İslam hukukunda nas ne demektir? Allah’ın ve Peygamber’in sözü anlamında ve lafız ayırımındaki anlamıyla nas.

Nas, hüküm kaynağı olması yönüyle Kitap ve Sünnet’in ifadeleri anlamında, fıkıh usulünde lafzın açık sözlülük düzeyini spesifize etmek üzere kullanılan bir terim.

NAS NE DEMEKTİR?

Sözlükte “sözü sahibine değin götürmek, bir şeyi açığa çıkarıp daha görünür hale getirmek için yukarı uyandırmak, bir şeyin son sınırına gelmek” gibi anlamlara gelen nas kelimesi İslâm ilimlerinde yaygın olarak iki anlamda terimleşmiştir. Bunlardan ilk akla geleni genel kullanımıdır ancak Allah’ın ve Hz. Peygamber’in sözünü ifade eder. İkincisi fıkıh usulünde açık sözlülük bakımından yapılan lafız ayırımında kullanılan anlamıdır.

İSLAM HUKUKUNDA NAS

Allah’ın ve Peygamber’in Sözü Anlamında Nas. İslâm ilimlerinde nas (çoğulu nusûs) denilince genel olarak Kur’an ve Sünnet’in lafızları kastedilir. Kaynaklar sıralamasıyla ilgili anlatımlarda Kitap ve Sünnet yerine özetle “nusûs” dendiği de olur. Nassın bu anlamdaki kullanımında âm-has, mutlak-mukayyet olması veya delâletinin zannîliği-kat‘îliği gibi hususlar laf konusu edilmeksizin dildeki bütün özellikleriyle lafız kastedilir. Günümüze ulaşan erken dönem fıkıh literatürü içinde Muhammed b. Hasan benzeşen-Şeybânî’nin eserlerinde de rastlanan bu kelimenin İmam Şâfi’nin eserlerinde çoğu kez geçtiği, hatta sonra bariz hale gelecek teknik mânadaki nassı çağrıştıran kullanımlarının bulunduğu görülür. (er-Risâle, s. 91, 106)

Bu anlamıyla nas vahyin metinsel verisi olduğundan teşrîin ve dinî bilginin temelini oluşturur; karşıtı çoğunlukla “ictihad”dır. İctihad, istidlâl ve mukayese gibi kavramlarla karşıt olarak zikredildiğinde nas Allah ve Peygamber’in sözünü, bu kavramlar da nasların akıl yoluyla açılımını anlatır. Mecelle’de, “Mevrid-i nasta ictihada mesağ yoktur” (md. 14) şeklinde ifadesini bulan genel kavrama da aklın nas karşısındaki pozisyonunu ve ictihadın alanını belirler. Nassın bulunduğu konularda ictihadın câiz olmayışı, nasların tamamen ictihada kapalı olduğu değil nassın düzenlediği hususun nassa tutarsız olacak bir şekilde alternatif bir düzenlemeye tâbi tutulmasının olası olmadığı anlamına gelir. Nitekim derhal tüm ictihadlar nas üzerinden yürütülür ve naslarla bağlantılıdır. Sünnî siyaset teorisinde imamın / halifenin seçimi nasla olmayıp ümmetin ictihadına bırakılmış bir mesele iken İsnâaşerî ve İsmâilî Şiî anlayışlarında imam nasla atama edilir. Bu bağlamda nas terimi, Hz. Peygamber’in imam olacak kişiyi dobra dobra belirtmesini ve ondan sonraki imamların da kendilerinden sonrakini görev etmesini ifade etmektedir.

Lafız Ayırımındaki Anlamıyla Nas. Hanefî usulcülerinin açıklık bakımından yaptıkları “zâhir, nas, müfesser ve muhkem” şeklindeki ayırım içinde nas terimi, mânasına açık bir şekilde delâlet eden ve kendisinden çıkarılan hüküm sözün ana sevk sebebini teşkil eden, aynı zamanda te’vil, atama ve -vahiy süresi içinde- neshe kapalı bulunmayan lafzı ifade eder. Bu tasnifte nas tarafsızlık yönünden müfesser ve muhkemden sonra, zâhirden önce gelir. İlk dönem Hanefî usulcülerinin tariflerindeki karşılıklı noktayı şöyle betimlemek mümkündür: Nas, sözün bağlamından anlaşılan bir karîne yardımıyla zâhire nisbetle daha pozitif açık sözlülük taşır ve bu şart lafzın sîgasından değil kişisel olarak konuşandan kaynaklanır. Bunu açıklamak üzere Hanefî yöntem kitaplarında yaygın olarak verilen bir misal Bakara sûresinin 275. âyetinde geçen, “Allah alım satımı helâl, ribâyı haram kıldı” ifadesidir. Bu sözden alım satımın helâlliği ve faizin haramlığı açık biçimde anlaşılmaktadır, yani usul terimiyle zâhirdir. Fakat söz bu anlamı anlatmak üzere sevkedilmiş değildir, çünkü bu hükümler daha önceki âyetlerle bildirilmiştir. Sözün ana sevk amacı, inkârcıların alım satımın da ribâ gibi sayıldığı iddiasını reddetmek ve bunların farklı şeyler olduğunu vurgulamaktır. Şu halde ifade alım satımla ribânın benzer şeyler olmadığı hususunda nastır. V. (XI.) yüzyılın sonlarına kadar zâhirin tanımında sözün sevk sebebi olmama şartı aranmazken bazı müteahhirîn Hanefî usulcüleri nas ve zâhiri farklılaştırmak için bu şartı koşmaya başlamıştır (öteki bazı meselelerle birlikte bu konudaki tartışmalar için bk. M. Edîb Sâlih, I, 147-164).

