İslam’da hayvan hakları nelerdir? Hayvan sevgisi ve hayvan hakları ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? Peygamber (s.a.s.) Efendimizin hayvan sevgisi nasıldı? İşte Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayvan sevgisi.

İnsanoğlu hayatını idame ettirebilmek için çoğu şeye muhtaçtır. Bunların en önemlilerinden biri de hayvanlardır. Nitekim gıda, giyim, nakil gibi kaçınılmaz ihtiyaçların giderilmesinden tezyin malzemelerine, hatta estetik zevklere hitap etmeye dek hayvanlar, insan için yaratılmıştır.

İSLAM’DA HAYVANLARIN YERİ VE ÖNEMİ

Kur’ân-ı Kerîm’de bu duruma şöyle dikkat çekilir:

“Hayvanları da Allah yaratmıştır. Sizin için onlarda ısıtıcı şeyler (yün) ve çoğu faydalar vardır. Hem onların kendisinden (ve gelirinden) yersiniz. Akşamleyin getirirken, sabahleyin de salıverirken onlarda sizin için bir (tutku ve) çekicilik vardır. (en-Nahl 16/5-6)

Atları, katırları ve eşekleri de onlara binmeniz için ve (dünya hayatında) bir zînet olsun diye yarattı. Ve (Allah Teâlâ) daha sizin bilmeyeceğiniz nice şeyler yaratır. (en-Nahl 16/8)

Bir âyet-i kerîmede ise ırk için sağmal hayvanlarda ibretler bulunduğu ifade edilerek bunların bir sanat hârikası olduğu şöyle demeç buyrulmaktadır:

“Belirli sizin için sağmal hayvanlarda bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.” (en-Nahl 16/66)

Kur’ân-ı Kerîm’de bir takım sûreler dağıtılmış hayvan isimleriyle isimlendirilmiş,[1] bunun yanına hayvanlar, halk müziği gibi bir ümmet olarak vasıflandırılmıştır:

“Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ancak sizin gibi birer ümmet olmasın. Biz kitapta (levh-i mahfuzda) hiçbir şeyi beceriksiz bırakmadık, sonra tümü Rablerinin huzurunda toplanacaklardır.” (el-Enâm 6/38)

İslâmî gelenek ve literatürde kayda değer bir yeri olan “ümmet” kavramının hayvanlar için de kullanılması doğrusu dikkat çekicidir. Zira hayvanlar, ekolojik düzen ve dengenin sağlanmasında epeyce mühim bir yere sahiptirler. Keza hayattaki her nimet gibi hayvanlar da insanoğlunun hizmetine ibraz edilmiş emanetlerdir. Dolayısıyla bu emanetlerden istifade ederken hiyanet içinde olmamak, onlara aleyhinde tekrar tekrar güzel muamelede bulunmak gerekir.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN HAYVAN SEVGİSİ NASILDI?

Hayvanlara muamelenin en çok iyi örneklerini âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz’in öğüt, emir ve uygulamalarında açıkça görmekteyiz. Örneğin o, esas zararlılar hariç, (Bûhârî, Bed’u’l-ahali, 16; Müslim, Hacc, 66-67) hayvanların yararsız ve keyfî bir şekilde öldürülmesini yasaklamıştır. Bir keresinde ashabına:

“– Hileli yere bir serçeyi öldürenden Allah Teâlâ kıyâmet gününde hesap soracaktır” buyurmuştu. Ashap:

– Serçenin hakkı nedir, diye sordu. Peygamberimiz de:

“– Onun kesilmesi ve daha sonra da yenilmesidir” buyurdu. (Dârimî, Edâhî, 16)

Benzer bir hadîs-i şerifte Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ama:

“Kim bir serçeyi boş yere sırf gösteri olsun diye öldürürse, kıyamet günü o serçe feryât ederek Allah’a şöyle seslenir:

– Ey Rabbim! Falan beni boşu boşuna öldürdü, herhangi bir fayda için öldürmedi.” (Nesâî, Dahâyâ, 42)

