Duygu Bay: İyileşmek ve mutlu olmak için affetmek gerekli midir ABONE OL

Duygu Bay: İyileşmek ve mutlu olmak için bağışlamak gerekli midir?

Betül Yergök: Affetmemek, kuralcı bir unutmama halidir. Bilinçlisindir, dargın ve affetmemeye kararlısındır birçok süre. Sadece “çileden çıkartmak ve olumsuz bir duyguda kararlı edinmek” diye baktığımız zaman bu durumda zaten iyi olmadığımızı anlayabiliriz. Ben “iyileşmek” olarak yorumlamam sahiden durumu. Affetmemeyi ve unutmamakta istikrarlı olmayı iyi olmamak, mutlu olmayı seçmemek olarak tanımlamayı tercih ederim. Bugünü, lahza’ı ve hayatı yaşamak yerine olmuş bir olayın hazımsızlığı, kırgınlığı, hesabı içinde kalmaya devam ediyoruz. E bu bir mutsuzluk hali işte.

D.B.: Her şey zıttıyla daha iyi anlaşılır. Duygular için de aynı şey geçerli diye düşünüyorum. Bu yüzden affetmek ve affetmemek -veya affedememek- eylemlerinin sonuçlarını karşılaştıralım istiyorum. Affetmek bize ne kazandırır ve affetmemek bizden neler götürür

D.B.: Her şey zıttıyla daha iyi anlaşılması mümkün. Duygular için de benzer şey geçerli diye düşünüyorum. Bu yüzden bağışlamak ve affetmemek -veya affedememek- eylemlerinin sonuçlarını karşılaştıralım istiyorum. Kusuruna Bakmamak bize ne kazandırır ve affetmemek bizden neler götürür?

B.Y.: Bunu bir örneklemeyle anlatayım. Şimdi buradan kalkacağız ve ülkemizin en fantastik koylarına ve tatil yerlerine gideceğiz, bir hafta boyunca her yeri gezeceğiz. Bu seyahatte tüm gezdiğimiz yerleri tarafından göre gezmek, hazzı olmak, yeni insanlarla tanışmak, hoş koylarda yüzerek sularında arınmak, güneşlenmek, huzurlu ve iyi hissetmek böylece muhtemel. İşte bu halimiz hissi konularımızdaki affetmenin kazancı ve etkisi. bundan başka elinizde bir bilgisayar ile iki telefon olduğunu düşünün, her saniye krizlerle doymuş iş hayatınız yakanızda. Çalıştığınız insanlara kızıyorsunuz, rakiplere öfke kusuyorsunuz, sürekli peşine düşüp takip ediyorsunuz. Arkadaşlarınız denize girelim derken giremiyor, yan şezlongda size bakan güzel yüzü görmüyor, ekrana bakabilmek için güneşte yok odada oturuyor ve çalan müzikten bile rahatsız oluyorsunuz. İşte bu duygu dünyasında affetmeyen veya affedemeyen halimiz. Kendimce neyi kazandığımız ve kaybettiğimiz fazla açık. Affedememek zamanı ve yaşamayı kaybettirir, kusuruna bakmamak de tam zıttı zamanı ve yaşamayı kazandırır, en net ifadeyle.

D.B.: Affetmek neden bu kadar zor Tam olarak nerede ve neden zorlanıyoruz

D.B.: Kusuruna Bakmamak niçin bu kadar baskı? bütünüyle nerede ve neden zorlanıyoruz?

B.Y.: Affetmek, bireysel gelişim ve psikolojide önerilen yöntemdir ama zordur. Çünkü ilk anda affetmeyi insan beyni “suçu/hatayı/suçluyu kusuruna karşın bağışlayarak bir de üzerine alkış tutuyormuşuz” gibi algılıyor. Oysaki aslında aura temizliği yapıyor ve “olan oldu, hatalar oldu, kırgınlıklar oldu, bunları geçmişte bırakıyor ve hesabı kapatıyorum” diyoruz. Yani, olayda hatanın üstünü silmek ve beğeni tutmak değil, konuyu kapatmak için olanı ruhumuzdan atıyoruz. Kusuruna Bakmamak eylemine yüklediğimiz anlamı değiştirirsek zorluk kalkıyor gerçekten. Affetmeyi unutmak ya da konuyu kapatmak kelimeleriyle tanımlasak ya da bundan böyle “kusuruna bakmamak” kelimesini kullanmayıp bu kelimeleri kullansak daha başarılı olabiliriz. Açıkçası ben bu kelimeleri kullanıyorum, çünkü bu bundan böyle bizim Türkçemiz, kusuruna bakmamak kelimesi bende de “affetmemelisin” uyarısını veriyor, etkisi ters oluyor. Bu yüzden olmuyorsa kelimeyi değiştir, olmuş bir olayı yaşamaya, aklında onun hesabını yaşatmaya devam etmeyi isteme yeter.

