Hz. Hud (a.s.) kimdir? Nuh Tufanı’ndan daha sonra putperestliğe dönen ilk kavmin peygamberi; Hz. Hud’un (a.s.) hayatı, kıssası ve mucizeleri.

Hûd Aleyhisselam Sâm’ın torunlarındandır. Âd kavmine peygamber olarak gönderilmiştir.

Hz. Hud (a.s.) kimdir? Hud ne aramak? Hz. Hud (a.s.) nerede doğdu? Hz. Hud’un (a.s.) özellikleri nelerdir? Hz. Hud’un (a.s.) mesleği neydi? Ad Kavmi nedir? Ad Kavmi nerede yaşadı? Ad Kavmi’nin (şehri, insanları, evleri) özellikleri nelerdir? Ad Kavmi neden ve nasıl helak oldu? Ad Kavmi’ne gönderilen peygamber kimdir? Hz. Hud (a.s.) Isim Kavmi’ne neyi tebliğ etti? Hz. Hud’un (a.s.) mucizeleri nelerdir?

Fırtınalarla alt-üst edilen Isim Kavmi’nin Peygamberi Hz. Hud’un (a.s.) kısaca hayatı.

HZ. HUD’UN (A.S.) KISACA YAŞAMSAL – Hud Peygamber Kimdir?

Hz. Hud (a.s.) Ahkaf diyarında doğup büyüdü. Hz. Hud (a.s.) geçimini ticaretle sağladı. Hz. Hud, Ad kavmi içinde soyu şerefli bir kişiydi. Orta boylu, esmer tenli, gür saçlı, güzel yüzlü idi. Hz. Adem’e (a.s.) benzerdi. Zahid, müttakî ve ibadete düşkün idi. Eli Bol ve şefkatli idi; yoksullara bol bol sadaka verirdi. Isim kavimi verimli toprakları, güzel tahvil-bahçeleri ve gösterişli evleri olan, yüksek binalar inşa etme yarışına girmiş insanlardan oluşan “İrem Bağları" ile meşhur bir kavimdir. Isim Kavmi, Nuh Tufanı’ndan daha sonra putperestliğe dönen birincil kavim oldu. Hz. Hud (a.s.) da sapkınlık içindeki Ad Kavmi’ne peygamber olarak gönderildi. Allah’ın izni ile rüzgarları istediği tarafa yönlendirebilmesi, yünü ibrişim haline (aydınlık) getirmesi ve duası ile şiddetli yağmurlarda insanların korunabilmesi için barınakların oluşması mucizelerinden bazılarıdır. Hz. Hud (a.s.) Ad Kavmi’ne Allah’ın birliğine iman etmeleri ve dinine uymaları için ilahi ikazları beyanat etti ama onlar içten yola gelmediler. Ellerindeki nimetlerin çokluğuna aldanarak kibre kapılan ve böbürlenen bu kavim önce kuraklık ardında da büyük bir kum fırtınası ile helak oldu. Isim Kavmi helak olunca Hz. Hud (a.s.) kendisine inananlar ile beraber Mekke’ye gitti ve vefat edinceye burada yaşadı. 150 yıl yaşadı. Mekke’de, Kabe ile zemzem arasında Hicr’e defnedildiği rivayet edilir. Kabrinin başka yerde olduğuna dair rivayetler de vardır. Kur’lahza-ı Kerim’de adı 10 kere geçer. Kur’an’da 11. surenin adı Hud Suresi’dir. Ayrıca Kur’lahza’ın 46. suresi olan Ahkaf Suresi Ad kavmi’nin yaşadığı yerin adıdır.

Nuh Tufanı’ndan daha sonra kavmi ilk helak edilen peygamber Hz. Hud’un (a.s.) ayrıntılı hayatı…

HZ. HUD’UN (A.S.) YAŞAMSAL – Hud Aleyhisselam Hayatı

Hz. Hûd -aleyhisselâm-, Sâm’ın torunlarındandır. Âd kavmine peygamber olarak gönderilmiştir.

Hud Ne Demek?

Hûd; “hevâdet” kökünden olup yumuşaklık, sâkinlik, sulh ve sükûnete vesîle olması ümid edilen mâ­nâsına gelir. Hûd -aleyhisselâm-’ın öteki ismi Âbir, lakabı ise Nebiyyullâh’tır.