Bu hadislerden anlaşıldığı üzere dinimizde yararlanmak niyetiyle değil de sırf şımartma ve davet olsun diye hayvanların avlanması ve öldürülmesi yerinde görülmemiş, bu koşul onların yaşam haklarına tecavüz olarak değerlendirilmiştir. Hatta Peygamberimiz bizleri, Allah’ı tesbih eden bir ümmet olarak vasıfladığı karıncaların bile yaşam hakkına riayet etmeye çağırmaktadır. (Bûhârî, Cihâd, 152; Müslim, Selâm, 148)[2]

Fahr-i Kâinât insanları, gerek hayvanlara gerekse onların yavrularına karşısında daimî bir şefkat ve merhamete ağırlama etmiştir. Abdullah bin Mesût der ama:

Biz bir yolculukta Resûlullah ile beraber idik. Efendimiz bir ihtiyacı için yanımızdan ayrıldı. O sırada bir kuş gördük, iki tane de yavrusu vardı. Biz yavrularını aldık, kuş ise az çok çıkıp inerek çırpınmaya başladı.

Neticede Resûl-i Ekrem geldi ve şöyle buyurdu:

“– Kim bu zavallının yavrusunu alarak ona ızdırap etti, çabuk yavrusunu geri verin!” (Ebü Dâvûd, Cihâd, 112, Edeb, 163-164)

Amir’den nakledildiğine tarafından Resûlullah bir gün ashabıyla birlikte otururken elinde üzeri sarılı bir şey yer alan bir adam gelir ve Efendimiz’e şöyle der:

– Ey Allah’ın Resûlü seni görür görmez buraya geldim. Gelirken bir ağaç kümesinin yanında uğradım. Orada bir kuşun yavrularının seslerini işittim de anında onları alıp elbisemin arasına sardım. Derken anneleri gelip başımın üzerinde dönmeye başladı. Neticede ben yavrularının üzerini açtım, anne kuş gelip onların üzerine kondu. Ben bitmiş üzerlerini örttüm. Şu Anda onlar işte burada benimle beraberdir. Nebiyy-i Muhterem:

“– Onları derhal bırak” diye emretti. Adam da bıraktı. Lakin anneleri yavrularını terk etmedi. Bunun üstüne Fahr-i Kâinât ashabına sordu:

“– Şu annenin yavrularına şefkatine hayret ediyorsunuz değil mi?” Ashap:

– Evet, yâ Resûlallah, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz:

“– Beni yargı ile gönderen Zât-ı Zülcelâl’e ant olsun ama, Allah’ın kullarına karşı rahmeti, şu anne kuşun yavrularına aleyhinde taşıdığı şefkatten daha fazladır. Onları götür, aldığın yere koy, anneleri de beraber olsun” buyurdu. Adam da onları her tarafta geri götürdü. (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 1)

Hadisimiz çerçevesinde mesele ele alındığında tabiatta hür bir şekilde yaşamak üzere yaratılan hayvanların kafeslere hapsedilmesi acaba ne değin doğrudur?

Resûlullâh Mekke’ye gitmek üzere ihramlı olarak Medine’den çıktı. Üsâye nâm mevkîye geldi. Burası Ruveyse ile Arc aralarında bir yer idi. Gölgede kıvrılıp uyumakta olan bir ceylan gördü. Resûlullâh bir şahsa, herkes geçinceye kadar ceylanın yanında bekleyip kimseye hayvanı huzursuz ve rahatsız ettirmemesini emretti. (Muvatta’, Hacc, 79; Nesâî, Hacc, 78)

Mekke Fethi’ne içten gidilirken hayvanlara muâmele husûsunda müthiş bir tablo sergilendi. Bu tavır, Hâlık’ın nazarıyla mahlûkâta görüntü tarzının bir netîcesiydi. Âlemlerin Efendisi on bin karakter harikulade ordusuyla Arc mevkiinden hareket edip Talûb’a dürüst bu arada, yolda yavrularının üstüne gerilmiş ve onları emzirmekte olan bir köpek fark etti. Derhal ashâbından Cuayl bin Sürâka’yı yanında çağırarak onu bu kelb ve yavrularının başına nöbetçi dikti. Anne kelbin ve yavrularının İslâm ordusu kadar ürkütülmemesi husûsunda tembihte bulundu. (Vâkıdî, II, 804)

