Müddessir Suresi 10. ayeti ne anlatıyor? Müddessir Suresi 10. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Müddessir Suresi 10. Ayetinin Arapçası:

عَلَى الْكَافِر۪ينَ غَيْرُ يَس۪يرٍ

Müddessir Suresi 10. Ayetinin Meali (Anlamı):

Kâfirlere hiç de kolay olmayacak bir gün!

Müddessir Suresi 10. Ayetinin Tefsiri:

Allah Teâlâ, bir önceki Müzzemmil sûresinde olduğu gibi bu sûrede de Peygamberimiz (s.a.s.)’e bir vasfını öne çıkararak hitap eder. Bu, اَلْمُدَّثِّرُ (müddessir) vasfıdır.  Müddessir, “elbisesine örtünüp bürünen kimse” mânasındadır. Resûlullah (s.a.s.), Hira dağında Cebrâil (a.s.)’ı aslî sûretinde görmüş, fazla korkmuş, eve dönüp, “Beni örtün, beni örtün!...” demişti. Bu sebeple Cenâb-ı Adalet ona: “Ey örtüsüne bürünen Rasûlüm! Kalk ve insanları ilâhî cefa ile korkut!” diye hitap eder. Böylece, bundan böyle örtülere bürünmenin, uyumanın, gizli etmenin zamanının geçtiğini; uyanmanın, görünmenin, ilâhî hakîkatleri açıklamanın, zahmetler çekmenin, meşakkatlere katlanmanın, halkı irşat için azimle kalkıp harekete geçmenin zamanı geldiğini haber verir.

Daha Sonra İslâm’ı tebliğ vazifesinde başarılı olabilmesi için lazım gelen imanî ve ahlâkî olgunluğu kazanmanın esasları hatırlatılır:

Birincisi; Allah’ın en büyük olduğunu, O’nun aleyhinde her şeyin ufak, aciz, hakîr ve değersiz bulunduğunu kalben kavramak, bu gerçeğe bütünüyle inanmak, bu imanın bir gereği olarak kalbi tüm ufak şeylerin korku ve sevgisinden boşaltarak “En Büyük Olan”a bağlamak, bunu laf ve fiillerimizle dünyaya afişe etmek. Çünkü الله اكبر (Allahu Ekber) aramak İslâm’ın özüdür, ilk önce gelen emridir. Mühim bir zikirdir. Risâletin başlangıcında öğretilen bu zikir ezanlarda, namazlarda, hacda, kurbanda, hayatın her alanında devam etmektedir.

İkincisi; elbisenin tertemiz olması. Bu doğrusu çok şumüllü bir ifadedir. Buna göre; giyilen elbise her türlü pislik ve necasetten arındırılmalı, bu nedenle giyim kuşam temiz ve derli toplu olmalıdır. Karoser her türlü pisliklerden temizlenip el, bacak, saç sakal sürükleyici olmalıdır. Çünkü Allah’a eğlence eden kişinin görünüşünün nezih ve pâk olması, insanların kendisine ısınması ve kalbî yakın olma duyması açısından büyük önem taşır. Giyilen elbiseler ahlâkî ayıplardan da uzakta tutulmalı; helâl kazançla elde edilmiş olmalı; kibirlenme, şaşaa, şan ve şöhret vesilesi olmamalıdır. Allah’a ağırlama eden kişi, öyle bir elbise giymelidir ancak, onu görebilen cümbür cemaat bu kişinin şerefli bir insan olduğunu ve onun kalbinde hiçbir kötülüğün olmadığını fark etmelidir. “Elbiseni temizle” ifadesi mecazi olarak da, insanın kalbini ve nefsini her türlü günahtan, zulümden, tebliğine mâni olacak kötü ahlâktan sakındırmasını; nasihatlerini kabule tezgâhtar olacak güzel ahlâk ile ahlâklanmasını öğütler.

Üçüncüsü; somut-manevî her türlü pislikten uzaktan durulması. Hülasa olarak akidedeki pislik, düşüncedeki pislik, ahlâkî pislik, amelî pislik, ceset ve elbisedeki pislik ve hayatın her alanındaki pislikten uzaktan durulmalıdır. Buna tarafından Allah davetçisi, toplumda yaygın olan her türlü pislikten kendini temiz tutmalıdır. Böylece oysa, biri kalkıp da: “Bu, başkalarına bir şeyler anlatmaya çalışıyor, lakin kendisi bile bu pisliklerden arınmış değil” dememelidir. Bu ifade, özellikle putlara aleyhinde savaş açılmasını ve onların bertaraf edilmesini de istemektedir.

