Târık Suresi 9. ayeti ne anlatıyor? Târık Suresi 9. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Târık Suresi 9. Ayetinin Arapçası:

يَوْمَ تُبْلَى السَّرَٓائِرُۙ

Târık Suresi 9. Ayetinin Meali (Anlamı):

O gün tüm gizlilikler meydana serilir.

Târık Suresi 9. Ayetinin Tefsiri:

Bitki olsun hayvan olsun bütün canlı varlıklar gibi insan da toprak ile sudan yaratılmıştır. Fakat insanın diğerlerinden koskocoman farklılığı ve üstünlüğü vardır. İnsanın dışındaki canlı varlıklar yaratılışlarını, başlangıç ve sonlarını düşünmekten mahrum iken insan tefekkür edebilme, düşünüp anlayabilme yeteneğiyle donatılmıştır. İşte âyet-i kerîmedeki “düşünsün” ifadesi, insanın sadece topraktan yaratılan maddî varlığına değil, düşünen ve anlayan ma’nevî varlığına dikkat çeker. İnsan, dünya gözüyle göremediği ve fakat var olduğu da en içten sözlü kadar haber verilen yanındaki gözetleyici ve koruyucu karşısındaki acizliğini ve zayıflığını düşünmeli; kibir, kibir ve küstahlığa kapılmamalıdır. Bir taraftan kıymetli, üstelik her tarafı kuşatılmış olduğu bilincini taşıyarak şuurlu ve maksatlı bir hayat sürmeye çalışmalıdır. Daha önemlisi insan, kendisini değersiz bir sudan yaratıp geliştirerek düşünen ve anlayan bir varlık düzeyine çıkaran Yüce Marifetli’nın yaratma, koruma ve takip etme kudretinin büyüklüğünü tefekkür ederek bitmiş dirilişin gayet kolay olduğu inancına ulaşmalı; kendi iradesiyle kalbinden ve ruhundan fışkıran bir gayretle içtenlikle Allah’a içten mânen yükselmeye çalışmalıdır.

İnsanın hangi şeyden yaratıldığı sorusuna, onun, اَلصُّلْبُ (sulb) ve اَلتَّرَٓائِبُ (terâib) arasından çıkan اَلدَّافِقُ (dâfık) bir sudan yaratıldığı belirtilerek cevap verilir. Dökmek ve atmak anlamlarına gelen اَلدِّفْقُ (dıfk) kelimesinden türeyen اَلدَّافِقُ (dâfık), embriyonun oluşumuna açılış teşkil eden suyun vasfı olarak “dökülen ve atılan” mânasını taşımaktadır. Bu suyun dökülüşünde bir gayret, bir çabukluk, bir cesaret bulunmaktadır. Bu su, icra ettiği devir bir tarafa bırakılarak dıştan bakıldığında göze hoş gelmeyen önemsiz bir su görünümündedir.

İnsanın yaratılışına başlangıç teşkil eden ve “meni, nutfe” diye isimlendirilen bu su, sulb ile terâib arasından çıkar. Sözlük anlamıyla katı, sert ve şiddetli anlamlarına gelen اَلصُّلْبُ (sulb) kelimesi, daha çok omurgaya ve omurga bölgesine denilir. Burası, insan bedeninin zorlama ve kuvvetinin temelini teşkil eden bir bölgedir. اَلتَّرَٓائِبُ (terâib) ise göğüs, gerdanlık yeri, iki meme arası; kadının iki eli, iki ayağı, iki gözü, iki omuzu ile göğüs arası; göğüs bölgesinde dördü sağda dördü de solda olan sekiz kaburga kemiğinin kapsadığı kısım, göğüs kemiği, meme ve çevresindeki et gibi mânalar taşımaktadır. Şunu belirtelim ki sulb ve terâib hem erkek keza de kadının anatomisinde bulunmaktadır. Ama burada kadının devreye sokulup sokulmadığı tartışmalıdır:

Sulbün erkekle, terâibin kadınla alakalı olduğu düşünülünce meninin sulbden, yumurtanın terâibden kaynaklanıp oluştuğu anlaşılabilir. Böylece her ikisinden kaynaklanan ayrı sıvılar hakkında, erkeğinki öne alınarak “tek su” ifadesi kullanılmıştır.

Hem sulbün hem de terâibin erkekle ilgili olduğu düşünülünce, erkeğin menisinin oluşma ve akışma alanı sözkonusudur fakat bu alanın sınırları bu iki kavramla çizilmiştir.

Üçüncü bir ihtimalle erkek ve kadının sulb ve terâibinden çıkan iki suyun birleşmiş haline göze çarpan edilmektedir. Bu olanak, bugünkü bilimsel araştırmalarla da desteklenmektedir.

Şüphesiz bütün varlığı yoktan var eden Allah Teâlâ, ölümünden daha sonra insanı hayata döndürmeye kuşkusuz kâdirdir. İnsanın yaratılış biçimine bakıldığında onu başlangıçta yaratanın yeniden geri döndürmeye, mahşer günü dirilterek huzuruna dikmeye ve kendi azamet, şiddet ve kudretini göstermeye kâdir olduğu anlaşılabilir. Allah Teâlâ’nın insanı yeniden dirilteceği o dehşetli gün, bütün sırların yoklanacağı, imtihan meydanına serilip Allah’a arzedileceği hesap günüdür. Bu hesap gününde kalplerde gizlenen niyetler, düşünülen kuytu şeyler; kin, haset, intikam, şehvet, sevgi, rahmet ve acıma gibi olumlu negatif bütün duygular; namaz, oruç, hac ve zekât gibi emirlerin yerine getirilip getirmediği gibi durumlar birer birer ortaya serilecek, iyisi kötüsünden ayırdedilecek ve teker teker hesabı görülecektir. Böylece dar tutulan her us, amaç ve duygu o gün ya kişinin yüzünde bir zînet bir süs, ya da kara bir leke olarak belirecektir. Bu durumda artık kişinin yüzünü karartacak şeyleri gizli tutmaya ne gücü yeter ne de onlardan nedeniyle kendisini Allah Teâlâ’ya karşı savunacak bir yardımcısı bulunur. Bu bakımdan o dehşetli günde insanın ortaya dökülen sırları yüz karartmayacak, hoş ve temiz sırlar ise; o kimse selîm bir kalple Mevlâsının huzuruna varmış ise ona ne mutlu! Değil eğer fâş olunan sırlar yüz karası olacak iğrenç şeyler ise kulun vay haline!

Bu gerçekleri hesap ederek insan, yaratılışına bakmalı da sulb ile terâib arası gibi bir kafes, bir geçit olan dünyada Becerikli’nın kendisine verdiği baskı, istidat ve kabiliyetleri fena yollarda kullanmamalı, kendini nefsinin alçak arzularına kaptırmamalı, üzerinde defalarca hazırlanmış yer alan bir bekçi bulunduğunu mahsus, sırların ortaya çıkacağı günde temiz sırlarla Hakk’ın huzuruna varmak için lekesiz bir kalb-i selîm ile hareket etmeli, bu dünya geçidinde zorluklara göğüs gererek bu deri kafesinden kamil iman ve sâlih amellerle Allah’a gitmeye çaba etmelidir. Bunun için de Kur’an’ın verdiği haberlerin gerçekleğine ve bunların asla şaka olmadığına bütün anlamıyla inanarak, onun gösterdiği yolda yürümelidir:

Târık Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Târık Suresi 9. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

Kaynak: www.islamveihsan.com URL: https://www.islamveihsan.com/tarik-suresi-9-ayet-meali-arapca-yazilisi-anlami-ve-tefsiri.html