HZ. Hud (a.s.) Nerede Doğdu?

Hazret-i Hûd -aleyhisselâm-, Ahkâf diyârında doğup yetişti.

HZ. HUD’UN (A.S.) ÖZELLİKLERİ - Hz. Hud’un (a.s.) Mesleği

Âd kavmi içinde soyu şerefli bir kişiydi. Peygamberlikten önce ticâretle uğraşırdı. Orta boylu, esmer tenli, gür saçlı, hoş yüzlü idi. Âdem -aleyhisselâm-’a benzerdi.1 Zâhid, müttakî ve ibâdete düşkün idi. Eli Bol ve şefkatli idi; yoksullara bol bol sadaka verirdi.

AD KAVMİ

Kur’ân-ı Kerîm’de A’râf, Hûd, Mü’minûn, Şuarâ, Fussilet, Ahkâf, Zâriyât, Kamer, Hâkka ve Fecr sûrelerinde, Âd kavminden bahsedilmektedir.

Ad Kavmi Nedir?

Âd kavmi, yirmi üç kabîleden meydana gelen bir Arap kavmidir. Kavme ismi verilmiş yer alan Âd, Hazret-i Nûh’un torunlarındandır. Zamanları, tahmînen Hazret-i Nûh’tan sekizyüz yıl sonradır.

Isim Kavmi Nerede Yaşadı?

Helâk oluşları tüm in­sanlığa ibret olan Âd kavminin yaşadığı Ahkâf diyârı, Yemen, Aden ve Ummân arasın­dadır. Âd kavmi Arabu’l-âribe denilen, Arabistan yarımadasına ilk yerleşen kavimlerdendir. Verimli toprakları olan bu kavim; otu, suyu, ve değişik nîmetleri bol, bağlık-bahçe­lik bir yerdi. Yerin üstünde gürül gürül akan ırmakları, bağları, bahçeleri, sürü sürü davarları; yer aşağıda da, muhtelif su depoları ve köşkleri vardı.2

Isim Kavminin Şehri

Hattâ Ahkâf mıntıkası, “İrem” adıyla tanınmıştır. Meşhûr “İrem Bağları” tâ­biri oradan gelmektedir.

Isim Kavminin İnsanları ve Evleri

Bu kavmin insanları güçlü-kuvvetli, cüsseli, boylu boslu ve uzun ömürlü idi. Âd kavmi, kayaları yontarak evler yapar, abartılı binâlar inşâ ederlerdi. Bunların içinde bağlar-bahçeler ve hoş havuzlar bulunurdu. Her yer göz kamaştı­rıcı güzelliklerle doluydu.

AD KAVMİ NIÇIN HELAK OLDU?

Âd kavmi, Nûh Tûfânı’ndan daha sonra putperestliğe dönen birincil kavimdir. Bu kavim, zamanla dünyâ nîmetlerine gark olmaları nedeniyle Allâh’tan gâfil kaldılar, fitne ve fesâd ile dinlerinden uzaklaştılar. Nûh Tûfânı’nın dehşet ve hikmetini düşünmeyip en ince ayrıntısına kadar dünyâya daldılar. Gelen nîmetlerin çokluğuna bakarak aldandılar. Kibre kapıldılar, böbürlendiler. Allâh Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurur: “Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere cömertlik tasladılar ve: «Bizden daha kuvvetli kim var?» dediler. Onlar, kendilerini yaratan Allâh’ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar, bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı.” (Fussilet, 15)

