle) ölür.”[6]

Seleme b. Yezîd (r.a) Rasûl-i Ekrem (s.a.v)’e: “Yâ Rasûlallâh! Başımıza, bizden haklarını bütünüyle isteyen ancak haklarımızı bize vermeyen idareciler gelirse ne yapalım, siz ne emir ve irade buyurursunuz?” diye sordu. Allah Rasûlü (s.a.v) ondan yüz çevirdi. Bu hâl üç defa her tarafta edince Eşʻas bin Kays (r.a) onu tutup çekti. Nihayetinde Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Siz laf dinleyin ve itaat edin! Onların yapmaları gereken vazifeler vardır (yerine getirirlerse ecir alırlar, getirmezlerse mes’ul olurlar), sizin de onlara aleyhinde vazifeleriniz vardır (yaparsanız ecir alırsınız, yapmazsanız mes’ul olursunuz).”[7]

Müslüman idarecinin aleyhine çalışmanın ise insanın sırtına koskocoman bir vebal yükleyeceği açıklama edilir. Ebû Zerr (r.a) (Halife ile tartışıp) Rebeze köyüne inzivaya çekildiği zaman, Irak ehlinden bir kafile ile karşılaşmıştı. Iraklılar: “Ey Ebû Zerr! Sana yapılanları işittik. İsyan bayrağını aç, sana destek için istediğin kadar adam kazanç!” dediler. Ebû Zer (r.a): “Yavaş olun ey ehl-i İslâm! Ben Rasûlullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu işittim: «Benden sonradan sultan olacaktır. Siz, müslümanların sultanına değerinde verip onu aziz tutunuz, şerefini artırınız! Zira her kim müslümanların sultanının gözden düşüp alçalması ve zelil olması için çaba ederse, İslâm’ı yaralamış ve İslâm karşısında kötü bir gedik açmış olur ve o gediği kapatıp eski haline getirmedikçe onun tevbesi makbul olmaz».”[8]

Ebû Zerr (r.a) Minâ’da iken halife Hz. Osman’ın namazları dört rekât kıldırdığını duyunca buna çok kızmış ve ağır sözler söylemiş. Daha Sonra da kalkıp namazı dört rekât kılmış. Kendisine: “Birazcık önce Emîru’l-mü’minîn’i ayıpladın, hemen de onun yaptığını yapıyorsun?” diye bunun sebebini sormuşlar. Bunun üzerine şu cevabı vermiş: “İhtilaf içeri almamak böyle yapmaktan daha şiddetlidir. Rasûlullah (s.a.v) bize hitapta bulundu ve şöyle buyurdu: «Şu bir hakiki ama benden daha sonra sultan olacak. Sakın müslümanların sultanının gözden düşüp zelil olması ve kuvvet kaybetmesi için çalışmayınız! Zira her kim müslümanların sultanının gözden düşüp alçalması ve zelil olması için çaba ederse, kendi boynundan İslâm bağını koparıp atmış olur. İslâm aleyhinde açmış olduğu bu yarayı kapatmadıkça o kimsenin tevbesi kabul olmaz. Ama açtığı gediği kapatır -fakat bunu yapması neredeyse imkânsız gibidir-, yeniden böyle bir şeye teşebbüs etmez ve sonradan dönüp sultanı yücelten, onun izzeti için çaba eden kişilerden olursa o süre tevbesi kabul edilir!».”[9]

Bu konudaki naslardan, yöneticinin, Allah’ın dinini koruyup, hükümlerini icra etmek, icabında bunun için cihat etmek ve halkın maslahatlarını yerine getirmek için gayret etmesi, buna mukabil müslümanların da zorlukta ve kolaylıkta, hoşlandıkları ve hoşlanmadıkları durumlarda her hâlükârda ona itaat etmeleri gerektiği anlaşılmaktadır.

Dipnotlar:

[1] Taftazânî, Şerhu’l-Akâid, s. 331-336. 2 Bkz. Taftazânî, Şerhu’l-Akâid, s. 333. 3 Buhârî, Cihâd, 109. 4 Buhârî, Ahkâm, 4. 5 Buhârî, Fiten, 2. 6 Müslim, İmâret, 58. 7 Müslim, İmâre, 49. 8 İbn Ebî Âsım, Ebû Bekir Ahmed b. Amr b. Dahhâk b. Mahled benzer-Şeybânî (v. 287), es-Sünne (I-II), thk. Muhammed Nâsıruddin el-Elbânî, Beyrut: el-Mektebü’l-İslâmî, 1400, II, 513 (Elbânî “sahih” olduğunu söylemiştir); Süyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 9048. Bkz. Ahmed, V, 165; Beyhakî, Ahmed b. Huseyn b. Ali b. Musa Husrevcirdî Horasânî, Ebû Bekir (v. 458/1066), Şuabu’l-iman (I-XIV), thk. Abdülalî Abdülhamid Hâmid - Muhtâr Ahmed en-Nedvî, Riyâd: Mektebetü’r-Rüşd, 1423/2003, IX, 479/6989. 9 Ahmed, V, 165; Beyhakî, Şuab, IX, 479/6989. Şuayb Arnaût, Ebû Zer’den nakleden ravinin müphemliği sebebiyle “çelimsiz” olduğunu söylemiştir.

 

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/halifenin-hak-ve-gorevleri.html