Abese Suresi 10. ayeti ne anlatıyor? Abese Suresi 10. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Abese Suresi 10. Ayetinin Arapçası:

فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ

Abese Suresi 10. Ayetinin Meali (Anlamı):

Sen ona gereken alakayı göstermiyorsun!

Abese Suresi 10. Ayetinin Tefsiri:

İslâmı tebliğde dikkat edilmesi gereken esasların çok tesirli bir üslupla beyân edildiği bu âyet-i kerîmelerin iniş sebebi olarak şöyle bir hâdise nakledilir:

Bir gün Allah Resûlü (s.a.s.), Kureyş’in bazı ileri gelenlerine İslâm’ı anlatmaktaydı. O sırada, yanında daha önceleri müslüman olmuş bulunan âmâ sahâbî Abdullâh b. Ümm-i Mektûm (r.a.) geldi. Peygamberimiz (s.a.s.)’e, Allah’ın kendisine bildirdiği hakîkatlerden bir takım şeyler öğrenmek istediğini söyledi. Fakat görüşmekte olduğu Kureyş ileri gelenlerini iknâ ile meşgul bulunan Efendimiz, onunla gerektiği şekilde ilgilenemedi. İbn Ümm-i Mektûm’un, talebini ısrarla bitmiş etmesi sebebiyle de yüzünü biraz ekşitti. Bunun üstüne burada sözü edilen itâb-ı ilâhîye mâruz kaldı. Bu âyetin inişinden sonradan Resûl-i Ekrem (s.a.s.) İbn Ümmi Mektûm’a o kadar fazla iltifat ve ikramlarda bulunmuştur. Ayrıca kendisine rastladığı süre da:

“Merhabâ ey, kendisi hakkında Rabbimin beni itâb ettiği kimse!” buyururdu. (Tirmizî, Tefsir 73; Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 471)

Âyetlerin akışından ve bahsi geçen nüzûl sebebinden, Peygamberimiz (s.a.s.)’in İslâm’ı beyanat ederken dikkatten kaçırdığı mühim bir husus hakkında uyarı edildiği anlaşılması mümkün. O da, tebliğ ettiği muhatabın durumudur. Bu bakımdan ahali iki gruba ayrılır. Bir kısmı içten yolu bulabilmek için çalışır, gayret gösterir, koştururlar. Sapıklığa düşmemek için Allah’tan korkarlar. Dolayısıyla hidâyeti bulmak için koşa koşa gelirler. Bir kısmı ise kendilerini Allah’a ve Peygamber’e fakir görmezler. Onun için tebliğciyi dinlemeye tenezzül etmezler. Sanki dürüst yolu bulmaya ihtiyaçları yokmuş gibi apaçık inatçı bir tavır alırlar. Bu konuda en küçük bir özlem taşımazlar. Bu sebeple tebliğci, maksimum alakayı iman etmek için hazır ve istekli bulunan kimselere göstermelidir. İsteksiz ve kayıtsız olanlara ise fazla vakit ve mesai harcamamalıdır.

İkinci olarak İslâm tebliğcisi, toplumun ileri gelenleri daveti kabul ettikleri takdirde İslâm’ın daha ivedi yayılacağı gibi bir düşünceye kapılabilir. Bu zihin doğru değildir. Çünkü kendini ihtiyaçsız görenler değil, Allah’tan korkan kimseler bir davetçi için daha mühimdir. Bu kimseler zâhiren yoksul olabilirler. Toplumda söz sahibi olmayabilirler. Görünüşe Göre İslâm davetinin yayılmasına pek yardımcı olamayacakları zannedilebilir. Fakat tüm bunlara rağmen Allah’a eğlence edenler için en ehemmiyetli kimseler bunlardır. (bk. Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, VII, 39) Çünkü İslâm’ın gayesi insanları ıslah ederek, onları kurtuluşa eriştirmektir. Hakiki şu ama, ancak böyle İslâm’a teşne halk kendilerine tebliğ yapıldığında derhal tebliği kabul etmektedirler. Kendini ihtiyaçsız gören kibirlilere gelince, her ne kadar zâhiren toplum içinde bir ağırlıkları varsa da, İslâm tebliğcisinin onların peşinden koşmasına gerek yoktur. Çünkü onların İslâm’ı kabule istekli olmadıkları hallerinden bellidir. Ancak, İslâm’ı kabul etmedikleri takdirde, ana zarar edenlerin kendileri olduğunu da bilmelidirler:

Abese Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Abese Suresi 10. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/abese-suresi-10-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html