Nuh Tufanı’ndan Daha Sonra İlk Helak Edilen Kavim

Onlar, ilâhî istikâmetten böylece ayrıldılar fakat, Samed, Samûd, Sadâ ve Hebâ adlı putlar edindiler ve onlara tapmağa başladılar. Zâlim ve zalim oldular. Güçsüzleri, kimsesizleri eziyorlardı. Zavallı kimseleri, yüksek binâların üzerine çıkartır, oradan aşağıya atarlardı. Sonradan onun parçalanmış manzarasını seyrederler ve bundan haz alırlardı. Yâni kalbleri, bu kadar katılaşmıştı. Gaddarlık, fikir almaz derecede artmıştı. Güçsüz kabîlelere baskınlar yapıp mallarını yağmalarlardı. Lüks ve gösterişte de çok aşırı gitmiş­lerdi. Nûh Tûfânı’ndan sonra ilk helâk edilen kavim, Hûd -aleyhisselâm-’ın bu Âd kavmi oldu. Ancak Hazret-i Hûd -aleyhisselâm-’ın, bu kavimle yalnız ata itibâriyle alâ­kası vardı. Yaşayış tarzı olarak ise, onlarla hiçbir alâkası yoktu. O, temiz ve aristokrat bir âilenin oğlu idi.

HZ. HUD’UN (A.S.) TEBLİĞİ

Âd kavminin azgınlık ve isyanda fazla aşırı gitmeleri ve taşkınlıklarını gün geç­tikçe artırmaları üzerine Cenâb-ı Adalet, Hazret-i Hûd -aleyhisselâm-’a şöyle vahyetti: “Ey Hûd! Kavmin arasından seni seçtim. Onlara git; kendilerinden korkma! Ben onlara senin için mûcizeler göstereceğim...” Hûd -aleyhisselâm-, vahiyden sonradan kavminin toplandığı yere gitti. Melikleri Halcân, altından bir taht üzerine oturmuş idi. Hazret-i Hûd, gür sesi ile söze başladı: “–Ey kavmim! İbâdet edilecek yalnız Allâh’tır. O’na şirk koşmayın! Düşünün fakat Nûh kavmi, bu yüzden helâk oldu!”

Kur’an’da Ad Kavmi Kıssası

Âyet-i kerîmede, Hûd -aleyhisselâm-’ın bu tebliği şöyle bildirilmektedir: “Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin! Daha Sonra da O’na tevbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve kuvvetinize zorlama katsın! Günah işleyerek (Allâh’tan) yüz çevirmeyin!” (Hûd, 52) Halcân sinirlendi: “–Ey Hûd! Yazıklar olsun! Biz bu kadar güçlü ve topluluk kimseler olduğu­muz hâlde, sen bize gâlip geleceğini mi zannediyorsun? Bilmez misin ancak sen, sadece bir kişisin! Keza bilmez misin fakat, bizim her gün bin tane çocuğumuz dünyâya ge­lir!” dedi. Velhâsıl Halcân ve Âd kavmi, evlâd ve mala mağrûr olarak Hûd -aleyhisselâm-’ı minik gördüler ve îmân etmediler.

Bu hâdise, âyet-i kerîmelerde şöyle zikredilir: “Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u (gönderdik). O dedi ancak: «Ey kavmim! Allâh’a kulluk edin; sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Hâlâ sakınmayacak mısı­nız?» Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ama: «Biz seni muhakkak bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz!» (Hûd:) «Ey kavmim! dedi: Ben mankafa değilim; fakat ben âlemlerin Rabbinin gönderdiği bir elçiyim!»” (el-A’râf, 65-67)

Kavminin Hûd -aleyhisselâm-’a olan îtiraz ve inkârları Hûd Sûresi’nde şöyle bildirilir: “Dediler ancak: «Ey Hûd! Sen bize açık bir mûcize getirmedin; biz, senin sö­zünle tanrılarımızı bırakacak değiliz ve biz sana îmân edecek de değiliz! Biz, “Tanrılarımızdan biri seni fenâ çarpmış!” demekten diğer bir laf söy­lemeyiz!»” (Hûd, 53-54)

ISIM KAVMİ’NİN HZ. HUD’A (A.S.) YAPTIĞI İTİRAZLAR

Âd kavminin, Hazret-i Hûd -aleyhisselâm-’a karşısında çıkarken ileri sürdükleri îtirazlar, öteki peygamberlere karşı muârızlarının ileri sürdüklerinden bambaşka değildir. Hattâ günümüz münkirlerinin de îtirazları aynı hususlarda olmaktadır. Bu îtirazlar daima olduğu gibi daha çok kavmin ileri gelenleri göre yapılmıştır. Bu inat ve îtirazların esas sebebi ise, bu insanların dünyevî menfaatlerinin tehlikeye düşmesidir. Kavminin Hûd -aleyhisselâm-’a yaptığı îtirazları şu maddelerle hülâsa etmek mümkündür:

1. Hazret-i Hûd’u sapıklık ve beyinsizlikle ithâm etmişler ve âyet-i kerîmelerde de bildirildiği üzere: “…Biz seni açık bir sapıklık içinde görüyoruz.” (el-A’râf, 60); “…Biz seni bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve senin yalancılardan olduğuna inanıyoruz.” (el-A’râf, 66) deme bedbahtlığına düşmüşlerdir.