D.B.: Pek çoğumuz için affetmemek bir tercih değil. Kimi zaman duygularımızı kontrol edemiyoruz, kişileri veya olayları takıntı haline getiriyoruz. Böyle bir durumda nasıl bir yol izleyelim

D.B.: Pek çoğumuz için affetmemek bir seçim değil. Kimi zaman duygularımızı denetleme edemiyoruz, kişileri veya olayları takıntı haline getiriyoruz. Böyle bir durumda nasıl bir yol izleyelim?

B.Y.: Özetle açıklama yapmak şiddet fakat iki beynimiz var, biri düşünen diğeri hisseden. Limbik sistemde kontrolsüz ve hatalı bir uyarı sürekli tekrarlanınca düşünen beyin eksik kalır, biz hisseden beyne teslim oluruz. Hipokampus bir anıyı canlı miktar; hipotalamus “unutma, affetme” der; amigdala ise hazmedememeyi, öfkeyi canlı tutar. Denetleme edemeyişimiz bu yüzden. Bu, beynin girdiği bir sarmal. Bunun yolu düşünen beyni bütün bunların üstüne geçecek kadar söz sahibi kılmak, onu kulak vermek. Yani “bu sarmaldan çıkmak dilemek” ve bunda inatçı edinmek gerekiyor. Yıllar evvel fibromiyalji hastalığına yakalanmış, uzun dönem tedavi görmüştüm. Benim gibi çılgın bir doktora eşit geldim ve bana “ fibromiyaljin ve depresyonun var, biri düzelecek olsa diğeri onu aşağı çekiyor, bu bir helezoni, dışarı çıkıp hayata karışırsan fibromiyalji geçer lakin ağır depresyon da seni yatırır, inada bindir ve çık dışarı” dedi. O gün hayatımın dönüm noktasıydı, ilacı bıraktım, kendimi sürüyerek hayatın içine attım ve çabucak iyileştim. Güç değil sıkıştırmak, istemek ve inançlı edinmek. Hatalı, bir düşünceye teslim edinmek ama yanlış işte.

D.B.: Affetmek kavramı çoğu zaman şans vermekle karıştırılıyor. Affetmek olumsuz duygudan gönüllü olarak kurtulma eylemi aslında. Birisi bizimle ilgili, diğeri karşılıklı bir şey. Mesela bizi sürekli kıran birini affetmekle, o kişinin yaptıklarını unutarak kişiyi tekrar hayatımızda konumlandırmak aynı şey değil. Bu ikisi arasında nasıl bir çizgi çekmeliyiz

D.B.: Kusuruna Bakmamak kavramı çoğu vakit talih vermekle karıştırılıyor. Bağışlamak olumsuz duygudan gönüllü olarak kurtulma eylemi gerçekten. Birisi bizimle ilgili, diğeri ortak bir şey. Örneğin bizi sürekli kıran birini affetmekle, o kişinin yaptıklarını unutarak kişiyi bitmiş hayatımızda konumlandırmak aynı şey değil. Bu ikisi aralarında nasıl bir çizgi çekmeliyiz?