Bir keresinde Hz. Aişe annemiz hırçın bir deveye binmişti. Hayvanı yatıştırmak için onu sert bir şekilde ileri geri götürmeye başladı. Nebiyy-i Muhterem Hz. Âişe’ye:

“– Hayvana yumuşak davran! Çünkü yumuşaklık nerede bulunursa orayı güzelleştirir. Yumuşaklığın bulunmadığı her davranış çirkindir” buyurdu. (Müslim, Birr, 78, 79).

PEYGAMBER EFENDİMİZİN HAYVANLARA MERHAMETİ

Efendimiz hayvanlara gösterilen şefkat ve merhametin ya da merhametsizliğin insanın ebedi mutluluk ya da hüsran vasıtası olabileceğini öbür vesilelerle dile getirmiştir:

Ebû Hüreyre’den söylenti edildiğine tarafından Resûlullah şöyle buyurmuştur:

“Bir Zamanlar bir adam yolda bu vesileyle fazla susadı. Bir kuyu buldu, içine indi su içti ve dışarı çıktı. üstelik ne görsün, bir köpek, dili bir karış dışarıya soluyor ve susuzluktan ıslak toprağı yalayıp duruyordu. Adam kendi kendine:

– Bu köpek de tıpkı benim gibi böylece susuz, deyip derhal kuyuya indi, ayakkabısını su ile doldurdu, onu ağzına alarak yukarıya çıktı ve köpeği suladı. Adamın bu hareketinden Allah Teâlâ hoşnut oldu ve onu bağışladı.” Sahâbîler:

– Ey Allah’ın Resûlü! Bizim için hayvanlardan dolayı da sevap var mı? dediler. Resûl-i Ekrem:

“– Her canlı nedeniyle sevap vardır” buyurdu. (Buhârî, Şürb, 9; Müslim, Selâm 153)

Peygamber Efendimiz’in burada verdiği örnek karşı, sahâbîlerden bazılarının, “hayvanlara iyilikten nedeniyle da sevap kazanabilir miyiz?” diye sormaları normaldir. Çünkü bu tür bir tavır o günkü toplumda mevcut değildi. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Nebiyy-i Muhterem bu soruyu soranları ve onlar gibi düşünen bütün insanları, verdiği cevapla ikaz ve irşad etmiştir. Bu Nedenle hayvan da olsa mahlûkata yapılacak her iyiliğin Allah’ın rızasına ve mağfiretine vesîle olacağını anlamaktayız. Bağışlanma ise saâdet vesilesidir.

göze çarpan bir öteki hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmuştur:

“Bir bayan, ölünceye kadar hapsettiği bir kedi yüzünden azâba uğradı ve bu sebeple cehenneme girdi. Hayvanı hapsettiğinde ona bir şey yedirmemiş, içirmemiş, yerdeki haşereleri yemesine bile izin ve imkân vermemişti.” (Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Selâm, 151)

Bazen, hırçın hayvanları sırf nezaket etmek için emin kısıtlamalara ast tutmak gerekebilir. Fakat burada aşırıya kaçmamaya dikkat edilmelidir. Savunmasızdır diye hayvana eziyet edilmesi İslâm’ın ruhuna tutarsız bir davranıştır. Bu zulmün, dünyada ya da âhirette hesabı mutlaka sorulur.