Dördüncüsü; din adına yapılan iyilik ve hizmetin muhakkak başa kakılmaması. Burada da yeniden fazla muhtevâlı bir açıklama kullanılmıştır. Buna göre ilk kez Peygamberimiz (s.a.s.)’e ve onun şahsında Allah’a eğlence edecek her müslümana şu tâlimatlar verilmektedir:

Beşincisi; peygamberlik sana Allah’ın büyük bir lutfudur. Senin aracılığınla insanlara hidâyet ulaşmaktadır. Bu yüzden “başka insanlara ihsanda bulunuyoruz” diyerek bir gösterişe kapılma ve bundan şahsî bir çıkar arkasında olma. Gerçekte yaptığın hizmet, koskocoman bir hizmettir. Ama sen “ben büyük bir iş yapıyorum” gibi hatalı bir düşünceye kapılma. Bu peygamberlik vazifesini yerine getirmek için canını ortaya koyarak Allah’a bir iyilikte bulunmakta olduğunu zannetme. Çünkü bu yolda gösterdiğin gayretler ve yaptığın iyilikler, ayrıntılarıyla kendi menfaatinedir.

Altıncısı; ihsanda bulun, bağış yap, cömert ol, iyi muamelede bulun. Bunların hepsini sadece ve sadece Allah rızâsı için yap. Bunları yaparken hiçbir dünyevî menfaat umma. Yani Allah için ihsan et, kendi menfaatini temin etmek için ihsanda bulunma.

Yedincisi; yalnızca  Allah’ın mükâfat ve rızâsına ermek için sabredilmesi. Çünkü Allah’ın dinin bildiri, onu yaşama, yaşatma ve yayılma yolunda öyle fazla kötülük, eziyet ve sıkıntılarla rastlamak mukadderdir. Bunlara göğüs gerip hedefe erişebilmede dayanma en mühim şarttır. Sabrın da Allah rızâsı için olması zaruridir. Çünkü diğer maksatlarla yapılan katlanma, tatmin edici derecede etkin olmayacaktır. Ancak Allah için gösterilen katlanma, kişiye bu tahammül kuvvetini verecektir.

İşte bahsedilen bu önemli esaslar, Allah’ın dinini tebliğ edecek, insanları Allah’a çağıracak her müslümanın sahip olması gereken esaslardır. Bu yolun azığı ve teçhizatı bunlardır. Bu yönden eksiği bulunan insanların, ağırlama yolunda galibiyet ihtimalleri, eksikleri nispetinde düşük olacaktır. Allah Resûlü (s.a.s.)’de bu esaslar en çok iyi mânada yerleştiği için, Allah’ın izniyle fazla kısa sürede dünyada misli görülmemiş büyük bir inkılap gerçekleştirmiştir. Bu esaslar aynı zamanda peygamberliğin, ne dek sağlam temeller üstüne oturduğunu ve peygamberin ağırlama ettiği yolun ne dek güzel bir yol olduğunu bütün dünyaya duyuru etmektedir. Hiçbir düşünce ve insaf sahibi insan bu esaslarda zerre dek bir yanlışlığın ve eksikliğin olduğunu bahis edemez. Edenler de oysa, küfür ve nankörlüklerinden ederler fakat, onları da sûra üfürmekle başlayacak olan gerçekte çok baskı bir gün beklemektedir.

Kıyâmet gününe dair âyetlerin haber verdiği güçlükler, burada da belirtildiği gibi kâfirler içindir. Resûlullah (s.a.s.), mü’minlerin durumu hakkında şu müjdeyi vermektedir:

“Canımı kudret aşağıda tutan Allah’a ant ederim ama, kıyâmet gününün zahmet ve meşakkatleri mü’min için böylece hafifletilir ki, nihâyet, dünyada iken kıldığı bir farz namazdan daha hafif ülkü kazanç.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 75)

Derhal Peygamber’i yalanlayıp Kur’lahza’ı reddederek o dehşetli günün zorluklarına maruz kalacak bir kâfirin, hem dünyadaki perişân hâli, ayrıca de cehennemde çekeceği azap fazla ibretli bir tablo, çok canlı bir filim şeridi halinde arz olunmaktadır:

Müddessir Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Müddessir Suresi 10. ayetinin meal karşılaştırması ve öteki ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/muddessir-suresi-10-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html