Târık Suresi 10. ayeti ne anlatıyor? Târık Suresi 10. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Târık Suresi 10. Ayetinin Arapçası:

فَمَا لَهُ مِنْ قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍۜ

Târık Suresi 10. Ayetinin Meali (Anlamı):

İnsanın, Allah’ın cezalandırmasına mâni olacak ne bir gücü olur, ne de bir yardımcısı.

Târık Suresi 10. Ayetinin Tefsiri:

Bitki olsun hayvan olsun bütün canlı varlıklar gibi insan da toprak ile sudan yaratılmıştır. Lakin insanın diğerlerinden çok büyük farklılığı ve üstünlüğü vardır. İnsanın dışındaki canlı varlıklar yaratılışlarını, açılış ve sonlarını düşünmekten mahrum iken insan tefekkür edebilme, düşünüp anlayabilme yeteneğiyle donatılmıştır. İşte âyet-i kerîmedeki “düşünsün” ifadesi, insanın sadece topraktan yaratılan maddî varlığına değil, düşünen ve anlayan ma’nevî varlığına dikkat çeker. İnsan, dünya gözüyle göremediği ve lakin var olduğu da en dürüst sözlü göre haber bahşedilen yan gözetleyici ve koruyucu karşısındaki acizliğini ve zayıflığını düşünmeli; kibir, kibir ve küstahlığa kapılmamalıdır. Bir taraftan değerli, dahası her tarafı kuşatılmış olduğu bilincini taşıyarak şuurlu ve maksatlı bir hayat sürmeye çalışmalıdır. Daha önemlisi insan, kendisini değersiz bir sudan yaratıp geliştirerek düşünen ve anlayan bir varlık düzeyine çıkaran Ulu Becerikli’nın yaratma, koruma ve takip etme kudretinin büyüklüğünü tefekkür ederek yeniden dirilişin gayet kolay olduğu inancına ulaşmalı; kendi iradesiyle kalbinden ve ruhundan fışkıran bir gayretle içtenlikle Allah’a içten mânen yükselmeye çalışmalıdır.

İnsanın hangi şeyden yaratıldığı sorusuna, onun, اَلصُّلْبُ (sulb) ve اَلتَّرَٓائِبُ (terâib) arasından çıkan اَلدَّافِقُ (dâfık) bir sudan yaratıldığı belirtilerek cevap verilir. Dökmek ve atmak anlamlarına gelen اَلدِّفْقُ (dıfk) kelimesinden türeyen اَلدَّافِقُ (dâfık), embriyonun oluşumuna başlangıç teşkil eden suyun vasfı olarak “dökülen ve atılan” mânasını taşımaktadır. Bu suyun dökülüşünde bir gayret, bir sürat, bir cesaret bulunmaktadır. Bu su, icra ettiği tahsis bir tarafa bırakılarak dışarıdan bakıldığında göze hoş gelmeyen değersiz bir su görünümündedir.

İnsanın yaratılışına açılış teşkil eden ve “meni, nutfe” diye isimlendirilen bu su, sulb ile terâib arasından çıkar. Sözlük anlamıyla katı, sert ve şiddetli anlamlarına gelen اَلصُّلْبُ (sulb) kelimesi, daha çok omurgaya ve omurga bölgesine denilir. Burası, insan bedeninin şiddet ve kuvvetinin temelini teşkil eden bir bölgedir. اَلتَّرَٓائِبُ (terâib) ise göğüs, gerdanlık yeri, iki meme arası; kadının iki eli, iki ayağı, iki gözü, iki omuzu ile göğüs arası; göğüs bölgesinde dördü sağda dördü de solda olan sekiz kaburga kemiğinin kapsadığı kısım, göğüs kemiği, meme ve çevresindeki et gibi mânalar taşımaktadır. Şunu belirtelim ama sulb ve terâib ayrıca erkek hem de kadının anatomisinde bulunmaktadır. Ancak burada kadının devreye sokulup sokulmadığı tartışmalıdır:

Sulbün erkekle, terâibin kadınla alakalı olduğu düşünülünce meninin sulbden, yumurtanın terâibden kaynaklanıp oluştuğu anlaşılması mümkün. Böylece her ikisinden kaynaklanan bambaşka sıvılar hakkında, erkeğinki öne alınarak “tek su” ifadesi kullanılmıştır.

Hem sulbün keza de terâibin erkekle ilgili olduğu düşünülünce, erkeğin menisinin oluşma ve akışma alanı sözkonusudur ama bu alanın sınırları bu iki kavramla çizilmiştir.

Üçüncü bir ihtimalle erkek ve kadının sulb ve terâibinden meydana çıkan iki suyun birleşmiş haline dikkat çekici edilmektedir. Bu olasılık, bugünkü bilimsel araştırmalarla da desteklenmektedir.

Şüphesiz tüm varlığı yoktan var eden Allah Teâlâ, ölümünden daha sonra insanı hayata döndürmeye kesinlikle kâdirdir. İnsanın yaratılış biçimine bakıldığında onu ilk olarak yaratanın baştan geri döndürmeye, mahşer günü dirilterek huzuruna dikmeye ve kendi azamet, baskı ve kudretini göstermeye kâdir olduğu anlaşılır. Allah Teâlâ’nın insanı her tarafta dirilteceği o dehşetli gün, bütün sırların yoklanacağı, sınav meydanına serilip Allah’a arzedileceği hesap günüdür. Bu hesap gününde kalplerde gizlenen niyetler, düşünülen dar şeyler; kin, haset, intikam, şehvet, sevgi, rahmet ve merhamet gibi olumlu negatif tüm duygular; namaz, oruç, hac ve zekât gibi emirlerin yerine getirilip getirmediği gibi durumlar birer birer ortaya serilecek, iyisi kötüsünden ayırdedilecek ve teker teker hesabı görülecektir. Bu Nedenle kuytu tutulan her us, kasıt ve duygu o gün ya kişinin yüzünde bir zînet bir süsleme, ya da kara bir kir olarak belirecektir. Bu durumda bundan böyle kişinin yüzünü karartacak şeyleri dar tutmaya ne gücü yeter ne de onlardan nedeniyle kendisini Allah Teâlâ’ya karşı savunacak bir yardımcısı bulunur. Bu bakımdan o dehşetli günde insanın ortaya dökülen sırları yüz karartmayacak, güzel ve pak sırlar ise; o kimse selîm bir kalple Mevlâsının huzuruna varmış ise ona ne mutlu! Değil eğer fâş olunan sırlar yüz karası olacak iğrenç şeyler ise kulun vay haline!

Bu gerçekleri hesap ederek insan, yaratılışına bakmalı da sulb ile terâib arası gibi bir kafes, bir geçit olan dünyada Yaratıcı’nın kendisine verdiği baskı, istidat ve kabiliyetleri fena yollarda kullanmamalı, kendini nefsinin alçak arzularına kaptırmamalı, üstünde tekrar tekrar hazırlanmış bulunan bir bekçi bulunduğunu bilerek, sırların ortaya çıkacağı günde pak sırlarla Hakk’ın huzuruna gelmek için lekesiz bir kalb-i selîm ile hareket etmeli, bu dünya geçidinde zorluklara göğüs gererek bu ten kafesinden kamil iman ve sâlih amellerle Allah’a gitmeye gayret etmelidir. Bunun için de Kur’an’ın verdiği haberlerin gerçekleğine ve bunların katiyen şaka olmadığına tam anlamıyla inanarak, onun gösterdiği yolda yürümelidir:

Târık Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Târık Suresi 10. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/tarik-suresi-10-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html