İslam’da vefat nedir? Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde ölüm nasıl anlatılıyor? İslam’da vefat kavramı.

Arapça’da mevt, vefât, helâk gibi kelimelerle ifade edilen ölüm hayâtın karşıtı olup sözlükte “hayatın sona ermesi” anlamına gelir.

Çoğunlukla “ruhun bedenden ayrılması suretiyle kişinin maddî yaşam kaynağını yitirmesi” biçiminde tanımlanan vefat ve ölüm sonrası hakkındaki idrak, inanış ve uygulamalar kültürden kültüre, devirden devire değişmektedir.

İSLAM’DA ÖLÜM

Kur’ân-ı Kerîm’de yaşatmanın karşıtı olarak imâte (canlının hayatına son verme) ve teveffî (ruhunu kabzetme) kavramları geçmektedir. Yirmi bir âyette imâte, iki âyette kazâ-i mevt (birinin ölümüne hükmedip bunu yapmak) ve on iki âyette teveffî kökü Allah’a nisbet edilmiştir. Bunların dışında ölümü gerçekleştirme eylemi (teveffî) altı âyette çoğul sîgasıyla meleklere, iki âyette “melekler” anlamında Allah’ın elçilerine (rusül) izâfe edilmiş, bir âyette de Azrâil “melekü’l-mevt” biçiminde anılmıştır.

Ölüm hadis literatüründe de benzer kavramlarla ifade edilmekte, ayrıca kabz kökü (canlının ruhunu alma) kullanılmaktadır. A. J. Wensinck’in el-Muʿcem’inde mevt kırk, teveffî on yerde gösterilmekte, kabz da üç kolon değin yer almakta, canlının hayatına son verme fiili fazla kez Allah’a, bazı hadislerde mutlak mânada meleğe ya da Azrâil’e izâfe edilmektedir.

Çoğu âyet ve hadiste belirtildiği üzere yaşatan ve öldüren Allah’tır. Bu sebeple insan için çok manâlı bir hadise olan ve onun iradesi dışarıya vuku bulan ölüm fiilinin gerçekleştirilmesi Allah’a nisbet edilmiştir. Ama naslardan anlaşıldığına göre Cenâb-ı Hak bu fiili görevlendirdiği melekler vasıtasıyla icra etmektedir.

KUR’AN’DA VE HADİSLERDE VEFAT NASIL ANLATILIYOR?

Ebû Katâde’nin rivayetine kadar Hz. Peygamber dünyadan âhirete intikal eden insanları mümin ve fâcir diye ikiye ayırmış, birincisi için “istirahate çekilen kimse”, ikincisi için de “ölümü nedeniyle insanların rahata erdiği kimse” ifadesini kullanmış ve şöyle demiştir: “Mümin öldüğü andan itibaren dünyanın meşakkati, cefa ve eziyetlerinden kurtulmuş olur. Kâfir ya da günahta ısrarcı olan kimsenin ölmesiyle de halk müziği, şehirler, memleketler, ağaçlar ve hayvanlar onun şerrinden belirli olur.” (Nesâî, “Cenâʾiz”, 48-49)

Resûlullah’ın bu sözleri Kur’an’da yer alan beyanların bir nevi tefsiri mahiyetindedir. Kur’ân-ı Kerîm’de ölüm hali tanımlama edilirken canın köprücük kemiklerine veya boğaza dayanmasından, ölenin ve etrafındakilerin telâşa düşmesinden ve ölüm baygınlığından laf edilmekte, ama bu koşul kâfir, zalim ve münafıkların ölüm halini açıklama etmektedir. (Kāf 50/19; el-Vâkıa 56/83-84; el-Kıyâme 75/26-30) Nitekim Kıyâme sûresinde ölümün bu türüne mâruz kalacak kimselerin Hz. Peygamber’in getirdiği vahyi kabul etmediği, namaz, dua ve niyazla ilgisi bulunmadığı, yalan saydığı dinî gerçeklere sırt çevirip taraftarlarıyla birlikte kibirlendiği belirtilmiştir. (75/31-33) Kur’lahza’da keza meleklerin kâfirlerle münafıkların ruhlarını alırken yüzlerine ve arkalarına vuracakları (el-Enfâl 8/50-51; Muhammed 47/27-28), dinî gerçekleri yalan saymak suretiyle kendilerine zulmetmiş kimselerin ruhlarını kabzederken de onları bir anlamda azarlayacakları ifade edilmektedir. (en-Nisâ 4/97; el-A‘râf 7/37; en-Nahl 16/28-29) Bu beyanlar vefat güçlüklerinin kâfir, acımasız ve münafıklar için laf konusu olduğunu göstermektedir.

Günümüzde değişik tıbbî müdahalelerle vefat sırasındaki fizyolojik acıları hissetmenin önlendiği, yeniden bazı ölümlerin ağrısız, acısız, âniden vuku bulduğu dikkate alınarak bu güçlük ve sıkıntıların fizyolojik olmaktan ziyade ruhî ve mânevî olduğu düşünülebilir.

Kaynak: DİA

İNSAN VEFAT ESNASINDA BEDENEN ACI HİSSEDER Mİ?

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/islamda-olum.html