Dünyamızı fiziksel olarak güzelleştiren mimarlara teşekkür ediyoruz. Ama gönülleri güzelleştiren mimarları da unutmuyoruz. Çünkü onlar gönül alır, gönül verirler.

Sevgi sofrası kurulsun, bütün cihana duyurulsun, isteyen gelsin buyursun. Buyursun ancak; gönülleri birleyelim, muhabbeti harlayalım, yâ Adalet diye gürleyelim. Yaraları saralım, hak yolunda duralım. Açık olsun bahtımız, âlî olsun tahtımız. İlle de kavî olsun Kâlû Belâ ahdimiz.

DÜNYAYI GÜZELLEŞTİRENLER

- Ey azizan! Dünyamızı somut yönden güzelleştirenlere selamlama olsun; emekleri var olsun, hepsi de iki cihanda bahtiyar olsun. Peki, gönülleri güzelleştirenlere ne der, ne söylersiniz?

- Dostlar, elbette dünyamız hoş olmalı. Çünkü bu nimetler Allah’ın hediyesi olduğu değin bizlere emanetidir. Emanete ihanet etmemeli, onun güzelliğine zeval gelmemesi için çaba etmeli ve dahi mümkünse güzelliğine güzellik katmalıyız.

- Maşallah, gönül dostumuz da dünyaya değerinde verirmiş! Hayret doğrusu!

TAŞ DÜŞTÜĞÜ YERDE AĞIR

- Nefis kardeş, biz yaratılanı Yaratan’dan dolayı severiz. Bunda şaşıracak ne var? Bakın burada üç kişi sohbet ediyoruz. Bir değerleme yapayım müsaadenizle: Lezzetli, haddi aşmadığı takdirde değerlidir. Akıl, sınırları içinde kıymetlidir. Gönül de lezzetli ve zihin aralarında ve onların üstünde âhengi sağlayan bir güzelliktir.

- Tekrar payın büyük kısmını kendine ayırdın gönül kardeş! bir de bana egoist diyorsunuz!

-Böylece deme nefis dostum! Gönül, doğru bir değer biçme yaptı. Sen ve ben sınırı aşmadıkça gerekliyiz. Ayrıca gerekli olmasak Allah bizi yaratır mıydı? Yalnız şunu unutmayacağız:

“Çağır Karac’erkek çocuk çağır,

Taş düştüğü yerde ağır.”

İKİ CİHAN BEDBAHTI

- Dostlar ben değil Yunus Emre üstadımız bakın neler söylüyor?

”Gönül Çalab’ın tahtı,

Çalap, gönüle baktı.

İki evren bedbahtı,

Kim gönül yıkar ise.”

- Çok doğru söylüyor üstadımız. Başka bir şiirinde de

“Yunus Emre der: Hoca

Gerekse var bin hacca,

Hepisinden iyice

Bir gönüle girmektir.” diyor.

GÜL ALIRLAR GÜL SATARLAR

- Evet, nerede kalmıştık? Dünyamızı fiziksel olarak güzelleştiren mimarlara teşekkür ediyoruz. Lakin gönülleri güzelleştiren mimarları da unutmuyoruz. Çünkü onlar gönül alır, gönül verirler. Çünkü onlar, Ümmî Sinan’ın dediği gibi

“Seyrimde bir şehre vardım,

Gördüm sarayı güldür gül.

Sultanının tâcı tahtı,

Bağı duvarı güldür gül.

***

Gül alırlar, gül satarlar,

Gülden terazi tutarlar,

Gülü gül ile tartarlar,

Çarşı pazarı güldür gül.” Onun için fiziksel ve manevi mimarlar el ele verirse dünyamız cennete dönüşebilir.

- Ben fiziki mimarları seviyorum dost! Oturduğum sarayı onlar yapıyor; kervanlarımın gideceği yolu, dinleneceği hanı onlar yapıyor.

ÇİÇEĞİ ONA VERİN

- Leziz kardeş, yeniden işine geldiği gibi yorumlar yapıyorsun. Gönül alıp gönül vermeyi bilmeyenler, senin malını mülkünü talan eder; paranı alıp sana keder verirler. Onun için aklım diyor ancak: Tek kanatlı kuş uçamaz. Uçmak istese de ağaçlara, kayalara çarparak biricik kanadını heder eder. Bakın size İstanbul’un fethini anlatayım kitaplardan öğrendiğim kadarıyla: Fatih Sultan Mehmet ceddimiz, çocukluğundan itibaren İstanbul’u fethetmeyi aklına koymuş. Bu hayalini yapmak için gece gündüz çalışmış. En sonunda ilim ve tekniği kullanarak, ölümü bile göze alarak Allah’ın yardımıyla İstanbul’u fethetmiş.

– Eee, burada gönül nerede? Bak, tek kanatla da fetih kuşu uçuyormuş!

- Sen pek zannet azizim! Hocası Akşemsettin’in nasihatlerini ve dualarını da almış yanına, şehadet aşkıyla yürümüş küffar üzerine. Nihayet İstanbul fethedilmiş. Fatih, Topkapı’dan şehre giriyor. Yerli halk, Padişah’a çiçek verecek lakin Fatih daha yirmi bir yaşında. Koşul böyle olunca Akşemsettin’e yöneliyorlar. Akşemsettin, Fatih’i sinyâl ediyor…

- Ne var bunda?

- Ne olacak? Fatih’in cevabında gönül yeniden devreye giriyor. Karşılamaya gelenlere, “Evet, padişah benim ama o, benim hocamdır. Çiçeği ona verin!” diyor.

- Sağ olsun düşünce kardeş çok hoş anlattı. Nefsini fethedip gönül kalesine alçakgönüllü bayrağını dikemeyenler, hiçbir yeri fethedemezler. Anadan, yârdan, serden geçmeyenler; çağ açıp çağ kapatamaz ve Peygamberimizin (s.a.s.) övgüsüne mazhar olamazlar. Allah’a baş eğmeyenler, kimseye baş eğdiremezler. Hâsılı kelam: Muhabbet okulunun öğrencisi olamayanlar, başkalarının öğretmeni olamazlar. alçak gönüllü olanlara ve onları yetiştirenlere selamlama olsun efendim…

GÖNÜL GÜZELİ

Bahar yeşilinde, kar beyazında,

Alda sevdim seni gönül güzeli.

Yâre can sunarken aşk ayazında,

Gülde sevdim seni gönül güzeli.

***

Dağ başında elvan çiçek gezerken,

Şehre inip kalp yürek gezerken,

Kovanından âb-ı hayat sızarken,

Balda sevdim seni gönül güzeli.

Söz ırmağı dudağından akardı,

Her damladan inci mercan çıkardı,

Nefesin gülistan, sesin bahardı,

Dilde sevdim seni gönül güzeli.

***

Vefa dağlarında bir alperendin,

Şehri şâd eyleyen Âhi Evren’din,

Sevgi bahçesinde yediverendin,

Dalda sevdim seni gönül güzeli.

***

Yürek saflığında bir Türkmen halı,

Şımartma nakışlı muhabbet şalı,

Mevlânâ misali, Yunus edâlı

Hâlde sevdim seni gönül güzeli.

Kaynak: Bestami Yazgan, Altınoluk Dergisi, Rakam: 432

İslam ve İhsan

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/gulu-gul-ile-tartarlar.html