Nassın hükmü te’vil, ödev veya neshi hakkında kanıt bulunmadıkça uyarınca amel etmektir. Bu yönüyle zâhir gibi olmakla birlikte açıklık düzeyi bakımından ondan daha üstün olduğu için teâruz halinde nassın anlamına öncelik verilir. Meselâ çocuğun emzirilme süresiyle ilgili âyetlerden birinde, “Anneler çocuklarını tam iki sene emzirir” (el-Bakara 2/233), diğerinde, “Çocuğun karında taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır” (el-Ahkāf 46/15) denmiştir. Birinci âyet, aracısız ve bilhassa emzirme süresini demeç için geldiğinden o konuda nastır. İkinci âyet ise emzirme süresi konusunda nas yok zâhirdir. Çünkü âyetin esas sevkediliş amacı annenin çocuk üzerindeki hakkını bildirmektir.

Mütekellimîn metoduna tarafından yazılmış yöntem eserlerinde ise açık lafızlar genel olarak zâhir ve nas şeklinde ikiye ayrılır; te’vile açık olmayanlar nas (ya da mübeyyen), açık olanlar zâhir diye isimlendirilir. (Gazzâlî, I, 345, 384) Buna tarafından cumhurun terminolojisinde zâhir Hanefîler’deki zâhir ve nassa, nas da Hanefîler’deki müfessere tekabül etmektedir. Özellikle Fahreddin er-Râzî’den itibaren bir kısım usulcü tarafından muhkemin nas ve zâhiri kapsayan bir terim olarak kullanıldığı dikkate alındığında cumhurun müteahhirînine tarafından muhkemin Hanefîler’deki zâhir, nas ve müfesseri içine bölge geniş ayrıntılı bir terim olduğu söylenebilir.

NASIN ÜÇ FARKLI KULLANIMI

ÖTE TARAFTAN İmam Gazzâlî nas kavramının âlimler arasındaki üç bambaşka kullanımını şöyle açıklar:

Zâhir lafız anlamında. Zâhirin nas olarak adlandırılması Şâfiî’nin kullanımı olup kelimenin sözlük anlamına uygundur. Buna tarafından nassın tanımı zâhirin tanımı gibi olup “kendisinden, muhakkak olmaksızın zannı galiple bir mâna anlaşılan lafız” demektir. Uzakta yakından diğer ihtimale açık olmayan lafız anlamında. En yaygın ve en tutarlı olanı budur. Meselâ “beş” lafzı böyledir; ne dörde ne altıya ne de başka bir sayıya ihtimali vardır. Herhangi bir delilin desteklediği makbul bir ihtimalin söz konusu olmadığı lafız anlamında. Delilin desteklemediği olasılık ise lafzı nas olmaktan çıkarmaz. (a.g.e., I, 384-386; Karâfî’nin aynı gruplandırması için bk. Şerḥu Tenḳīḥi’l-fuṣûl, s. 36)

Mütekellimîn metodunu benimseyen birçok usulcü tarafından nassa misal olarak has lafızların (rakam isimleri, özel isimler, tür ve cins isimleri) seçilmesi nas için özel sîga arama gayretinden kaynaklanır. Şâriin kastının bilinmesiyle ilgili olarak nas lafızda ilâve bir karîneye gereklilik olmaksızın dili bilmenin maksadı bilmeye tatmin edici olacağını, nas değil ihtimalli bir lafız söz konusuysa bir takım hâricî karînelere gereksinim duyulacağını öne sürmelerinin sebebi de budur. Hanefîler ise nassı has lafıza indirgemenin yanlışlığına dikkat çekerek nassın özel bir sîgası olmadığını, lafzın nas olmasının sözü söyleyenin kastına yan olduğunu, bu yüzden has lafızlar gibi âm lafızların da nas haline gelebileceğini kabul etmişlerdir.

Kaynak: DİA

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/islamda-nas-ne-demektir.html