Mâliki olduğumuz hayvanların iyi beslenmesi, taşıyabilecekleri kadar önem vurulması, istirahatlerine zorunlu önemin verilmesi de Peygamberimiz’in üzerinde dikkatle durduğu hususlardandır. Bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“Otu bol yerlerde seyahat yaptığınız süre, otlardan istifade etmeleri için develere imkân verin. Verimsiz ve otsuz yerlerde seyahat ederseniz, takattan düşmeden gidilecek yere varmaları için develeri süratlice sürün. Gece ara verme verip yatacağınız vakit yoldan ayrılıp bir kenara çekilin. Zira yol, hayvanların geçeceği ve böceklerin geceleyeceği yerdir.” (Müslim, İmâre, 178)3

Resûllullah Ensar’dan bir kimsenin bahçesine uğramış, orada bir deve görmüştü. Deve, Hz. Peygamber’i görünce inledi ve gözleri yaşardı. Efendimiz devenin yanına gitti, kulaklarının arkasını şefkatle okşadı. Deve sakinleşti. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

“– Bu devenin sahibi kimdir? Bu deve kimindir?” diye sordu. Medinelilerden bir delikanlı çıkageldi ve:

– Bu deve benimdir, Ey Allah’ın Resûlü, dedi. Fahr-i Kâinât:

“– Seni sahip kıldığı şu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? O, senin kendisini aç bıraktığını ve fazla yorduğunu bana şikâyet ediyor” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44)

Bu hadîs-i şerifte, insanların şikâyet ve müşkillerini dinleyip çözümler getiren Resûlullah’ın aynı zamanda hayvanlara da aynı muamelede bulunmasının bir örneğini görmekteyiz.

Hayvanların haklarına gösterilen ihtimamın bir diğer örneğini Hz. Peygamber’in terbiyesinde büyümüş Enes bin Mâlik hazretlerinin dilinden şöyle dinliyoruz:

“Biz bir yerde konakladığımız süre develerin yüklerini çözüp onları rahatlatmadan Allah’ı tesbih ve ibadete koyulmazdık.”4 (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44/2551)

Efendimiz hayvanlara binmiş oldukları halde onlar üstünde atıl bir şekilde uzun müddet söylev yapan kimseleri de şöyle uyarmıştır:

“Hayvanlarınızın sırtını minberler olarak kullanmaktan sakının. Zira tek başınıza güçlükle gidebileceğiniz bir yere sizi götürmeleri için Allah onları sizlere musahhar kıldı (emrinize verdi). Arzı da sizin (durma yeriniz) kıldı, öyleyse ihtiyaçlarınızı talep üzerinde görün.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 55)

Sehl bin Amr el-Ensârî diyor oysa:

Resûlullah karnı sırtına yapışmış (böğürleri çökmüş) bir devenin yanından geçti ve:

“– Konuşamayan bu hayvanlar hakkında Allah’tan korkun! Besili olarak binin, besili olarak kesip yiyin!” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44)

Hadisimizdeki “konuşamayan, ağzı, dili olmayan” nitelemesi, hayvanların merhamete ve şefkate ne dek fakir olduklarını çok etkili bir biçimde ifade etmektedir.

HAYVAN NASIL KESİLMELİ?

Hayvanları keserken de onlara iyi muamelede bulunmak, boğazlama işini elden geldiğince çabuk yaparak ızdırap vermemek gerekir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

“Allah Teâlâ her varlığa iyi davranılmasını emretmiştir. Öyleyse canlı bir varlığı öldürmeniz gerektiğinde, bu işi (ona eziyet vermeden) güzel bir şekilde yapın. Bir hayvanı boğazlayacağınız vakit, (tekrar ona eziyet vermeden) hoş bir şekilde muhakkak. Bu işi yapacak olan kimse bıçağını tamamen bilesin, hayvana acı çektirmesin.” (Müslim, Sayd, 57; Tirmizî, Diyât, 14)

İbn-i Abbas’tan nakledilen bir rivayete göre, Peygamber Efendimiz koyun kesen bir adam görmüştü. Adam, kesmek üzere koyunu yere yatırdıktan sonra bıçağını bilemeye çalışıyordu. Bu katı ve duygusuz tutum aleyhinde Resûl-i Ekrem adama şöyle çıkıştı:

“– Hayvanı daima mı öldürmek istiyorsun? Onu yere yatırmadan bıçağını bilesen olmaz mıydı?” (Hâkim, IV, 257, 260)

HAYVAN DÖVÜŞTÜRMEK CAİZ Mİ?