2. Atalarının dîninin en içten yol olduğunu düşünüp ona büyük bir taassupla alt kalmışlardır. Âyet-i kerîmede onların bu hâli şöyle bildirilmektedir: “Dediler ancak: Sen, tek Allâh’a kulluk edelim ve atalarımızın taptıklarını bırakalım diye mi bize geldin!?.” (el-A’râf, 70)

3. Kendilerinin kuvvetli kuvvetli olduklarını söyleyip Hazret-i Hûd göre kendilerine bir hasar verilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Âyet-i kerîmede buyrulur: “Âd kavmi, yeryüzünde hileli olarak cömertlik tasladılar ve; «Bizden daha kaslı kim var?» dediler…” (Fussilet, 15)

4. Âhireti inkâr edip hayatın sâdece dünya hayatından ibâret olduğunu söylemişlerdir. Onların bu gâfilâne ve câhilâne iddiâlarını Rabbimiz âyet-i kerîmede şöyle haber vermektedir: “Hayat bizim yaşadığımız şu dünya hayatımızdan diğer bir şey değildir. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; öldükten sonra da diriltilecek değiliz.” (el-Mü’minûn, 37)

5. Hûd -aleyhisselâm-’ı ve mü’minleri tahkîr ederek alaya almışlardır. Âyet-i kerîmede buyrulur: “Onun kavminden, kâfir olup âhiret hayatına kavuşmayı yalanlayan ve kendilerine dünyâda huzur verdiğimiz eşraf takımı dedi oysa; «Bu da sizin gibi bir insandan diğer birşey değildir. Sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor. Eğer sizin gibi bir beşere itaat ederseniz o takdirde siz, mutlaka ziyâna uğrayanlardan olursunuz.»” (el-Mü’minûn, 33-34)

HZ. HUD’UN (A.S.) AD KAVMİ’NE UYARILARI

Hûd -aleyhisselâm-, kavminin davranışlarına çok üzülmüştü. Ellerini hüzünle semâya kaldırıp Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etti. Bunun üzerine, kavminin kadınları kısır kaldı; çocuk doğurmaz hâle geldi. Bu hâl on yıl devâm etti. Mecbûren Hûd -aleyhisselâm-’a geldiler. Ama hâlâ gaflet içindeydiler. Şâhid oldukları mûcizeye rağmen yeniden: “–Sen bize bir mûcize göster!” dediler. Ardından daha da ileri gitgide artarak, Ahkâf Sûresi’nin 22. âyetinde bildirildiği gibi azarlama ve istihzâ ile azâb başvurusunda bulundular: “«Sen bizi tanrılarımızdan döndürmek için mi geldin? Haydi, içten söy­leyenlerden isen, bizi tehdîd ettiğin şeyi (azâbı) başımıza getir!» dediler.” (el-Ahkâf, 22) Bunun üzerine pınarlar kurudu, bağlar-bahçeler sarardı. O güzel “İrem Bağları” değil oldu. İri cüsseli halk müziği, bir lokmaya fakir duruma geldi.

Hûd -aleyhisselâm-, onları tekrar topladı. Yeniden kendilerine tavsiye verdi: «Allâh’tan mağfiret dileyin!» dedi ve peşinde küfr-i inâdîleri sebebiyle onları açık bir şekilde îkâz etti: “...(Hûd) dedi ancak: «Ben Allâh’ı şâhid tutuyorum; siz de şâhid olun fakat, ben sizin karşılıklı koştuklarınızdan uzağım! O’ndan başka (taptıklarınızın hepsinden uzağım). Haydi hepiniz bana tuzak kurun; daha sonra da bana mühlet vermeyin! Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allâh’a tevekkül ettim. Çünkü hiçbir canlı yoktur fakat, Allâh, onun perçeminden tutmuş olmasın. Kuşkusuz Rabbim, doğrudan doğruya yoldadır.3(Hûd, 54-56) “Eğer yüz çevirirseniz, beyanname etmek için gönderildiğim şeyleri size bildirdim. Rabbim (dilerse), başka bir kavmi sizin yerinize getirir de O’na hiçbir zarar vere­mezsiniz! Çünkü benim Rabbim, her şeyi hakkıyla gözetendir.” (Hûd, 57)

