Batn-ı Nahle Seriyyesi’nin amacı neydi? Batn-ı Nahle Seriyyesi’nde neler oldu? Kısaca Batn-ı Nahle hâdisesinde yaşananlar.

Receb ayının sonlarında, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in halasının oğlu Abdullâh bin Cahş (r.a) kumandasında 8 muhâcirden oluşan bir birlik, vaziyeti gözden geçirmek, Kureyş’ten haber getirmek için Mekke’nin güneyindeki “Batn-ı Nahle” mevkiine gönderildi. Onlar da Mekkelilerin bir kervanını vurdular.

BATN-I NAHLE HADİSESİ

Batn-ı Nahle hâdisesinin, haram aylardan Recep ayında vuku bulmasını fırsat haberdar olan müşrikler, Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve Müslümanlar aleyhine velvele kopardılar:

“–Muhammed, haram ayı helâl yaparak kan döktü. Tutsak aldı ve mal gasp etti.” dediler.

Gerçekten bu çarpışmayı Allâh Rasûlü (s.a.v) emretmemiş, hâdi­seyi daha sonra duyduğunda Abdullah’a:

“–Ben size haram olan ayda çarpışmayı emretmedim!” buyurmuşlar ve ganimetten bir şey almaktan çekinmişlerdi. Bunun üstüne de mücâhitler çok üzülmüş, helâk olacaklarını zannetmişlerdi.1 Ama müşriklerin, bu işi adamakıllı büyütüp aleyhte propaganda yapmaları üzerine şu âyet-i kerîme nâzil oldu:

“Sana haram ayı, yâni onda savaşmayı soruyorlar. De ama: O ayda savaşmak büyük günahtır. Ama (insanları) Allah yolundan çevirmek, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i Harâm’ın ziyâretine mânî edinmek ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. (Ey Rasûlüm!) Eğer onla­rın güçleri yetse, dîninizden döndürünceye değin (haram veya helâl aya bakmak­sızın) sizinle savaşa devâm ederler...” (el-Bakara, 217)

Âyetin nüzûlüyle rahatlayan Abdullah bin Cahş ve arkadaşları:

“–Yâ Rasûlallâh! Mücâhidlere verilen ecir gibi bizlere de ecir verilir mi?” diye sordular. Bunun üstüne şu âyet nâzil oldu:

“O kimseler oysa îmân ettiler, hicret ettiler ve Allah yolunda savaştılar. İşte onlar, Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah çok bağışlayan ve fazla acınacak şey edendir.” (el-Bakara, 218)

Bu ilâhî beyanlar, mü’minleri mânen yardım ederken müşrikleri de müslümanlar aleyhine gitgide hırslandırıyordu.

Haram Aylar’a saygı duymak lâzımdır ama Kureyş’in Müslümanları dinlerinde fitneye düşürmesi ve Onları Mekke’den çıkarması, Müslümanların Haram Aylar’da harp etmesinden daha büyük bir günah ve zulümdür. Müşrikler, Mekke’de mü’minlere eziyet ederken dînî değerlere, kadîm örfe ve mukaddesâta riâyet etmişler miydi fakat şimdi kalkıp kendilerini sözde örfün ve mukaddesâtın koruyucusuymuş gibi îlân etmeye hakları olsun!

Müşrikler, mü’minlere aleyhinde hınç yüklü idiler. Çünkü müslümanlar gün geçtikçe çoğalıyor, İslâm Devleti güçleniyordu. Hattâ o sıralar Allah Rasûlü’nün Medîne’de yaptırdıkları bir nüfus sayımıyla, îmân eden erkeklerin sa­yısı bin beş yüz olarak saptama edilmişti.2 Bu sayının gittikçe arttığı da düşünülürse, hiç de küçüm­senecek bir rakam olmadığından tabiî olarak müşrikler için ağır ağır tehlike talep etmeye başlamışlardı.

Bazılarının zihnine bir şüphe gelerek Müslümanların Kureyş kâfilelerine saldırmasını yol kesiciliğe benzetebilir. Lakin o gün Müslümanlar Kureyş ile harp hâlinde idi. Bu sebeple düşmanlarını iktisâden ve asker gücü îtibâriyle zayıflatmaları harp hâlinin îcâblarındandır.

Bunun yanında dahası Kureyş, hicret eden Müslümanların mallarını müsâdere etmişti.

Dipnotlar:

1 İbn-i Hişâm, II, 241. 2 Buhârî, Cihâd, 181.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/batn-i-nahle-seriyyesi.html