Peygamberimiz hayvanları dövüştürmek maksadıyla onları tahrik etmeyi yasaklamıştır. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 51; Tirmizî, Cihâd, 30) Binaenaleyh günümüzde yapılan horoz dövüşleri, deve ve boğa güreşleri gibi müsabakalar Sünnet-i Seniyye’nin elbette müsaade etmediği âdetlerdir. Zira bu nesil âdetler Allah’ın mahlûkâtına zulümden başka bir şey değildir.

MÜSAMAHA İÇİN HAYVAN ÖLDÜRMENİN HÜKMÜ

Efendimiz ashabını canlı hayvanların atış hedefi yapılmasından da güçlü olarak sakındırmıştır. İbn-i Ömer’den söylenti edildiğine kadar kendisi bir gün, bir kuşu maksat olarak dikip ona ok atan Kureyşli gençlerin yanına uğramıştı. Hedefe isabet etmeyen her ok için kuş sahibine bir ödeme yapıyorlardı. Gençler, İbn-i Ömer’in geldiğini görür görmez etrafa dağıldılar. İbn-i Ömer arkalarından şöyle seslendi:

– Bunu yapan kim? Allah ona lânet etsin. Nitekim Resûllullah da canlı bir hayvanı kasıt olarak dikip ona atış yapana lânet okumuştu. (Buhârî, Zebâih, 25; Müslim, Sayd, 59)

HAYVANA İŞKENCE ETMENİN HÜKMÜ

Peygamberimiz hayvanların yüzünün dağlanarak tabiî görünümlerinin bozulmasını da yasaklamıştır. İbn-i Abbâs’tan rivayet edildiğine kadar Nebî, yüzüne damga vurulmuş bir merkebin yanından geçti. Bunun üstüne:

“– Bu hayvanın yüzünü dağlayana Allah lânet etsin!” buyurdu. (Müslim, Libâs, 107)

Lüzum canlı hayvanlara gaddarlık gerçekleştirmek, gerekse onların güzel sıfatlarının toplandığı yüzlerini damgalayarak başkalaştırmak, Allah Teâla’nın razı olmadığı bir durumdur. Dolayısıyla Resûlullah işin ne kadar ciddî olduğunu ve haramlığının kesinliğini belirtmek amacıyla “lanet” ifadesini kullanmıştır. Fiilen bu gibi kullanımlar Efendimiz’in kutsal sözlerinde pek nadir geçmektedir. Zira o, ırk bir tarafa hayvanlara bile gelişi hoş lanet etmek, fena söz anlatmak ya da sövmekten ümmetini sakındırmıştır. Bu yasağa uymayan bir takım kimseleri herkese misal teşkil edecek bir tarzda tedib etmiştir.

HAYVANA LANET ETMEK DOĞRU MU?

İmrân bin Husayn diyor ki:

Bir gezi sırasında Resûlullah ile birlikte bulunuyorduk. Medineli bir hanım, bindiği devesinden sıkılarak ona lânet etti. Resûlullah kadının sözünü duyunca:

“– Üzerindekileri alın, deveyi salın gitsin. Çünkü o deve lânetlenmiştir” buyurdu. İmrân der fakat:

“O deve hâlâ gözümün önündedir, insanların aralarında gezinirdi de kimse ona ilişmezdi.” (Müslim, Birr, 80)

HOROZ NEDEN ÖTER?