Bu âyet-i kerîmelerde Hûd -aleyhisselâm- müşrik kavmine açık açık meydan okumaktadır: “Hepiniz toplanınız ve beni yok etmek üzere elinizden ne geliyorsa, neye gücünüz yetiyorsa hepsini yapınız. Göz açıp kapayıncaya dek bile katiyen beklemeyiniz. Kuşkusuz ben size aldırmam, sizin bana ne yapacağınızı düşünmem ve size hiç bakmam. Çünkü ben sâdece Allâh’a tevekkül etmekteyim, O’na dayanmaktayım. O’na dayanan, asla zarara uğramaz. O’ndan başkasına aldıracak değilim. Ben ama Allâh’a dayanır ve O’na kulluk ederim.” Sâdece bu sözler bile Hûd -aleyhisselâm-’ın Allâh’ın kulu ve peygamberi olduğunun, karşısındakilerin ise cehâlet ve sapıklık üzere bulunduğunun açıkça bir delilidir.

Bu sözüne aleyhinde düşmanları ona hiçbir zarar verememişler, onu dâvâsından vazgeçirememişlerdir. Bu da onun dâvâsının hak olduğunu göstermektedir. Âd kavminin hidâyeti için bu tehdîdler de kâfî gelmedi. pek bezginlik ve kıtlık çekmelerine karşın, gerçi istiğfâr edip, Allâh’a ve tevhîd akîdesine dönmediler. Zîrâ fazla zenginliğin verdiği gaflet, rehâvet ve azgınlık nedeniyle Allâh’a kulluktan çok uzaklaşmışlardı. Bu durumda, eğer peygamberlere tâbî olsalardı, bir­çok haramları işleyemeyecekler, adaletsizlik yapamayacaklar, zayıfları ezemeyeceklerdi. Çünkü yargı dîn olan tevhîd dîni, birtakım tahdîdler (sınırlandırmalar) getirmekteydi. Oysa, nefsânî yaşayışa alışmış olan bu halk müziği, dînî tahdîdlere girmek istemediler. Gâfilâne bir şekilde ve nefsânî bir rahatlık içinde yaşamayı istek ettiler.

ISIM KAVMİ NASIL HELAK OLDU?

Bunun üstüne, Allâh Teâlâ onlardan üç sene yağmuru kesti. Onlar yağmur için Mekke’ye bir heyet gönderdiler. Fazla geçmeden gökyüzünde bulutlar peydâ oldu. Âd kavmi, semâyı her yerde­başa kaplamış yer alan bulutları görür görmez, ansızın sevindiler: “Yağmur geldi!” dediler. Hâlbuki bunlar, azâb bulutları idi. Hazret-i Hûd, son kere: “–Îmâna gelin!” diyerek azâbdan kurtulmaları için kavmini îkâz etti. Ama onlar, yeniden büyük bir gaflet içinde: “–Yok! Bunlar, yağmurdan evvel gelen bulutlardır!” dediler. Bu Nedenle son ilâhî îkâza da kör ve sağır davrandılar. Nihâyet vazîfeli melekler, gökte peydâh olan bulutlar ile tüm kavmi kuşattı. Çarşamba sabahı esinti şiddet­lendi. Gücü, ağaçları kökünden sökecek kuvvette idi. Kademeli Olarak fırtınanın şiddetli sesi ve soğuğu arttı.

Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur: “Biz de onlara dünyâ hayâtında rezillik azâbını tattırmak için o uğursuz gün­lerde üzerlerine derin dondurucu bir rüzgar gönderdik. Âhiret azâbı ise, daha da perişân edicidir. Onlara aslâ takviye edilmeyecektir.” (Fussilet, 16) “Biz onların üstüne melun mu melun bir günde uğultulu bir fırtına sal­dık.” (el-Kamer, 19) “Âd kavminde (ibretler vardır). Onlara, kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik. Üzerinden geçtiği şeyi sağlam bırakmıyor, onu kül gibi ediyordu.” (ez-Zâriyât, 41-42)

Bu kasırganın tesiriyle ırk, çekirgeler gibi havada uçuşmağa başladılar. Uçmamak için eteklerini birbirine bağlayıp halka oldular. Fakat bu da çâre olmadı. Bâzıları, develerin ve dev cüs­seli insanların, havalarda uçmaya başladığını görür görmez, evlerine dürüst koşuştular. Lakin benzer âkıbet, oralarda da kendilerini yakalıyor, onları bir saman çöpü gibi evlerinden dışarıda atıyordu. Kur’ân-ı Kerîm, bu durumu şöyle tasvîr eder: “İnsanları sözde köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi koparıp deviriyordu.” (el-Kamer, 20)

Allâh -celle celâlühû- rüzgâra emretti. Kum tepelerini onların üzerlerine yığdı. Bu, yedi gece, sekiz gün devâm etti. O azgın kavim, acıklı bir âkıbete dûçar oldu. Âd kavminin helâk edilişi, âyet-i kerîmelerde şöyle bildirilmektedir: “Allâh onu (fırtınayı), ardışık yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Pek fakat (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi anlamsız hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş hâlde görürdün. Acilen onlardan arda kalan bir şey görebiliyor musun?” (el-Hâkka, 7-8) “…Âyetlerimizi ya­lanlayıp da îmân etmeyenlerin ise kökünü kestik.” (el-A’râf, 72) “İşte Âd (kavmi)! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. O’nun peygamberine âsî oldular ve her inatçı zorbanın emrine uydular. Onlar, hem bu dünyâda, ayrıca de kıyâmet gününde lânete tâbî tutuldular. Biliniz ancak, Âd (kavmi) Rablerini inkâr ettiler. (Şunu da) bilin oysa Hûd’un kavmi Âd, Allâh’ın rahmetinden uzak kılındı.” (Hûd, 59-60) Bu kasırga geldiği süre, Hûd -aleyhisselâm- ve tevhîd akîdesinde olanlar, Allâh’ın inâyet ve rahmetiyle bu ilâhî azâbdan kurtuldular. Azâb, âsî olanların üzerine indi.

Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Emrimiz gelince, Hûd’u ve O’nunla berâber îmân edenleri, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları, ağır bir azâbdan kurtuluşa erdirdik.” (Hûd, 58) Tefsîr âlimleri, buradaki “tarafımızdan bir rahmetle kurtardık” ifâde­sini şöyle açıklarlar: Allâh -celle celâlühû- Hûd -aleyhisselâm-’ı ve ona tâbî olan mü’minleri, merhametinin muktezâsı olarak muhâfaza etmiş ve kurtarmıştır. Hem buradan, kullara verilen nîmet ve lutufların, yapılan amellerin karşılığı değil de, rahmet ve acınacak şey-i ilâhiye nedeniyle ihsân edildiği anlaşılmaktadır.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’nın anlattığına tarafından Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, rüzgar estiğinde ve gökyüzünde siyah bir bulut gördüğü vakit korkusundan yüzünün rengi değişir, bâzen o buluta karşısında durur bakar, bâzen geri döner, eve girer çıkardı. Yağmur yağdığında ise rahatlardı. Bunlar bir endişe alâmeti idi. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- bunun sebebini öğrenmek isteyince Rasûl-i Ekrem Efendimiz: “Ne bileyim, belki bu yağmur bulutu Âd kavmine geldiği gibi bir azâb olur. Onlar gördükleri siyah bulutu yağmur yağdıracak bir bulut zannetmişlerdi; lakin o elîm bir azâb getirdi.” (Buhârî, Tefsîr, 46/2; Müslim, İstiskâ, 14-16)