B.Y.: Buradaki sorun yüklediğimiz anlamlar gerçekten. Bazen ilişkiye “emek” verdiğimizi düşünüyoruz, kusur yapana “şans verdiğimizi” sanıyoruz; bu tarifler yanlıştır. Beynimize bunu işlediğimiz vakit, beyin bunu yazıyor ve olmadık yerde anlamlar oluşturuyor. Oysaki her ikisi de kendi arzumuzla verdiğimiz seçimler. Sevmiyorsak ve istemiyorsak bir yerde kalmayız, kalıyorsak biz istemişizdir. Buna emek ya da kısmet diyemeyiz. İlişkide kusur yapan birini kusuruna bakmamak ona şans devretmek değil, ilişkiye kısmet vermektir. Böyle bakarsak karşı tarafın açığını aramaz, ilk fırsatta suçlamaz, beklenti duymadan ilerleriz. Kişiye talih veriyoruz diye düşünürsek bu saydıklarımı yaparız ve yine üzülürüz, kaybederiz mutlaka. Zehirdir bu! İlişkiye talih veririz, ilişkiye emek harcarız; kalbimize ve sevgimize baht veririz, ona değer verdiğimizden deneriz, çabalarız. Konunun karşımızdakiyle alakası yoktur bu seçimlerde. Bu seçimlerden sonra her iki tarafın da birliktelik arzusu devam ediyorsa, sadece bu kısmı karşılıklıdır.

D.B.: Birisi bizi affetmediğinde bunun bizim üzerimizde etkisi nedir Bundan nasıl kurtulabiliriz

D.B.: Birisi bizi affetmediğinde bunun bizim üzerimizde etkisi nedir? Bundan nasıl kurtulabiliriz?

B.Y.: Her insanın düşüncesi, duygusu, seçimleri öbür; kodlarımız ve matrislerimiz farklı, affedemeyeceğimiz şeyler ya da ince çizgilerimiz bu yüzden ayrışıyor. böylece biri bizi affedemediğinde eğer hatamız var ise elimizden geleni gerçekleştirmek ve peşinde onun seçimine, düşüncesine saygı duymak doğru olan. Lakin başlıca bunu da hazmedemiyoruz. Yine burada ona verdiğimiz değeri, emeği, şansı, sevgiyi kıyasa bağlı tutuyoruz. Oysaki konunun bununla da ilgisi değil. Açık Konuşmak Gerekirse yanlışı tartışılır evet fakat kişinin inandığı şeyle savaşmaya lüzum yoktur. Sana uyar, bana uymaz, ona göre netice bu! Kusuruna Bakmamak ve affedilmek “durum” değildir, kıyasla kabul edilmesi gereken bir şey de değildir. Bu bir duygu sarmalı, beyin oyunudur ve şahısların hangi duygu ve düşünceye teslim olacağı kendi dünyasının işi. Bundan kurtulmanın yolu, “anlamak”tır; hayatın olağanlarını iyi anlamak, farklılıkları anlamak, beyni ve duyguyu anlamaktır. Gerisinde kabul edebilmek, saygı duymak, kendi içinde hesabı kapatabilmek için yapılması gerekeni yapıp hayatına sürdürmek içten yaşama sanatının nüanslarıdır.

D.B.: Affetmek için hangi ritüelleri veya mantraları önerirsin

D.B.: Bağışlamak için hangi ritüelleri ya da mantraları önerirsin?

B.Y.: Açıkçası ben bir bir her konuyla ilgili debelenmek yerine olaya holistik bakışla bir ritüel getiriyorum. Doğrusu bu belirlenmiş hayatta her şeyin olması gereken bir akışı var, nasıl güzel bir şahanelikle ve her detayıyla yaratılmış bir dünya bu, bana harika geliyor. Bu yüzden önce yaşadığım hayata böyle bakıyorum ve her ne oluyor veya olmuyorsa onu bu hikayenin bir parçası sayıyorum. Bir yandan normalleştirip bir yana hikayeyi şahaneleştiriyorum. Olabildiğince sıklıkta geceleri bir müzik açıp gökyüzüne bakıyorum, gözlerimi kapatıyorum ve şunu söylüyorum:

“Evrende bir toz her birine değin küçüğüm fakat bu hikayede rolüm olması düşünüldüğü için de fazla değerliyim. Bu şahane yaratımın bir parçasıyım, her olan ve olmayan gibi. Her şey bir sebepten oluyor ve yengeç sepetinin dibinde kalmak yerine her ne oluyorsa sebeplerimi bulmayı ve bu evreni yaşamayı seçiyorum. Olanlarla değil, onlardan öğrendiklerimle dolu ceplerim. Her öykü dün, yarının kesinkes devamlı tek hikayesi benim.”

Kaynak: www.milliyet.com.tr