Konumuzla ilgili diğer nebevî ifadeler ise şöyledir:

“Horoza sövmeyiniz. Çünkü o namaz için uyandırır.” (Ebû Dâvûd, Edeb 105, 106)

“Horozun öttüğünü işittiğiniz süre, Allah’tan lütfunu ihsan etmesini isteyiniz; çünkü o, bir melek görmüştür. Eşeğin anırmasını işittiğiniz vakit de şeytandan Allah’a sığınınız; çünkü o, bir şeytan görmüştür.” (Buhârî, Bedü’l-halk müziği 15; Müslim, Zikr, 82)

PEYGAMBER EFENDİMİZİN BEYGIR SEVGİSİ

Efendimiz o günün vazgeçilmez yolculuk ve savaş vasıtalarından olan atların beslenmesine ve bakımına öbür bir tartma vermiştir. Şöyle buyurmuştur:

“Atın alnındaki tüyleri kesmeyin, yeleleri de kesmeyin, kuyruğundaki tüyleri de. Çünkü kuyruğu sinekleri vs. kovalar, yeleleri onu ısıtan elbisesidir, alnı ise orada hayır bağlıdır.” (Ebü Dâvûd, Cihâd, 41)

Hz. Cerîr anlatıyor:

Resûlullah’ı atın alnındaki tüyleri parmaklarıyla bükerken gördüm. Büküyor ve şöyle diyordu:

“Atın alnına kıyâmet gününe değin hayır bağlanmıştır. Bu hayır, cihad sevabı ve ganimettir.” (Müslim, İmâre, 97; Nesâî, Hayl, 7)

Bir gün Resûlullah’ın ridası ile atının alnını okşadığı görüldü. Bunun sebebi sorulunca:

“– Ben bu gece at mevzuunda azarlandım” diye mukabelede bulundu. (Muvatta’, Cihâd, 47)

EVDE KÖPEK BESLEMEK CAİZ Mİ?

ÖTE TARAFTAN Peygamberimiz’in uyarı ve beyanlarından, gereklilik olmadığı halde evde köpek beslemenin uygun olmadığını anlamaktayız. Hâdis-i şerîflerde ziraat, hayvancılık, avcılık ve konut umma gibi bir sebep olmaksızın5 köpek besleyen kimsenin sevabından her gün bir arz eksileceği bildirilmiş, (Buhârî, Hars, 3, Zebâih, 6) içinde köpek yer alan eve meleklerin girmeyeceği ifade edilmiştir. (Buhârî, Bedu’l-ahali, 7, 17; Müslim, Libâs, 84)

Dolayısıyla gereksiz yere şımartma için köpek besleyenler hadis-i şerifteki uyarıların muhatabı olmaktadırlar. Zira köpeğin kuduz hastalığına yakalanma ve onu bulaştırma açısından hayvanlar arasında birincil sırayı aldığı, tüyü, salyası ve dışkısıyla birçok hastalığın yayılmasında etkin rol oynadığı göz önünde bulundurulduğunda, dinimizin ihtiyaç olmaksızın tutku ve süs için evde köpek beslemeyi yasaklamasının hikmeti daha iyi anlaşılacaktır. Bu yasağın öteki bir sebebi de köpeğin gelip geçeni korkutması, hatta ara sıra de hasar vermesidir. Mamâfih, bütün mahlûkâta merhamet ve şefkâti emreden İslâm bu tavrıyla, köpeklere fena muâmele edilmesini istemiş de değildir.

EVDE KEDİ DOYURMAK CAİZ Mİ?

Buna karşılık hadislerde kedi, âdeta evin aile fertleri gibi telâkkî edilmiş ve onun necis olmadığı bildirilmiştir. Bu durum şu rivayetten açık açık anlaşılmaktadır. Sahâbeden Ebû Katâde’nin gelini Kebşe hanım bir gün ona abdest suyu getirmişti. Bu esnada susamış bir kedi geldi. Ebû Katâde, su kabını eğerek kediye su içirdi.