Yine Hazret-i Âişe vâlidemizden şöyle bir hadîs nakledilir: Rüzgar şiddetli estiği vakit Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyururdu: “Allâh’ım! Sen’den bu rüzgarın, bu rüzgarın içinde yer alan şeylerin ve Sen’in gönderdiğin şeylerin bahtı açık olmasını istiyorum. Bu rüzgarın, içinde bulunan şeylerin ve Sen’in gönderdiğin şeylerin şerrinden de Sana sığınırım.” (Müslim, İstiskâ, 15)

Peygamber Efendimiz her an böyle bir teyakkuz hâlinde olmuş ve ümmetinin de bu hâlet-i rûhiyede olmasını murâd etmiştir. Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- vedâ haccında, Usfan vâdisine vardığı süre, Hazret-i Ebûbekir’e: “–Yâ Ebubekir! Bu hangi vâdidir?” diye sormuştu. Hazret-i Ebûbekir: “–Usfan vâdisidir.” diye cevaplayınca Peygamber Efendimiz; Hûd -aleyhisselâm-’ın, beline aba bağlamış, belinden yukarısını benekli bir kumaş ile bürümüş, genç ve kızıl, yuları hurma liflerinden örülmüş dişi bir deve üstünde, hac için buradan telbiye ederek geçmiş olduğunu haber vermiştir. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, I, 232)

Hz. Hud’un (a.s.) Kabri Nerede?

Âd kavmi helâk olunca Hazret-i Hûd -aleyhisselâm- kendisine inananlar ile beraber Mekke’ye gelmiş ve vefât edinceye dek orada kalmıştır.

HZ. HUD’UN (A.S.) MUCİZELERİ 

1. Allâh’ın izni ile, rüzgârları istediği tarafa yönlendiriyordu. Kavmi, kendisinden mûcize istedi. O: “–Nasıl bir mûcize istiyorsunuz?” deyince, rüzgârı istedikleri yöne çevirmesini söylediler. Hazret-i Hûd -aleyhisselâm- da rüzgârı, onların istediği yöne çevirdi. Ne büyük bir ibrettir fakat Âd kavmi, Cenâb-ı Hakk’ın bu mûcizesini görüp îmân etmedikleri için nihâyetinde rüzgârla helâk edildiler. Bu rüzgâra Kur’ân-ı Kerîm’in ifâdesiyle “rîh-i sarsâr” (uğultulu ve şiddetli fırtına) denilmiştir.

2. Yünü, ibrişim hâline getirirdi. Yâni aydınlık bir hâle çevirirdi. 3. Şiddetli yağmurlarda sefer yapılamazdı. Hûd -aleyhisselâm- duâ etti; yol­larda barınaklar oldu. Yağmur bitinceye değin millet o barınaklarda muhâfaza içinde beklerdi. Geçmiş peygamberlerin ve kavimlerin kıssalarının Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilmesi, inananların ibret almaları içindir. Geçmiş peygamberlerin her tavrı müslümanlar için de peşine düşüp takip edilecek bir yoldur.

Hûd -aleyhisselâm-’ın kıssasına bu vecheden baktığımızda, çoğu numûne davranışlarla karşılaşmaktayız: Nitekim Hazret-i Hûd -aleyhisselâm-, Allâh yoluna samîmiyetle sarılmış vakûr bir kişidir. Söyleyeceğini, ölçüp tarttıktan daha sonra söylemiştir. Kötülüğe, kötülükle karşılık vermediği gibi tersine onlara yumuşak davranmıştır. Kavmi kendisini beyinsizlikle ithâm ederken, kendisinin beyinsiz olmadığını, onları ihtar etmek üzere Allâh kadar gönderilmiş bir elçi olduğunu söylemekle iktifâ etmiştir. Allâh’ın üzerlerindeki nîmetlerini kendilerine hatırlatmış ve bu nîmetlere şükretmeleri için Allâh’ın emirlerine riâyet etmeleri gerektiğini anlatmıştır. Bundan nedeniyle onlardan bir ödenti istemediğini de özellikle ifâde etmiştir.

Dipnotlar:

1 Bkz. Hâkim, el-Müstedrek, II, 614-616. 2 Bkz. benzer-Şuarâ, 129, 133, 134. 3 Yâni Rabbimizin hüküm ve tasarrufları tamâmen doğrudur. O, adaletsizlik ve zulümden, yanlış ve hatâdan münezzehtir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/hz-hud-a-s-kimdir.html