Kebşe diyor ama, benim kendisine baktığımı görünce Ebû Katâde:

– Ey kardeşimin kızı bu senin tuhafına gitti değil mi? dedi. Ben de:

– Evet, dedim. Bunun üzerine o, şöyle söyledi:

– Resûlullah şöyle buyurmuştur:

“Kedi pis değildir. O, sürekli olarak etrafınızda dönüp dolaşan hayvanlardandır.” (Ebû Dâvûd, Tahâre, 38; Tirmizî, Tahâre, 69)

Hâsılı insanlar gibi hayvanların da asıl hakları olduğu, bunlara karşı muamelede Resûlullah’ın sünnetine uymanın gerekliliği ortadadır. Zira bu hususta onun sünneti, hayat bahşeden güzel prensipler takdim ettiği gibi insanın her türlü tasarrufundan hesaba çekileceğinin şuurunu da vermektedir. İş gücünden, etinden ve sütünden istifade edilen hayvanların bakımlarını gereği gibi yerine getirmek, onları dinç ve semiz bir şekilde barındırmak sahiplerinin vazifesidir. Rabbimizin tabiatta her birini bir hikmete mebni olarak yarattığı diğer bütün hayvanlara da acınacak şey ve şefkatle muamele farklı bir mesuliyettir. Tüm bu sorumlulukları yerine getirmeyenleri uyarmak de Müslümanların görevidir. Çünkü İslâm toplumu, rahmet toplumudur.

Dipnotlar:

1 Mesela, Bakara (İnek), Nahl (Arı), Ankebut (Örümcek), Neml (Karınca) sûreleri gibi. 2 Bu husula ilgili fazla ibretli ve hissiyat dolu bir hikâye anlatılır: Bir gün Ba­ye­zid-i Bis­tâ­mî, se­ya­hat eder­ken bir ağaç al­tın­da du­rur ve ye­mek yer. Ye­me­ği­ni bi­tirip yo­lu­na de­vâm eden büyük velî, hayli yol aldıktan sonra tor­ba­sı­nın üze­rin­de bir ka­rın­ca gö­rür. Tutku­ret: “– Al­lâh’ın bu mah­lû­ku­nu va­tanından ayırdım” di­ye­rek ge­ri dö­nüp ka­rın­ca­yı tek­rar o ağa­cın al­tı­na bı­ra­kır. (Bkz. Kuşeyrî, er-Risâle, Kâhire, Dâru’l-Maârif, s. 229; Sâdî, Sebze Bahçesi, s. 78) 3 Hadîs-i şerîf seyahatlerin hayvanlarla yapıldığı dönemlerdeki bir duruma uyarı çekmektedir. Zira o dönemlerde yırtıcı hayvanlar ve bazı haşarat geceleyin yol boyu yürürler, geçen kafilelerden düşen gıda kırıntılarını toplayıp karınlarını doyururlardı. Keza onlara mani olmamak ve hem de onlardan bir zarar görmemek için yoldan uzaktan bir mekânda istirahat tavsiye edilmiştir. Bunun yanına Efendimiz zararlı hayvanlarla birlikte tüm şerirlerin şerrinden korunmak maksadıyla bizlere şu tavsiyede bulunmuştur: Kim bir yerde konaklar da sonradan ‘Eûzu bi kelimâtillâhi’t-tâmmeti min şerri mâ halak (Yarattıklarının şerrinden Allah’ın kelimelerine sığınırım)’ derse, konakladığı yerden ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona hasar vermez.” (Müslim, Zikir, 54, 55) 4 Bu rivayette geçen “tesbîh etmezdik” ifadesinin “nafile namazı kılmazdık” veya “kuşluk namazına durmazdık” anlamına geldiği söylenmektedir. (Sehârenfûrî, XII, 49) 5 Bugün eğitilmiş köpeklerin bir sinyâl üzerine ilgi çekici altındaki ölü ya da canlı insanların bulunduğu yeri göstermesi yoksa kaçakçıların uyuşturucu maddeleri sakladıkları rahat bölmeleri bulup çıkarması, onların müspet anlamda istifade edildiği alanlardır.

Kaynak: Üsve-i Hasene 2, Erkam Yayınları

HAYVANLARA YAPILAN İYİLİĞİN SEVABI

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/peygamber-efendimizin-hayvan-sevgisi.html